Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi hocalarından Prof. Recep Seymen’in dersinde çekilmiş bir video düştü hafta sonu sosyal medyaya. Kendisini LGBTİ yürüyüşünü tehdit eden Alperen’lere verdiği destekle olsun, eşcinsel bir erkekle üç kadınla evlenen bir erkeğin aynı derecede ‘sapkın’ olduğunu iddia ettiği değerli açıklamalarıyla olsun, Doğu’daki çocuk evliliklerine karşı çıkanların Batı’daki erken yaşta girilen cinsel ilişkilere neden ses etmediğini sorgulamalarıyla olsun, medyada görmeye alışığız.
Eski rektör Yunus Söylet’le karşılıklı davaları, MHP Güngören Belediye Başkan adaylığı da cabası. Popüler bir profesör olduğu kesin.
Derslerinden dışarı sızan belge ve bilgilerden anladığımız kadarıyla iki tane ana meselesi var: Batı ülkelerindeki sevişme yaşı bir, eşcinsellik iki. Bunlar İktisat Fakültesi öğrencilerine neden lazım diye sorarsanız, cevabı herhalde hocamızda gizli.
Bildiğimiz, o bunları anlatmayı seviyor. Yeryüzü Kadınları Platformu da bu kıymetli incileri paylaşarak üniversitedeki cinsiyet ayrımcılığını ele güne göstermeyi.
Son olarak da işte, Ensar Vakfı’nda olanları ‘kazadır’ diye nitelendiriyor sayın Seymen. Aslında belli ki daha önceki derste nitelendirmiş de, kız öğrenciler çekim yapabilmek için sorup tekrar ettiriyorlar. O da yine lafının arkasında; ‘kazadır evet’ diyor çocuk tecavüzüne. Bir argümanı daha var: “Batı’da bunlar çok olur”.
Bu Batı’nın da nedir bizden çektiği? İşimize gelince örnek alırız, gelmeyince ‘yozlaşma’nın anayurdu, iblislerin diyarı ilan ederiz. Mesela bakınız; Batı’daki gençlerin kendi rızalarıyla cinsel ilişkiye girme yaşları sapkınlık, Batı’da da örnekleri görüldüğü için çocuk tecavüzleri kaza.
Halbuki hayatta hiçbir koşulda savunulmaması gereken şeyler yok mudur? Hafifletici sebebi olmayan, mazur gösteremeyeceğiniz, zaten de göstermemeniz gereken. Mesela tecavüz bunların başında gelir. Bence cinayetten bile önce gelir. Ona bir sebep, insanı o noktaya getiren gerekçeler, hafifletici unsurlar bulunabilir belki.
Hiçbir şey olmasa ‘öz savunma’ diye bir şey vardır, kendini korumak için birini öldürmek zorunda kalabilirsin. Tecavüzün öz savunması olmaz.
Ya da istemeden, kazayla ölümüne sebep olabilirsin birinin. Tecavüzün kazası olmaz.
Tecavüzün, hele hele çocuk tecavüzünün izahı olmaz.
Kullandığımız dil o kadar hassas olmalı ki bundan söz ederken, hiçbir yanlış yoruma mahal vermemeli. Kaldı ki ‘kaza’ sözcüğü yoruma açık bile değil. Eylemi kabul edilebilir, affedilebilir, hoşgörülebilir, neredeyse meşru kılıyor.
Nasıl olabilir bir düşünelim. Nedir kaza? Elinizde olmadan, istemeden, dikkatsizlik sonucu; tdk’ya göre “İstem dışı veya umulmayan bir olay dolayısıyla” birine ya da bir şeye verdiğin zarar.
Kazayla bir şeyi düşürüp kırabilirsiniz, çarpıp devirebilirsiniz, dökebilirsiniz, ne bileyim yakabilirsiniz. Ya da dediğim gibi kaza yapar birinin yaralanmasına, hatta ölümüne neden olabilirsiniz.
Bunlar olur kazayla. Kazayla kimseye tecavüz edemezsiniz.
Çift doktoralı bir üniversite profesörünün öğrencilerin karşısına geçip bu hafifletici tabire başvurması da mesela, ‘kaza’yla açıklanamaz.