Muskat, diğer adı Hint cevizi, bir baharat. Hani küçük ceviz görünümünde olur, bazı yemeklere rendelersiniz. Kararında kullanmak gerek, fazlası fazla. Detayın da fazlası fazla, “Muskat” adlı oyunun tadını kaçar sonra.
“Muskat”ın kahramanı Yaşar. Konyalı çok dindar bir anneyle Tuncelili Kürt bir babanın tek çocuğu. Erkek beklenirken kız doğmuş, biraz da vakitsiz doğmuş, adı Yaşar olmuş. Yaşamaz demişler, yaşamış. Gerçi hayatı da bir tür “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz”. Annesi hacca gitmesini, babası devrimci olmasını hayal ederken, iki arada sıkışıp kalmış. Yaşamış denemez, yaşamamış da değil ama. Bu yaşa gelmiş, hiçbir şeyi kendi istediği gibi yapamadan, zaten ne istediğini bilmeden. Annesinin kaderine ve kederine bağlanıp kalmış.
Biz Yaşar’ı son ana kadar dizinin dibinde nefes alıp verdiği, uzunca bir süredir de artık gitmesini beklediği annesinin öldüğü gün tanıyoruz. Cenaze günü. Belki de dünyanın en mutlu günü. Ömrü ‘sus, konuşma, gülme, görme, duyma, okuma’larla geçen Yaşar’ın bir sesi olduğunu fark ettiği gün bu. Ama artık o sesle ne yapacağını, annesi olmadan nasıl yaşayacağını bilmiyor. Bilmiyoruz. Sadece onun bilinç akışına kapılıp gidiyoruz. Neler neler var İstanbul – Paris arasında gidip gelen o akışta; Tarkan’lar, Abba’lar, Van Gogh’lar, George Braque’lar, yumurta topuklu uzaylılar, iki metrelik pederler, kanat çırptıkça fırtına koparan kuzgunlar… Hayaller, rüyalar… Ve kabak mücveri. Annesinin her kritik anda önüne koyduğu kabak mücveri.
Esra Dermancıoğlu’nun Yaşar’ı sahnede kelimenin tam anlamıyla ete kemiğe büründürdüğü tek kişilik oyunu “Muskat”ın yazarı ve yönetmeni Aksel Bonfil. Birbirinin kaderi ve laneti hâline gelen ana – kız ilişkisini ve baskılar altında boğulan, kendi sesini, kendi nefesini duyamayan, yalnız, çok yalnız Yaşar’ın içindeki sessiz kopuşları, savrulup giden hayatını öyle ince bir yerden anlatıyor ki. O yaşanmamış hayat bütün geç kalmışlığı, çaresizliği, ümitsizliğiyle rahatlıkla seyirciyi iki gözü iki çeşme ağlatabilecekken metin kolay yolu seçmiyor, o acının içinde hep bir komedi dozunu saklı tutuyor. Bütün acılı ve acıklı taraflarına rağmen Yaşar eğlenceli ve komik biri çünkü bir yandan.
Karakteri çok sevdiğini izlerken tahmin edebildiğiniz Esra Dermancıoğlu bir saat boyunca seyircinin nabzını bırakmayan performansıyla bu hüzün – komedi dengesini çok güzel kuruyor. Seyircinin Yaşar’ın yaralı ruhunun karanlıklarında kaybolmasına izin vermiyor.
Bomboş siyah bir sahnede anlatıyor hikâyesini, tek yardımcısı ışık (Arek Nişanyan) ve ses (Oğuzhan Akalın) tasarımı. Zorlu PSM % 100 Stüdyo’da sahnelenen oyunun Lara di Lara imzalı müziklerine de dikkat çekmek isterim.
Belki annesinin öldüğü gün onun ‘uniseks’ isminin yapıştırdığı etiketten kurtulup kadınlığına kavuştuğu gün olsun istediğimden gönlümden Yaşar’ı Zara’dan indirimden aldığı çiçekli elbisesiyle görmek geçerdi ama siyah bir tulum içinde izliyoruz onu. (Kostüm tasarımı: Özlem Kaya) Bedeninin hatlarını saklayan, hatta şekilsiz gösteren siyah bir tulum. Çiçek açmak için çok geç der gibi.
MUSKAT / KADAR
Yazan – yöneten: Aksel Bonfil Işık tasarımı: Arek Nişanyan Müzik: Lara di Lara Ses ve efekt tasarımı: Oğuzhan Akalın Kostüm tasarımı: Özlem Kaya Afiş tasarımı: Berkcan Okar Yapımcı: Begüm Ertuğrul Oynayan: Esra Dermancıoğlu