Yıllardır tartışılıp duran ama hayata geçeceğine ihtimal vermediğimiz ‘cinsel suçlara kimyasal hadım’ yöntemi önceki gün Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi ya, bir kısım insana neden bunun iyi bir fikir olmadığını anlatmak zor oluyor. Ne var değil mi halbuki, tecavüz edene, hele hele çocuk istismarcısına acıyacak mıyız? Az bile, ilaç neymiş, keselim gitsin! Sosyal medyada genel eğilim bu. Sanki yıllardır özlediğimiz adalete kavuşmuşuz. İnsan da durup dururken bir tecavüzcüyü savunuyor gibi bir duruma düşüyor.
Halbuki anlaşılmayacak bir şey yok: Ortada, toplumumuzun baş belalarından olan bir meseleyi önlemek, kökünü kazımak yerine olayı bireysel bir hastalık gibi görerek ‘tedavi’ etmeyi öneren bir yöntem var. Hatta yönetmelikte de ‘hadım’dan değil ‘tedavi’den söz ediliyor. Tam olarak aktarmak gerekirse: “Tıbbi tedavi, söz konusu hükümlülere yönelik olmak üzere ayakta veya yatarak ilaçla veya ilaçsız olarak veya her iki usul ile cinsel dürtünün azaltılmasına veya denetimine yönelik tedavilerle cinsel isteğin azalmasını veya yok edilmesini sağlayacak.”
Bir kere bu, her şeyden önce insan haklarına aykırı. Tıp etiğine de. Kimseyi isteği dışında ilaç almaya zorlayamazsınız. “Ortada tecavüzcü var, hangi haktan, etikten söz ediyorsun?” korosunu duyar gibiyim. Evet, bu bir tecavüzcü de, katil de olsa ilaç almama hakkı var.
İkincisi, bu yöntemle ortada bireysel değil toplumsal bir ‘hastalık’ olduğunu -ille hastalıksa- adına da ‘şiddet’ denildiğini göz ardı etmiş oluyorsunuz. Asıl tedavi edilmesi gereken o halbuki. Yöntemi de hadım değil. Yıllardır kadına şiddetle, cinsel saldırılarla, kadın cinayetleriyle mücadele eden derneklerin söyleye söyleye dilinde tüy bittiği gibi, ‘caydırıcı’ cezalar gerekiyor. Caydırıcı, önleyici, tekrarlanmasının önünü kesici.
Tecavüz vakalarında bir kenardan mağdura fatura kesmeye çalışmayan, mahkemede önünü ilikledi, kravat taktı, başını önüne eğdi diye suçlulara ‘iyi hal indirimi’ uygulamayan, ‘kadın mini etek giydi, kırmızı ruj sürdü, bana baktı güldü efendim’ diyenin ‘tahrik’ olma hakkını kutsal saymayan bir hukuk sisteminden söz ediyorum, zor değil. Ve genel olarak da yetkililerin bu konudaki sorumluluklarını bildiği, hiçbir koşulda saldırganların korunup kollanmadığı, bir şekilde haklı görülemediği bir sistemden.
Çünkü şiddet ve cinsel saldırganlık, toplum genelinde mücadele edilmesi gereken bir eğilim. Geldiğimiz hale baksanıza, yolcularla dolu şehirlerarası otobüs ile tenha bir ara sokak ya da ‘kutsal’ aile yuvası arasında fark yok. Hiçbir yerde güvende değilsiniz. Her an her yerde tacize, tecavüze uğrayabilirsiniz. Hangi birini hadım etmeyi düşünüyorsunuz?
Ayrıca, Özgürlükçü Hukukçular Derneği (ÖHD) avukatı Ceren Şimşek’in konuyla ilgili İMC TV’de söylediği gibi, bu “Tecavüzü bireye indirgeyip, salt cinsel dürtülerden kaynaklanan bir hastalık gibi göstererek tecavüzü de meşrulaştırıyor.” Korkarım buradan yeni bir ‘ceza indirimi’ kapısı bile açılabilir. “Yani adamın elinde değil ne yapsın, hep hormonlardan” savunması yakındır.
n Yarın itibarıyla yıllık izne çıkıyorum, yazı yazamayacağım.
Bir hafta sonra görüşmek üzere.