Sanırım artık “iklim krizi” hepimize bir şey ifade etmeye başladı, sonuçlarını her alanda yaşayıp görerek ikna olduk. “Karbon ayak izi” diye bir şeyi de biliyoruz, faaliyetlerimizle dünyaya verdiğimiz zararın ölçüsü en basit anlamda. Ve dünyadaki karbon ayak izinin yüzde 8’i gıda atığı kaynaklı. Sayılarla devam edersek, her üç gıdadan biri çöpe atılıyor; yılda 1,3 milyar ton. Açlıkla mücadele eden insan sayısı ise 821 milyon. Özetle bu dünyanın en büyük dertlerinden ikisi; atık yönetimi ve açlık birbirine çare olabilecek nitelikte. Ama bunun için ciddi bir çaba, emek, bütçe, organizasyon gerekiyor. Faaliyetleriyle yeni tanışmakta olduğum Gıda Kurtarma Derneği (https://gktd.org/) gibi elini taşın altına koyan sivil toplum kuruluşlarına kulak vererek, onları destekleyerek başlayabiliriz işe.
Dernek 2017’de kurulmuş ve şu anda 1 milyonun üzerinde ihtiyaç sahibi insana düzenli olarak fazla gıdaları (marketlerden, işletmelerden toplayarak) ulaştırıyor. Dernek Başkanı Berat İnci’nin verdiği bilgiye göre beş yıl içinde ülke çapındaki gıda bankası kapasitesini 30 kat büyütmüşler. Çalışmalarını özel sektörden ve AB fonlarından proje bazlı olarak finanse ediyor, işletmelerde kalan fazla ürünleri sivil toplum kuruluşları aracılığıyla ihtiyaç sahiplerine ulaştırırken toplama, depolama ve dağıtım kapasitesinin oluşturulmasında çözüm ortakları olan Fazla Gıda ile operasyonu yürütüyorlar.
Geçtiğimiz hafta bir medya buluşması düzenleyerek faaliyetlerinden, Avrupa Birliği tarafından desteklenen, T.C. Dışişleri Bakanlığı AB Başkanlığı tarafından yürütülen “Gıdanı Kurtar” projesinden, beş yıldır üzerinde çalıştıkları “Gıda Bankacılığı” ve “Sosyal Market” konseptinden söz ettiler. Yönetmen Mehmet Binay hem buluşmanın moderasyonunu üstlenmişti, hem de dernek için “Gıdanın Yolculuğu” ve “Gıdayı Savunmak” adlı iki kısa film çekmişti. Her ikisini de Gıda Kurtarma Derneği’nin YouTube kanalından izlemenizi öneririm. Hem fazla gıdanın ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması için verilen çabanın daha fazla duyulmaya ve görülmeye ihtiyacı var hem de birey olarak bize neler düşüyor, doğru bildiğimiz yanlışlar nelerdir, neyi değiştirebiliriz gibi konularda hayati bilgiler içeriyor.
Merkür Retrosu’ndan Balkon Sohbeti’ne
Güler Özince adı, en çok bilinen şarkısı “Merkür Retrosu” ile girmişti benim de radarıma pek çok kişi gibi. Ama benim şansım onu Off Gümüşlük sahnesinde izleyip hepsinin söz ve müziğinde kendi imzası olan diğer şarkılarını da duymak oldu. Geldiğimiz noktada kendisinin son yılların en iyi şarkı yazarlarından biri olduğunu düşünüyorum, “Anladım” ve “Nasıl Giderim”in başı çektiği bir dizi şarkısı Spotify listemin en çok dinlenenlerinden hiç çıkmıyor, bulduğum herkese de ısrarla dinletiyorum.
Duyar duymaz bir Güler Özince şarkısıyla karşı karşıya olduğunuzu anladığınız ama bir an bile birbirine benzer şeyler dinlediğiniz duygusuna kapılmadığınız bir tarzı var. Belki dünya tatlısı klibiyle “Öyle Olsa”yı da dinlemiş, diğerlerini kaçırmışsınızdır, lütfen yakalayın. Hem bu kadar derin hem bu kadar basit, insanı depresyona sürüklemek şöyle dursun, adeta elinden tutup aydınlığa çıkaran sözler az duymuşsunuzdur. Şu yaşadığımız dünya / hayat karşısında şuursuz bir iyimserlikten söz etmiyorum. En acıklı halleri anlatırken hafiften dalga geçen bir muzip tonu var her satırının. “Yer yüzüne bıraktığım ağırlık çok büyük / Bi’ kurtulsam bi dünya hafifler” diye başlayıp “Ama ben inanmam asla mutsuz yarınlara / Öyle olsa sen gelmezdin”e bağlıyor sözü. Ya da Sony Music etiketiyle yeni çıkan şarkısı “Balkon Sohbeti”ndeki gibi “Hayat dünle sınar bizi / Yeni defter gibi yaşamak lazım”. Söz, müzik ve düzenlemesi Güler Özince’ye ait bir şarkı bu da. Bitmiş olsa da henüz sıyrılınamamış bir hikâye, kalbin unuttukları ve hatırlattıkları ve de akılda tek kalan “Balkon Sohbeti” üzerine.