Kendi çocukluğumu hatırlıyorum, yılın bu zamanları bir heyecan alırdı bizi. Yeni bir yıl, yeni umutlar demekti bir kere; hayallerin olurdu. Kendince çocuksu kararlar alır, belki defterine yazar, kimini gerçekleştirir, kimini öbür yıla saklardın.
Yılbaşı gecesi ailece eğlenirdin sonra. Televizyonda neşeli bir şeyler olurdu, evde herkesin uzun uzun oturup sohbet ettiği bir sofra, belki tombala gibi bir kutu oyunu. Okulda yeni yıl şarkısı öğrenirdin, renkli ışıklarla, fenerlerle süslenirdi sınıf. Herkese bir hediye düşecek şekilde piyango düzenlenirdi. Kalem, silgi gibi küçük hediyeler, maksat birlikte kutlamaktı yeni bir yılın gelişini. Arkadaşlarınla kaynaştığın, neşelendiğin bir etkinlik olurdu.
Ne zaman çıktı bu, “Yılbaşı kutlamak Hıristiyan adeti” iddiası, ben takip edemedim. Bahçelievler ilçe eğitim müdürlüğünden okullara ‘yılbaşı kutlama yasağı’ gelmiş:
“Müdürlüğümüze mevzuat dışı, ders ve sosyal etkinliklerle alakası olmayan, değer yargılamalarımızdan uzak bazı kutlamalar için öğrencilerin özendirildiği şikayetleri gelmektedir. Dersleri engelleyecek, öğrencileri farklı alışkanlıklara ve olumsuz davranışlara sevk edecek ya da özendirecek eğlence, şans oyunu, çekiliş ve yılbaşı adı altında öğrencileri ekonomik durumlara göre farklı algılara sokabilecek (yılbaşı hediyeleşmesi, çam süslemesi vb. süslemeler gibi), psikolojik olarak öğrencileri farklı şekilde etkileyecek etkinliklerin yapılmaması ve bir aksaklığa fırsat verilmemesi hususunda gereğini rica ederim.”
Nedir bu ‘farklı alışkanlıklar’ Allah aşkına? Arkadaşlarla hediye alıp vermek mi, yeni yıl geliyor diye sevinmek mi? Bizim çocuklarımızın eğlenmeye hakkı yok mu? Ne olur, iki tane renkli ampul asıp yarım saat tombala oynarlarsa din mi değiştirirler? Sanırsınız çocuklar kiliseye götürülüyor ya da duvara Meryem Ana resmi asılıyor. Yahut piyangoyla hediye alıp verince kumarbaz oluyorlar.
Bizim ‘değer yargılamalarımız’ sürekli dert, kahır, şiddet, düşmanlık mı içeriyor? Bırakın çocuklar iki satır nefes alsınlar, beraber eğlenmeyi öğrensinler, kutlayacak bir şeyleri olsun. Psikolojik olarak ‘farklı şekilde etkiler’ onları bu evet, metinde dendiği gibi; daha neşeli, daha mutlu ve umutlu insanlar olurlar. Kimseye zarar gelmez bundan.
İskelede ‘edep’ dersi
Cuma akşamı Karaköy iskelesinde vapur beklemekteyiz. Genç bir çift duruyor önümde, sessiz sedasız, delikanlı elini kızın omuzuna atmış.
Yaşlıca bir adam yanlarına yaklaşıp bir şey anlatmaya başlıyor, saygılı saygılı dinliyorlar. Fakat aile terbiyesinden söz eden, içinde ayetler geçen bir konuşma bu ve gidişat sevimli görünmüyor. Nitekim sonunda sesini yükselterek “Edepli olun”a bağlıyor adam konuyu.
Gayet iyi aile terbiyesi almış olduğu anlaşılan genç adam kibar bir şekilde “Biz sizin ne yaptığınıza karışmıyoruz, siz de bize karışmayın” derken karşı taraf bağırma dozunu artırıyor. En son bir vatandaş gençleri oradan uzaklaştırırken adam hala “Edepsizler” diye bağırıyor. Ardından da kapısında “İskele şefi” yazan odaya girip oturuyor.
Güvenlik görevlilerine bu yolcuların üzerine yürüyen beyin personelden olup olmadığını sordum, “Değil” dediler. Neden iskele şefinin odasında olduğu muamma.
İBB Beyaz Masa’ya da sorduğum ve yanıt beklediğim soru, sokakta, toplu taşıma araçlarında insanlara kılık kıyafet, oturuş kalkış dersleri vermeye kalkışan şiddet eylemleri açısından önem taşıyor. Umarım en azından tehlike belediye kadrolarında değildir.