Şunu fark ettim, halkımızın kendisini en önemli ve haklı hissettiği yer, sandık başı. Daha sabah 8.00 olmamış, sandık kurulu üyeleri ancak zarfları, pusulaları sayıp sandığı kurmakta, bir 3 dakikalık gecikme olacak gibi görünüyor, vatandaş sabırsız ve sinirli. “Demin de beş dakika demiştiniz” diyor, “İşimiz gücümüz var, 8 dendiyse 8, niye bekletiyorsunuz bizi?”
Piyalepaşa’da son derece kalabalık bir okuldayız, sandıkta neler olup bittiğini izlemek için. Seçmenler şafak vakti kuyrukta. Duvara yapıştırılmış uyarılara, sandık yönlendirme tabelalarına müthiş duyarlılar. “Kapıya şu sandığa gider yazmamışsınız ki!” diye isyan ediyorlar beklerken. Sanırsınız her şeyin saniyesiyle zamanında halledildiği bir ülkede yaşamaktayız.
Kendi aralarında ibret verici bir kibarlık. Zor durumda olana, acelesi olana tolerans yüksek... Bir tek tamamı farklı partilerden oluşan sandık görevlilerine karşı tahammül sıfır. “Teyzeciğim, kızın giremez seninle” dediğin anda püskürüyor teyze: “Ne olur beni o soksa sandığa, günah mı? Zaten olan oluyor, hadi oradan kimi kandırıyorsunuz? Kim bilir kaç sandık çalacaksınız!”
Ayrıca son derece de esprililer. Oyunu atan dönüp kurula bir küçük performans sergiliyor: “Hayırlı olsun, yılda dört tane daha oy verme hakkımız var. Bu da olmazsa gene geliriz...” “Bir ilkbaharda, bir sonbaharda oy kullanırız, âdettendir...”
Genel olarak barışçı ve sakin bir sandıktayız. HDP ve MHP görevlileri yan yana oturup sohbet ediyorlar. Hepsi aynı mahallenin insanı... Çocukken parkta oynamalarına izin vermeyen bekçiye oy pusulası ve zarf uzatıyor, sandık görevlisi genç kız.
En büyük sorun, birlikte oy vermek isteyen çiftlerde yaşanıyor. “Beraber giremezsiniz”, “Niye, o benim beyim, ayrı gayrı mı var?” İzin verilmiyor, bu sefer kabinden kabine posta güvercini uçuruyorlar adeta. “Ben katlayamıyorum!” diye sesleniyor hanımefendi, “Dur, ben sana katlayacağım” deyip yan tarafa sızıveriyor centilmen kocası. “Yapmayın, etmeyin demek kâr etmiyor.”
Ya da okuma yazma bilmeyen bir baba mesela... Genelgede durum net; sandık başkanı herkesin içinde amblemleri izah eder, o kişi kendisi girer, oyunu kullanır. “Başkaları yardım edemez” yazıyor. Alıngan oğul patlıyor bu sefer: “Başkaları diyor! Ben başkası mıyım?” Mümkün olsa aile ‘reisi’ gelip bütün sülale adına oy verecek. Neyse ki arada sandık başında “Ben kimseyi istemiyorum!” diye efelenen teyzeler de çıkıyor da oğullar - kocalar kalakalıyor dışarıda.
Kimlik meselesi de ayrı bir kriz konusu. “Var ama komşuda kaldı... Annemde unuttum... Memlekette bırakmışım... Akşamdan gelinime verdim, sabah yoktu...” Çeşit çeşit mazeret var... Mavi kartla oy vermek isteyen oluyor, kabul edilmeyince “Bana bir sıkıntısı var mı oy vermemenin?” diye soruyor. Yok, ne ‘sıkıntısı’ olacak? Öyleyse sorun yok. Arkadaşı kızgın ama; “Hayret bir şey, böyle saçmalık olmaz!” diye bağırarak çıkıyor sınıftan: “Adam ta nerelerden geldi.”
Kazasız belasız bağlıyoruz günü akşama. Sahiden sabırlı ve barışçı bir sandık kuruluyla... Sayımda uçak çıkıyor bir zarfın içinden... Katlayıp uçak yapmış vatandaş oy pusulasını.
Geçerli mi bu oy? Elbette! Hayırlı olsun vatana, millete...