Hiç bu kadar günüyle, saatiyle, neredeyse yeriyle beklediğimiz katliam yaşamamıştık, yeni yılla beraber bunu da gördük.
Korku pek çoğumuzu bezdirmiş, evlere kapatmıştı aslında. Bomboştu sokaklar, caddeler. Daha üç beş yıl önce meydanında insanların toplanıp yeni yıla girdiği, iğne atsan yere düşmeyen Taksim hayalet şehir gibiydi.
Eskiden insanlar 31Aralık akşamı eşini dostunu “İyi yıllar” dilemek için arardı, şimdi “Arka sokaktan yürüyün, sakın caddeden, meydandan geçmeyin”den başka söz yok, “Aman dikkatli olun”. Nasıl dikatli olunabilirse artık.
“Gittin mi sağ salim?” başka bir anlam taşırdı eskiden. “Kazasız belasız” ya da. Lafın gelişiydi. “Canlı bombaya, uzun namlulu silaha, taramalı tüfeğe rastlamadan eve varabildin değil mi?” demek değildi.
Yılbaşı geceleri insanların birbirine düşman olduğu, yolda yürümekten korktuğu, evlere kapandığı zamanlar değildi eskiden. Tam tersi, birbirini hiç tanımayan insanların bile kucaklaştığı, birbirinin yeni yılını kutladığı neşeli geceler yaşadık biz. “Kültürümüz” buydu. Düşmanlık değildi.
Yılbaşı, bizim de ülke olarak bütün dünyayla birlikte bir yılı bitirip bir diğerine girdiğimiz geceydi, dolayısıyla kutlanırdı. Noel ile bir tutup “Hıristiyan adeti” diye lanetlemeler, metrolarda “Ey Müslüman, yılbaşı gecesi onu yapma bunu yapma, kuruyemiş de yeme, yat uyu” diyen, o geceyi kutlayanları ‘kafir’ ilan edip hedef gösteren saçma sapan bildiriler dağıtmalar, Noel Baba’nın kafasına silah dayamalar, asıl bunlar yoktu bizim kültürümüzde.
Evet, 1 Ocak sabahı uyanınca gazeteyi alır, Milli Piyango biletimize ikramiye çıkmış mı çıkmamış mı, listeye bakardık. Şimdi interneti açıp ölü ve yaralı listelerine bakıyoruz.
Böyle vahşi bir saldırı, bir katliam, bir felaket olmuşsa, insanlar, hiç tanımadığımız insanlar ölmüşse, saldırının nerede olduğuna bakmadan üzülürdük. Yok gece kulübüymüş, yılbaşıymış, ‘Hıristiyan eğlencesiymiş’, bunları sorgulamazdı kimse. “Otursalardı evlerinde” demek gelmezdi akla. İnsanlık da, o dillerden düşürülmeyen ‘kültürümüz’ de bunu gerektirirdi ayrıca.
Şimdi öyle değil. Neşe de birleştiremiyor bizi keder de. Birlikte eğlenemeyince birlikte ağlayamıyorsun da. İyi mi oluyor?
Reina’da o kabusu yaşayıp sağ kalabilmiş bir kadın dehşet içinde anlatıyor. Nasıl yere yattığını, üzerine kapanarak onu koruyan kocasının üç yerinden vurulduğunu, ayağa kalkarken üzerlerinden ölüleri kaldırmak zorunda kaldıklarını. Korku filmi gibi izliyoruz evlerimizde: “Sağım, solum bağıran insanlar... Barut kokusu... Bu kadar”.
Yaşadığımız günün özeti bu. Bütün dünya yeni bir yıla girdi. Biz de girdik. Gülmek, eğlenmek yok. “Gece fazla kaçırmışız, biraz geç kalkalım” yok, güneşli bir 1 Ocak sabahına uyanıp yeni yılın ilk kahvaltı sofrasına keyifle oturmak yok.
Bağıran insanlar var, bir de barut kokusu.