Babasının haberi / rızası olmadan dünyaya bir çocuk getirme kararı, zor bir karar. Sadece kendin değil doğacak çocuk adına da bir karar veriyorsun. Onun büyürken karşılaşacağı muhtemel zorlukları, eğer varlığından haberdarsa onu istememiş bir ebeveyn sahibi olmanın vereceği acıyı sen göze almış oluyorsun ama yaşayacak olan o. Buna hakkın olduğuna karar vermek büyük bir sorumluluk.
İşin baba cephesinde seçenekler sınırlı. Baba olmak istememek her insanın hakkı elbette ama bunun yolları var, onları kullanmamışsan yapabileceğin fazla bir şey yok. İstememiş olsan da doğan çocuğunu sahiplenebilir ya da yok sayabilirsin, bu ne kadar mümkünse. Dünyaya geldiğinden bile haberdar olmaman da bir üçüncü şık tabii ve biz şu anda Metin Akpınar cephesinde bunu izliyoruz. Üstelik orada doğurmaya karar vermiş ama doğan çocukları sahiplenmemiş, bırakmış bir anne söz konusu. Anlatılanlara göre de Metin Akpınar ikiz kızlarının varlığından onlar 24 yaşındayken haberdar olmuş.
Bizler de Türk halkı olarak ikizlerden Duygu Nebioğlu’nun Akpınar’ın kızı olduğu mahkeme kararına bağlandığında haberdar olduk ve hemen kendimizi olayın bir tarafı ilan ettik. (Sevgi Nebioğlu için yasal süreç henüz tamamlanmamış ama o da yakın). Genel eğilim Metin Akpınar’a çok kızmak, hiç yakıştıramamak şeklinde oldu. Fena halde öfkeli ve alacaklıyız, adeta hep beraber kandırıldık. Ya kendi hayatımızda ne kadar dürüst ve erdemliyiz gibi hesaplara girmeden başkalarında (özellikle ünlülerde) üstün vasıflar arama huyumuz var ya da toplumumuz karısını – kocasını asla aldatmamış sadakat timsali insanlardan oluşuyor, ne mutlu.
“Hayat geriye doğru yaşanmıyor”
Beni ise katıksız bir Devekuşu Kabare hayranı olarak Metin Akpınar’dan gelecek açıklama korkutuyordu açıkçası. Çünkü bir insanın ünlü de olsa özel hayatında ne yaptığına dair biz seyircilerine hesap vermesi gerektiğini düşünmüyorum. Ama böyle bir olay karşısında takınacağı tutumun onun kişiliğiyle ilgisi var. Bir olaydaki sorumluluğunu kabul etmek, dolaylı ya da dolaysız yol açtığı acılardan ötürü sonuna bir “yapmışım ama bir sorun neden?” eklemeden özür dilemek de alışık olduğumuz bir şey değil, malum. Acaba kendisini nasıl kayıracak diye düşünüyordum. Nasıl özür dileyecek ki aslında hiç dilememiş gibi olacak.
Yanıldığım için mutluyum. Kızlarını tanıdığı anda çocukları olarak kabul ettiğini söyleyen ama bunca yıl sonra onların umduğu baba olmasının zor olduğunu itiraf eden, kendilerince bir yol bularak ilişkilerini sürdürmeye çalıştıklarını anlatan, bana göre son derece samimi bir açıklamaydı. Böyle bir durumda kurulabilecek en doğru düzgün cümlelerdi, “Varlıklarından haberdar olmadığım çocuklarımın çektiği acılardan dolayı çok üzgünüm. Ayrıca eşim Göksel Akpınar’ı üzdüğüm için özür diliyorum. Ne yazık ki hayat geriye doğru yaşanmıyor”.
Baktığınız zaman sorumlu olduğu iki merci var; onlardan özrünü dilemiş, üzüntüsünü dile getirmiş, bu durumda hesap sormak neden bizim en doğal hakkımız oluyor?
70 yaşında baba olmak
Elbette yapabileceği başka şeyler vardır ama kime göre, neye göre? 70 yaşında baba olduğunu öğrenmenin ne ifade ettiğini de buradan bakarak tahmin etmek mümkün değil. En azından kendini savunmaya kalkmadı, kabahati birilerine yıkmaya çalışmadı, “Beni de anlayın canım, ben de mağdurum” demedi. Lafı eğip bükmeden özür nasıl dilenir üzerine esaslı bir örnek koydu önümüze. Az şey değil, pek çok benzeri durumda ne inkârlarla, ne yalanlarla, ne öfke krizleriyle karşılaştığımızı, hâlâ çocuklarını kabul etmeyen ve sevimsiz açıklamalarıyla onların acılarına yenilerini ekleyen kaç ünlü (ve elbette ünsüz) ‘baba’ tanıdığımızı bir hatırlayalım lütfen.