Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Çocukların, çok küçük değillerse ülkede olup bitenden habersiz büyümesi gerektiğini düşünmüyorum. Zaten saklamak da çok mümkün değil. Elbette 15 Temmuz gecesi yaşananlar da uygun bir dille, anlayabilecekleri şekilde anlatılmalı, öyle bir şekil varsa tabii. En azından korkutmadan, sıra arkadaşına düşman etmeden, kamplaştırmadan.
Mesela İskenderun’daki bir ilköğretim okulunda din kültürü ve ahlak bilgisi dersi öğretmeninin yaptıklarını yapmadan. Söz konusu derste çocuklara sorulacak soru “Recep Tayyip Erdoğan’ı mı seviyorsun, FETÖ’yü mü?” olabilir mi? Bunun ne ilgisi var din kültürüyle, ahlak bilgisiyle ve onlar çocuk neticede, ne bilsinler? Neyi öğretmeye ya da daha fenası onlar hakkında neyi öğrenmeye çalışıyorsunuz? Bu çocukları terörize etmekten, güvenlerini sarsmaktan başka bir işe yaramaz ki.
Ardından da hangi partiyi tuttukları soruluyormuş aynı hoca tarafından. Ak Parti mi, CHP mi, HDP mi? Nedir bu, futbol takımı mı? Yetişkin insanların bile oylarını kendilerine saklamak, destekledikleri partiyi açıklamamak gibi doğal bir hakları varken, daha oy verme yaşına gelmemiş, muhtemelen konuyla ilgili pek de fikri olmayan çocukları partilere bölmeye çalışmak hangi öğretmenin görevi olabilir?
Velilerin çocukların kendilerini baskı altında hissettiğini, din dersi olduğu gün okula gitmek istemediğini söyleyerek şikayette bulunması üzerine gündeme geliyor mesele. Neyse ki bunlar yaşadıkları sıkıntıları ailelerine açabilen çocuklarmış, sınıfta öğretmenin tanrı olduğu, her dediğinin sorgusuz sualsiz benimsendiği durumlar vardır, biliyorsunuz.
Okul müdürü de yeni atanan öğretmenin bakanlıktan gelen yazı doğrultusunda bu konuları işlediğini ancak biraz fazla detaya girdiğini söylemiş.
Yazıdan kastedilen, yeni eğitim öğretim yılında okullarda öğrencilere 15 Temmuz’un anlatılması için başlatılan çalışma. Bu doğrultuda öğrencilere broşürler dağıtılmış, olay gününe ait videolar izlettirilmiş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın mesajı iletilmiş, demokrasi, meclis, cunta gibi sözcüklerin açıklandığı bir de sözlük hazırlanmıştı, biliyorsunuz.
Başta dediğim gibi, çocukların olan biten hakkında bilgilendirilmesi elbette gerekiyor. Bilinmezin yaratacağı korku ve panik duygusunun önüne geçmenin tek yolu bu. Ama hele hele böyle hassas ve güncel bir konuda okulların ve öğretmenlerin inisiyatif kullanmasını engellemek gerekiyor. Ders kitapları, müfredat bunun için var. Yoksa örnekte görüldüğü gibi her öğretmen kendi inanışı, hayat bilgisi, dünya görüşü doğrultusunda “detaya girebilir”, canının istediği şeyi çocukların kafasına sokabilir, onları partilere bölmeye kalkışabilir oluyor. Bu da, doğruyu yanlışı el yordamıyla bulmaya çalışan, duyduğu her cümleden etkilenen taze beyinler için çok tehlikeli. Evet ağaç yaşken eğilir de, kimin ne tarafa eğmek istediğini nasıl denetleyeceğiz?
Beraber oynadığı arkadaşını ailesinin hangi partiye oy verdiğine göre mi değerlendirsin çocuk, bunu mu istiyoruz? Sürekli taraf olma mecburiyetiyle mi büyüsün? Bugün en çok şikayet ettiğimiz kamplaşma sorunu ilkokul sıralarına mı insin? Hani biz değil miydik, birlikten, beraberlikten söz eden?