SEVGİLİYE CAMDAN KALP

9 Şubat 2016

Yazın en sıcak günlerinden biriydi, Galata’da yürürken yolum bir atölyeye düştü. Cam atölyesi aslında ama içinde iyi müzik, güzel sohbet, şahane kahve, mutlu olmak için ne ararsanız var. Her şeyden önce cama aşık ve bu aşkını da isteyenle paylaşmaya bayılan bir kadın var:

Tülin Yiğit Akgül.

Tasarıma modayla başlayıp seramikle devam etmiş, en son cama demir atmış. Ama yenilik peşinde koşan bir ruh olarak habire yeni teknikler deniyor. Sıcak cam üfleme, kuma döküm, soğuk cam heykel... Bir teknikte tıkandığında diğerine el atıyor ve camın sınırlarıyla beraber kendi sınırlarını da zorluyor.

Sonuç, Galata’daki atölyesi Glasst. Burada kendi deyişiyle camın büyülü dünyasında dilediğince dans ediyor. Bazen tamamen soyut çalışıyor, bazen kafasına takılan konuları da cama döküyor. Mesela kadına şiddet konusunda kadınlara daha fazla görev düştüğüne inanıp takunyalar serisini yapmış. Ya da sürekli kafasında hayali bir tabancayla dolaşan kadın heykelini.

Birleşip Yunan tragedyalarına benzer bir hikaye oluşturacak cam heykel kahramanları var sonra. Adını Tülin’e rüyasına girerek söyleyen Mehmed Barnabas ve ismini plak takılınca tekrar eden B.B. King parçasından alan Okyanusyalı

Yazının Devamı

Kadının bedeni eğlence parkı mı?

8 Şubat 2016

Ekranda gördüğüm şeye kilitlenip kalıyorum. Doktor koltuğuna uzatılmış bir kadın, başında iki adam. Bir tanesi eliyle kadının yüzünü işaret ederek bir takım taleplerde bulunuyor, doktor önlüklü olan da kalemle ilgili yerleri çiziyor. “Rahatsızlığım, şuradaki çöküklük” diyor adam; “Alnındaki çizgilerin yok olmasını istiyorum, kazayakları da gitsin, bir de şu kaşların arasında kırışıklıklar var...”

Kadın öyle kuzu gibi yatıyor. Programın ‘formatı’ bu çünkü. Sunucu genç hanım neşeyle açıklıyor: “Bugün bütün kararları Bedri Bey verecek.” Akşam ne yeneceğine karar verecekmiş gibi söylüyor değil mi? Hayır, karısının bundan sonra nasıl görüneceğini belirleyecek beyefendinin kararları.

Acun Medya’nın yeni programı “Böyle Çok Daha Güzelsin”, yıllar içinde evliliklerinden sıkılıp değişiklik isteyen dört kocayı yarıştırıyor. İlişkiye heyecan katmak, aşklarını tazelemek için ne yapsınlar? Karılarının görünüşünü değiştiriyorlar. Basbayağı oturup evlerindeki eski bir kanepenin üstüne yeni kılıf seçer gibi kadını yeni bir şekle sokuyorlar. Gardroplarındaki beğenmedikler giysileri atıp saçlarını istedikleri renge boyatmakla yetinmeyip estetik müdahaleye kadar götürüyorlar işi. Kendileri

Yazının Devamı

BU ALBÜM GİZLİ KALMASIN

5 Şubat 2016

Bir yandan CD’lerin sonunun geldiği konuşulurken, diğer yandan her gün takip edilemeyecek kadar yeni albüm çıkıyor raflara. Haksızlık etmek istemiyorum ama öyle dinlediğimde kalbimi çarptıran bir şeye nadiren rastlıyorum. Belki bu yüzden de çok iyi bir sebebim yoksa, yeni bir albüme el atmam zaman alıyor.

Ama Pinhani’nin yeni albümünü dinlemek için birden fazla çok iyi sebep vardı ve sahiden bir grup hiç mi hayal kırıklığına uğratmaz insanı? Hatta her seferinde daha da fazla heyecanlandırmayı başarır mı? Pinhani yapıyor.

Sinan Kaynakçı, hep çok iyi bir şarkı yazarı ve ruha iyi gelen yumuşacık bir sesi var. Çekirdek kadro onunla beraber Selim Aydın, Hami Ünlü ve Eray Polat’tan oluşuyor. Ama kedisever Kadıköylü ekibin yeni çıkan ‘Kediköy’ albümünde Pinhani İdman Yurdu’nda teknik direktör Akın Eldes başta olmak üzere pek çok başka kişinin katkısı var.

1 - 2 şarkıda Cem Aksel, birinde Ediz Hafızoğlu da çalmış bu arada. Hatta Erkan Oğur’un kopuzunu bile duymak mümkün bir şarkıda. Pinhani kendini gizledikçe iyi müzisyen halkası büyüyor etrafında.

İnsanların arasına karışmak için

Kendini gizlemekten ne kastediyorum; Yavuz Hakan Tok’un bu ay ‘Milliyet Sanat’ta yayınlanan

Yazının Devamı

Hamam böceğini protesto etmek yasak

4 Şubat 2016

Genç olmak nasıl bir şeydi, hatırlıyor musunuz? Hani haksızlık karşısında susmazdın, adı üstünde kanın ‘deli’ akardı, her şeye isyan edesin gelirdi, dünyayı değiştireceğine inanırdın. Uysallığı meziyet sayan, başa geleni çekmeyi marifet bilenler için konuşmuyorum tabii. Şu hayatta insan olarak bazı itiraz hakları olduğunu düşünenlere sözüm. Dünyayı geçtim, hiç değilse kendi hayatına sahip çıkanlar için.

Akdeniz Üniversitesi kampüsündeki Kredi ve Yurtlar Kurumu’na bağlı Akdeniz Kız Öğrenci Yurdu’ndan sekiz kız öğrenci atılmış. Neden? Yemek fiyatlarındaki artıştan, yurda giriş saatlerinde yapılan değişiklikten, ranzalarda korkuluk olmayışından, odalardaki hamam böceklerinden, yurda dışarıdan su bile sokulamamasından memnun olmadıkları için.

Yani olabilecek en sıradan isteklerden ötürü. Görüldüğü üzere siyasi bir boyutu, ‘korkulacak’ bir yanı da yok. Böceksiz odada uyumak, kâğıt peçeteye para vermemek gibi insani ihtiyaçları var.

Ve ne yapıyorlar bunu dile getirmek için? Dünyanın en masum protesto eylemini. Yemekhanede kaşık ve çatallarını masaya vuruyorlar!

Sonuç, soruşturma açılıyor haklarında. Aralarından sekiz öğrenciye süresiz uzaklaştırma cezası veriliyor, altısının

Yazının Devamı

MEYLETME DÜNYA MALINA

2 Şubat 2016

Ne yazık ki kimin olduğunu hatırlayamadığım bir söz var, bir toplumu şekillendirmede yasaların değil, şarkıların etkisine inanan. Çok doğru bence de, hele çocuklukta dinlediğin şarkılar fark ettirmeden sızıp kalıyor kafanın bir yerinde.Biz Barış Manço ile büyümüş bir kuşağız, zaten birçok şarkısı büyükler kadar belki daha çok - çocuklara hitap ederdi. ‘Arkadaşım Eşek’ten söz etmiyorum sadece. Hatta ondan çok önce, ‘79’da o ilginç kıyafetleri ve el kol hareketleriyle ekrana yapışarak izlediğimiz ‘Sarı Çizmeli Mehmet Ağa’yı söylüyorum mesela. O ‘Yaz dostum’ diyordu, biz anlamaya çalışıyorduk. Yoksulları yedirin, giydirin diyordu; “Kimse göçmez bu dünyadan mal ile”. Bizde daha göçme kavramı yok ama mal mülk öyle önem verilecek bir şey değil, paylaşmak lazım, orası açık.

Benim bu hayatta kendi isteğimle gidip aldığım ilk kaset onundu, ‘Kazma’ diye bir şarkı vardı içinde mesela. Şimdi dönüp bakıyorum, gene o zaman ne ifade ettiğini bilmediğim ‘namus, şeref, onur, alın teri’ gibi sözler dolu içinde. Okulda öğrendiğimiz ‘atasözleriyle’ dalga geçiyor. “Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür dersen, kaz gelen yerden tavuğu esirgemezsen” diyor, “Bu kafayla bir baltaya sap olamazsın ama

Yazının Devamı

Futbol mu kadın mı?

1 Şubat 2016

Beşiktaş’ın eski teknik direktörü Slaven Bilic, muhtelif sebeplerle futbolla ilgisi olanolmayan pek çok kişinin göz bebeğiydi Türkiye’deyken. Evet, kadınların da tabii. Bence kaşından gözünden ziyade futbol dünyasında görmeye alıştıklarımıza benzemeyen muhalif, düzen dışı duruşuyla. Hani tam da Çarşı’yı sevdiğimiz nedenlerle.

O yüzden olsa gerek, dünyanın o en saçma sapan, en klişe kıyaslamasını bir de ondan duymak büyük hayal kırıklığı yarattı bende: Neymiş, futbol kadından güzelmiş! İzzet Çapa’nın Londra’da yaptığı Kelebek röportajının başlığı bu. Tabii ki alışığız kimi yorumcuların, teknik direktörlerin, futbolcuların tuhaf cinsiyetçi yakıştırmalarına, beğenmediklerine etek giydirmeye kalkışmalarına da, Bilic bu, ayrı bir yere koymuşuz kafamızda.

Soruda bir numara olduğuna inanmak istedim önce. Bazen sorulur ya hani, iş mi aşk mı gibi sorular, yoksa niye insan durup dururken böyle bir cümle kursun ki? Yok, basbayağı Türkiye’deki kadınların ilgisini sormuş İzzet Çapa, “Ne diyorsun buna?” demiş, o da cevap vermiş: “Kadınlara saygım sonsuz ama futbol onlardan güzel”. Allah allah. Hangi açıdan? Hani kadını nasıl bir sosyal aktivite, sportif faaliyet ya da hobi yerine

Yazının Devamı

MASALIN SONU HAKİKAT...

29 Ocak 2016

Bir şarkı, şarkıcı farklı kuşaklar üzerinde aynı etkiyi bırakır mı? Türk bayrağı giyinmiş Müşerref (Akay) Tezcan’ın ‘Türkiyem Türkiyem Cennetim’ şarkısı çocukken, 12 Eylül’de Metris’te işkence niyetine dinletildiğini bilmezken de tüylerimi diken diken ederdi; “Düşmanlarım mert değil hepsi de namert” gibi sözleriyle. Siyasi mahkumların sinirini bozmak için bütün gün avaz avaz bu şarkı çalınırmış hoparlörlerden...

Bu yazıyı yazarken Ertuğrul Mavioğlu’nun Radikal’de çıkan yazısından öğrendim ki Cem Yılmaz adlı eski bir Metris tutuklusu, yıllar sonra Unkapanı’ndan o şarkının bulunduğu albümün kalıbını satın almış, bir daha kimse yayınlayamasın diye. İlginç tesadüf, 30 yıl sonra başka bir Cem Yılmaz, Yüksel Aksu’nun o şarkıyla başlayan ‘İftarlık Gazoz’ filminin başrolünde.

Herkes biraz çocuk kalmış

80’li yıllarda ölüm oruçlarıyla başlıyor hikaye. Ardından 70’lerin Ege’sine, Yüksel Aksu’nun kendi kasabası Ula’ya dönüyoruz. Onun büyüdüğü yıllara, bir masal şehri gibi anlattığı kasabaya. İnsanlar neşeli, şakacı, hep beraber yeniliyor içiliyor, ‘Dondurmam Gaymak’taki gibi tatlı bir cami hocası (ki Macit Koper nasıl şahane bir seçim olmuş) çocukları toplayıp iyi insan olmayı,

Yazının Devamı

İdam neyin çaresi?

28 Ocak 2016

Evet, dehşet verici bir şey, korkunç bir şey, kan dondurucu bir şey İstanbul’un en güzide semtlerinden birinde; Bağdat Caddesi’nin göbeğinde bir kadının tecavüze uğraması. En az bir kenar mahallede, Anadolu’nun ücra bir köyünde olduğu kadar dehşet verici. Aslında ne bir fazlası var, ne bir eksiği. Tecavüze uygun yerler, saatler, durumlar, kılıklar, hal ve gidişler yok çünkü. Öyle bakmaya başladığında, “Yalnız saat de 3’müş” giriyor devreye işte.

Bu bilgi bir parça su serpiyorsa yüreğinize, bir ‘aile kadını’ olarak o saatlerde zaten evinizde olacağınızı düşünüp kızınızı da gece sokağa salmadınız mı paçayı kurtaracağınızı sanıyorsanız, işte orada başlıyor sorun.

Çareyi idamda bulmakla da devam ediyor. Dün baktın, twitter hakimleri çoktan kırmışlar kalemlerini. Millet idam cezasının acilen geri dönmesini istiyor. Başka türlü ‘çözülmezmiş’ tecavüz konusu. Bu arada canını sıkan diğer konuları da hemen idam kapsamına almak isteyenler çoğunlukta. “Tecavüze ve vatana ihanete idam cezası verilmeli, net!” Bu kadar eminler.

Sadece bu tek başına gösteriyor zaten idam cezasının neden asla geri dönmemesi gerektiğini. Ondan sonra gelsin hakim kanaatleri, adil olmayan yargılanmalar; geri

Yazının Devamı