Dünyada ne kötülük varsa erkek yüzünden oluyor, bunu bir kere baştan belirtelim ve öyle konuşalım.
Oysa oldukça kısa süre öncesine kadar önemli düşünürler kadını neredeyse ikinci sınıf görüyorlardı. Örneğin Freud 1930’larda yayımladığı “Uygarlığın Huzursuzluğu” adlı eserinde, kadının bağlanma arzusunu kültürel alanlara kaydıramaması nedeniyle, erkeğin uygarlığın gelişimi için harcaması gereken enerjisinin emildiğini iddia ediyordu.
Schopenhauer kadının empati yeteneği sayesinde hakkaniyet ve insan sevgisi bakımından çok gelişmiş olduğunu ama akıl ve öngörülü düşünme konusunda hiçbir yeteneklerinin olmadığını ve bu nedenle de onları yargıçlık gibi mesleklerde düşünmenin gülünç olduğunu yazabiliyordu.
Oysa günümüzde kadın devlet başkanlığı, bakanlık, idarecilik ve akla gelebilecek her türlü akılla yapılacak işi erkekten çok daha iyi yapabilir ve yapar durumda. Erkekler yarım yüzyıl önce C.G. Jung’un uyarısını dinlemeliydiler: “Erkekler kadın tarafından çantalarının derinliklerinde bir yerlerde unutulma tehlikesinden kurtulmak, umutsuzca ve çocukça, dili bir karış dışarıda kadının peşinden koşmamak için, bir parça kadınsılık geliştirmeyi, yani ruhsallığı ve erotik görünebilmeyi başarmak zorundalar.” Anlaşılıyor ki erkekler Jung’un uyarısını pek de ciddiye almadılar ya da belki duymadılar bile.
Sonuç olarak kendini gerçekleştirmeyi başaran kadının çok arkasında kaldılar ve erkekliklerini yitirme korkusunu teknik ve futbol bilgileri sayesinde yenebilecekleri illüzyonunda saplanıp kaldılar. Her fallik-narsistik zaferin, kadının yükselişinin yarattığı güvensizliği alt edebileceğini sandılar. Mutluluk çubuğu ve bir silah gibi kullandıkları “teknik protezleri”ni kendi gerçek güçleriyle karıştırdılar. Ve bu teknik gücü kullanma sorumluluğu için gerekli olgunluğu geliştirmeden, bu yapay zekaya gereğinden fazla güvendiler.
Bunun ilk ve en ağır örneği, tarihin en saf bilim adamı olan Albert Einstein’ın, “Aman Hitler’in önüne geçelim” diyerek atom bombasının geliştirilmesine dolaylı da olsa yaptığı bilimsel katkıdır.
Kardeşlik içinde yaşamı zora soktu
Dünyayı nükleer tehditle korkutmak erkeğin tanrı benzeri tümgüçlülük hayallerinin zirvesi oldu. Oysa bu kuşkulu zaferin arkasında kendi zayıflığının bilinçdışı da olsa farkında olmasının yol açtığı panik dolu kaygı vardı. Gerçekte, erkekliğini yitirme korkusunu, her şeye üstün gelen gücünü sergilemesi yoluyla yenebileceği fantezisine ergence saplanıp kalmıştı. Erkek nükleer egemenliği yüzünden toplumların eşitlik, özgürlük ve kardeşlik içinde yaşamasını zora soktu. Ama durmadan tehdit etmek yeterli olmaz, arada bu tehdidi hayata geçirmek gerekir, yoksa inandırıcılığını kaybeder. İnsanlık korkmaktan vazgeçerse ne olur bir düşünsenize!
Erkeğin Jung’un önerisini ciddiye alması, yani ruhsal olarak biraz kadınsılaşması için hâlâ geç değil. Bu da ancak erkeğin, biyolojik bir gereklilik olan karşılıklılık içinde bir arada yaşayabilmek için, kendini bağlılığın gücüne bırakabilmesi ile mümkün olur. Kim keyfiliğin sahte özgürlük duygusu içinde, insanların karşılıklı bağımlılık ağından istediği gibi ve hiç zarar görmeden çıkabileceğini düşünürse, büyük bir yanılgı içinde demektir. Ama bu yanılgının nedeni erkeğin içsel olgunluğa ulaşmaması olduğu için, düzeltilmesi de çok zordur.
Biz erkeklerin yapması gereken ilk şey
Gelişmemiş erkekliğin mottosu şöyledir: Acıdan kaçınmanın tek yolu sürekli galip gelmektir, bizi yok olmaktan sadece üstün gücümüz korur. Oysa bu güç gösterisi yalnızca karşılıklı nefreti büyütür.
Bildiğimizi revize etmenin zamanı geldi artık: Ötekine bağlı kalmak zorundayız, iyi olabilmemiz, ötekine yardım ederek onların da iyi olmasını sağlamamızla mümkündür ancak. Kendi büyüklüğümüzü garanti altına almak için ötekinin alçaltılması, bizim de alçalmamızdır.
Biz erkeklerin yapması gereken ilk şey, kadınlardan şimdiye kadar küçümsediğimiz sosyal duyarlılık duygusunu alıp içselleştirmektir. Ahlâki ilerleme akılcılığın artması ile değil, empati ve hassasiyetin yaygınlaşması ile mümkündür. Bu da kadınlardan öğreneceğimiz diğer önemli becerilerdir.
Not: Makale için Alman psikanalist Horst-Eberhard Richter’in “Erkekliğin Krizi” adlı kitabından yararlandım.
Özay Şendir
New York Times’tan Erdoğan’a baskı çağrısı
28 Nisan 2025
Tunca Bengin
Varlığı da tehdit yokluğu da...
28 Nisan 2025
Cem Kılıç
‘Belirli süreli’ sözleşmeler hakkında her şey
28 Nisan 2025
Abdullah Karakuş
Depremin etkilerini nasıl azaltabiliriz?
28 Nisan 2025
Hakkı Öcal
Faşizm imkânsız diyorsanız, etrafınıza bakın ey ABD’liler
28 Nisan 2025