50 bine yakın insanımızın ölümüne sebep olan depremleri “asrın felaketi”ne dönüştürenler sadece müteahhitler ve yapı sorumluları mı?
Hayır...
Suçlular zincirinin önemli iki halkası onlar, peki diğerleri kimler?
Depreme karşı dirençli olmadığı bilinen binaları yenilemeyenler...
Kentsel dönüşümü engelleyenler...
Bina yaparken zemin etüdünü dikkate almayanlar...
İnşaat sırasında malzemeden çalanlar...
Projelerde mühendislik hatası yapanlar...
İşini düzgün yapmayan demir ustaları...
Beton kalite standartlarına uymayanlar...
Çizilen projenin hangi büyüklükteki depreme karşı dayanıklı olduğunu inceleyip, onay veren ve sonrasında da imalatın buna göre yapılıp, yapılmadığını kontrolden sorumlu belediyelerin ilgili birimleri...
Binaların taşıyıcı elemanlarını matkapla delip, içlerinden tesisat geçirenler...
İşyerine engelsiz alan yaratmak için binaların kolonlarını kesenler...
Aradaki fark ne?
Depremde bazı binalar yerle bir olurken veya ağır hasar alırken yanı başlarındakilerin ayakta kalmasını sağlayan nedir?
İş ahlakı...
Çünkü ahlaki erozyona uğramışlar, toplumdaki çürük elmalar, ancak kendileri gibi çürük bina yapar, iş ahlakı olanlarsa sağlam bina...
Demek ki, devletin depreme dayanıklı evlerin üretilmesi için en ideal yasayı ve kuralları getirmesi tek başına yetmez.
Bunu uygulayacak insanların iş ahlakı da çok önemli...
Sadece inşaat sektörüyle mi sınırlı bu?
Hayır...
Toplumun her kesiminde bu çürük elmalardan var...
İnşaat sektöründekiler can alıyor, diğerleri can yakıyor!
Bilim değil, yalan!
Bir “deprem bilimci”nin gittiği deprem bölgesinden attığı tweetlere bakar mısınız?
“Malatya’da bin kadar çocuk yitik. Organ mafyası ya da çocuk pornocularından şüpheleniliyor.”
“İlk iki gün asker inmediği için korumasız kadınlara tecavüz edilmiş.”
“Yakınlarını yitiren genç kızlar, imam nikâhıyla evlendirilerek, kim olduğu belirsiz kişilerce alınıp götürülüyor, sorun çok büyük.”
Bu yalanları yaydıktan sonra, “Pişmanım, art niyetim yoktu, öyle konuşuyorlardı, doğru olmadığını öğrenince hepsini sildim” diye düzeltme yapsan ne fayda? Bu saatten sonra kim inanır bu bilim insanının deprem yorumlarına!
Vicdan olmayınca...
Hatay’daki Tayvan–Reyhanlı Dünya Vatandaşları Merkezi, bölgedeki tüm depremzedelere battaniye ve bir marketin alışveriş kartını dağıttı. Bu yardım kuyruğundan çektiği videoyu, “Hatay’da Suriyelilere dağıtılan aylık 10 bin lira yardım kuyruğunu görüyorsunuz. Depremzede Türk vatandaşlarına sesleniyorum, 10 bin TL yardım alanınız var mı?” diye paylaşan birinin yaptığı, yabancı düşmanlığı ve kışkırtıcılıktır.
“Daireyi depremzedelere vereceğim” deyip, kiracısını çıkarıp, kirayı iki katına çıkarmanın peşindeki ev sahiplerinin, deprem bölgesinde ev ve işyerlerini soyan hırsızlardan ne farkı var? Biri sahipsiz evleri soyuyor, diğeri kirada oturmak zorunda kalanları...
DHA’nın dün servis ettiği haberlerden birini okurken kanım dondu! Polis, İstanbul’da bir hastanenin onkoloji bölümünde kemoterapi gören hastalar için hazırlanan ilaçlar yerine su enjekte edilip, ilaçlarınsa satıldığını ortaya çıkardı. Bu yolla zula ettikleri ilaçları 10 bin ile 90 bin lira arasında eczaneye satanların yaptığı, tedavi umuduyla hastaneye yatan kanser hastalarını ölüme terk edip, üzerlerinden para kazanmak. Yok böyle bir ahlaksızlık!
Diyeceğim o ki, “Deprem değil, çürük bina öldürür” yerine, “İnsanları öldüren deprem değil, iş ahlakı olmayanların yaptıkları binalardır” deyip, toplumdaki ahlaki erozyonu önlemek için de kafa yormalıyız.
GÜNÜN SÖZÜ
“Yıkılmak sadece binalara mahsus bir şey değil ki, bir insanın bir cümle ile yıkıldığını gördüm ben defalarca.” (Cahit Zarifoğlu)