Cüneyt Arkın’ın vefatından üç ay önceydi... Sanatçının, Mart 2022’de basılan ‘Benim Kahramanım Türk Halkıdır’ kitabı çıkar çıkmaz okudum ve çarpıcı bölümlerini ‘Alice’de yazdım. ‘Eşimden önce ölmek isterim’ başlıklı yazım 27 Mart 2022 tarihinde yayınlandı. Cüneyt Arkın, üç ay sonra 28 Haziran 2022 tarihinde vefat etti.
‘Emel Sayın galiba beni hiç sevmedi’ adlı bir bölüm de vardı o yazımda.
Oyuncunun ‘Rüzgar’ filmi ve başrolü Emel Sayın için yazdığı üç sayfanın özeti şuydu:
Cüneyt Arkın’ın kabadayı Davut’u oynayıp, yönettiği filmde Emel Sayın ise ünlü bir şarkıcıdır.
O şarkıcının eşi, kabadayı Davut’a büyük bir yanlış yapar. Kabadayı da bunun intikamını almak için adamın eşini kaçırır. Emel, her fırsatta tutulduğu kulübeden kaçıp, kurtulmak ister, ama Davut onu yakalayıp, yaka paça geri getirir.
Bir sabah yapımcı Abdurrahman Keskiner sete gelir ve yönetmenle aralarında şöyle bir diyalog geçer:
A.K.: Emel Hanım işi bırakabilir.
C.A.: Yapma yahu.
A.K.: Kadını az daha öldürecekmişsin.
C.A.: Rol icabı.
A.K.: Rol icabı ona öyle bir sahne yaz, öyle bir sahne olsun ki...
İntikam sahnesi eklendi
Yapımcıyla yönetmen arasında geçen konuşmanın devamı Cüneyt Arkın’ın kitabından:
“Anlamıştım. Emel Sayın’ın benden intikam alması gerekiyordu. Sahneyi yazdık. Filmlerde kullandığımız kartondan yapılma, vurulunca acıtmayan sopayla dövecekti beni.
Eşikten içeri girip, ilk darbeyi yediğimde, işin öyle olmadığını hemen anladım. ‘Yahu ne oluyor?’ demeye kalmadan, popomun üstüne düşüp, kalakalmıştım. Her şeye rağmen aklım kartondan yapılma, acıtmayan o sopadaydı.
Kulübeyi altüst ettim, dışarı çıkıp her yanı aradım, kartondan sopayı bulamadım.
Peki Emel Sayın beni neyle dövmüştü? Hâlâ bilemiyorum.
‘Rüzgar’ filminden sonra Emel Sayın bir daha film çekmemeye yemin etti.
Galiba beni de hiç sevmedi. Sevseydi verdiği sözü tutardı.”
Karton mu, odun mu?
Şimdi sıra Emel Sayın’ın yıllar sonra da olsa bu konuda yaptığı ilk açıklamada. Şarkıcı, Çeşme konserinde şunları söyledi:
“1980 yapımı son filmim ‘Rüzgar’da Cüneyt Arkın hem başrol oyuncusu hem yönetmendi! Ah bana neler yaptı, neler? Ben de ona yaptım. Uludağ’da çekiliyordu birçok sahnemiz. Kar, kış, soğuk, üstümde kısa kollu basma bir elbiseyle çamaşır yıkayıp, karların içinde donarak çamaşır asmaya gidiyordum rol gereği, başka türlü de çekebilirdi.
Ama bir sahne vardı ki, beni kaçırdığı dağın tepesinden kaçıp, kurtulmak istiyorum. Bir keresinde yine kaçmaya çalışırken, elime oradan bir sopa alıyorum, onun başına vuracağım, başı kanayacak! O işin tekniği var, ama ben bilmiyorum, vuruyorum, olmuyor! Cüneyt, ‘Çok yumuşak, şöyle vur’ deyince, odunla bir vurdum başı kanadı!
Hasta olduğunu öğrenince aradım, konuştuk. Gazetede okudum, ‘Emel Sayın beni hiç sevmedi’ demişsin, ben seni sevmiyor muyum Cüneyt dedim? Güldü, ‘Sevmiyorsun’ dedi.
‘Seni çok seviyorum’ dedim, o da ‘Ben de seni çok seviyorum’ dedi. İyi ki konuşmuşuz, 15 gün sonra kaybettik onu. Nurlarda uyusun.”
Demek ki neymiş?
Bir yazım, Cüneyt Arkın’la Emel Sayın arasındaki yanlış anlama ya da kırgınlığın sona ermesine ve karşılıklı olarak birbirlerini sevdiklerini söylemelerine vesile oldu!
GÜNÜN SÖZÜ: “Bilenle tartışabilirsin, bilmeyenle tartışabilirsin, ama bildiğini sananla tartışmak ahmaklıktır.” (Konfüçyüs)