Göksel Tuzun, Cannes Film Festivali yaklaşırken birilerinin yalanlarıyla kamuoyunda sahte başarı hikayeleri yazmasını önlemek için bir dizi tweet attı...
Tuzun, Cannes Film Festivali’ne nasıl başvuru yapıldığını, bugüne kadar hangi branşta kimlerin aday olup, ödül aldığına dair listelere nasıl ulaşılacağını herkesin anlayacağı sadelikte açıkladı. 21 tweet’lik flood’a yer verecek olsam Alice’ye ayrılan yer yetmez, o yüzden konuyu özetlemeye çalışacağım.
Tuzun’un konuyu yazma sebebi, her Cannes Film Festivali öncesinde bazı uyanıkların, “Filmim Cannes’da finale kaldı” ve “Kısa metrajda finaldeyim” gibi yalanlarının önüne geçmek.
Yazdığı flood’la Cannes’a uzun ve kısa metraj film dallarında başvuruların nasıl yapıldığını açıkladıktan sonra devam etti:
“Türkiye’de yıllardır bilerek veya bilmeyerek ekmeği yenilen ‘Kısa filmim Cannes’da’ söyleminin dayanağı şu:
Sitede ‘Short Film Corner’ diye bir bölüm var. Çektiği kısa filmi markette pazarlamak isteyenlerin parasını
"Organize İşler”de Cem Yılmaz, oynadığı karakter için ‘Hıyar’ diyen çete üyelerine diz çöktürdüğü ahırda
ne diyordu?
“Şimdi sizin kafanızda iki tane soru işareti var: Bir, dayak nedir? İki, neden atılır?” Ünlülerin sosyal medyada yaptıkları konusunda benim de aklıma takılan üç soru var, ama ‘Müslüm’ gibi kendim sorup, kendim yanıtlamak yerine Davranış Bilimleri Uzmanı Aşkım Kapışmak ile Uzman Psikolog ve yazar Yeşim Akıncı’ya danıştım.
İki uzmana ilk sorum şu oldu:
Milyonlarca takipçisi olan, ama kimseyi takip etmeyen ünlüler ne demek istiyor?
Yeşim Akıncı: Şöhret olan kişi beğenilme, takdir edilme ve onaylanma ihtiyacı içerisinde; bu duygular onun motivasyonudur. Instagram tam da bu duygulara hizmet eder. Milyonlarca like ve güzel yorum egoyu besler. Ünlüler kendini gizlemek ister. Gizlendikçe merak edilir. Takip ettiğin kişiler senin çevren, heveslerin, kişiliğin hayatın hakkında ip uçları verebiliyor. Ortak tanıdık mevzusundan bilgi alma, bilgi verme akışını engellemek için de
Oyuncu Özlem Conker’i tanıdığımda 20’li yaşların sonundaydı… 2002-2004 yılları arasında her bölümü reyting rekorları kıran ‘Kınalı Kar’ dizisinde oynuyordu...
Sonrasında da birçok projede yer aldı. Bunlar arasında en uzun soluklu olanları ‘Karagül’ ve ‘Payitaht Abdülhamid’di... 2013-2016 arasında Gaziantep’te çekilen ‘Karagül’de Narin Mercan’ı oynadı, 2017’de girdiği ‘Payitaht Abdülhamid’de 2020’ye kadar Bidar Kadınefendi rolündeydi.
TRT 1’de yayınlanan diziden bu yana ekranlarda olmayan Özlem Conker’le karşılaşınca yeni bir projesi olup olmadığını sordum.
“Artık başka bir projenin içindeyim, ama dizi ve film sektörüyle ilgili değil bu”
dedi...
Oyuncu böyle bir yanıt verince gel de, ‘neymiş o?’ diye merak etme.
Merakımı gidermek için sorunca bu kez şöyle dedi:
Şarkıcı Bergen’i öldüren eski eşi Halis Serbest, ‘Bergen’ filminin yapım şirketine, ‘kişilik haklarına saldırı’ olduğu iddiasıyla maddi-manevi tazminat davası açtı.
Avukatı Taylan Perver Yalnız’a göre dava açmalarının gerekçesi şu:
“Müvekkilim inanılmaz derece ölüm tehditleri alıyor. Bununla beraber sosyal medyada sürekli hakarete maruz kalıyor. Ortada kişinin rızası olmadan çekilmiş bir film var.”
Film vizyona girmeden Kozan 1’inci Asliye Hukuk Mahkemesi’ne başvurup ‘kişilik haklarına saldırı’ olabileceği varsayımıyla tedbir kararı isteyip, red yanıtı alan Serbest, ‘Bergen’ gişede çakılsaydı bu hamleyi yapar mıydı?
Sanmıyorum...
Kozan’da yaşayan Serbest, nüfuzunu kullanarak ‘Bergen’in Kozan’da gösterilmesine mani oldu, ama filmin Türkiye genelinde beş haftada 5 milyon 147 bin 644 seyirciye ulaşmasını engelleyemedi.
‘Bergen’in beş haftadaki 151 milyon TL hasılatı, başrol oyuncusunun 40 milyon TL kazandığı, gişesinin 7 milyon seyirciye ulaştığı şeklindeki gerçek olmayan
Türk Sineması’nın en çok film çeviren isimlerinden Cüneyt Arkın’ın “Benim Kahramanım Türk Halkıdır” kitabında “Çekimlerde en çok zorlandığınız sahneler hangileri?”ye verdiği yanıt şu:
“Türk Sineması bir dönem popo saltanatını yaşadı. Kadın başrol oyuncusu, neredeyse filmin başından sonuna bikinisiyle dolaşırdı. Poposuyla konuşur, onunla soru sorar, cevap verir, poposuyla sevinir, poposuyla üzülürdü. Senin rolün başladığında karşında bir yüz yerine popo olurdu.”
Varsayalım ki Cüneyt Arkın gerçeği abartarak anlattı.
Peki Emel Sayın’ın Posta’dan Alev Gürsoy Cimin’e verdiği söyleşide sinemayı bırakma sebebine ne demeli?
“Rüzgar, 15. ve son filmim oldu. Dayak sahnesi vardı ama benim suçum yoktu. Kendisi ısrar etti, vurdum. Cüneyt’i çok seviyorum. Filmin ayrıca yönetmeniydi. O ne derse yaptım. Bir yatak sahnemiz vardı. Cüneyt bana dedi ki ‘İçinde geceliğin olsun ama çarşafla örtelim. Omuzların görünsün, sanki çıplakmış duygusunu
Anlatacağım olay 1975’te yaşandı. Aradan 47 yıl geçse de bu olayın insanoğluna anlattığı şey baki; o da şu:
Spontane de olsa insanın ağzından çıkan bir söz, karşısındakinin kalbini kırmakla kalmıyor, kişinin gemileri yakıp, yeni bir maceraya atılmasına sebep oluyor.
Tarık Akan’ın Yeşilçam’ın efsane film serisi “Hababam Sınıfı” kadrosundan ayrılması da tam da böyle bir olay.
Cüneyt Arkın’ın “Benim Kahramanım Türk Halkıdır” kitabında “Maden” filmi ve Tarık Akan’la ilgili araştırma yaparken karşıma çıktı bu konu.
Nihat Özcan’la birlikte Kemal Sunal belgeselini hazırlarken sanatçıyla yol arkadaşlığı yapmış herkesle söyleşiler yapan Levent Evkuran, Tarık Akan’la da konuştu. Evkuran, Tarık Akan’la Kemal Sunal üzerine yaptığı söyleşiyi belgeselde kullandı, işin bu kısmı arşivinde kaldı.
İşte Evkuran’ın 4 Ağustos 2017 tarihli Kelebek’te, “Hiç yayımlanmamış bir Tarık Akan söyleşisi: Yeşilçam’ın düzeni ‘Maden’le bozuldu” başlığıyla yayımlanan açıklamasında
23 Ekim 2020’de çoklu organ yetmezliğinden yattığı hastanede 4 Mart 2021’de karaciğer, 9 Mart 2021’de ise böbrek nakli yapılan şarkıcı Hakan Taşıyan, sağlığına kavuştu.
Düne kadar ‘Güz Gülleri Gibiyim, Hiç Bahar Yaşamadım’ şarkısını dilimize pelesenk eden Hakan Taşıyan, artık ‘İkinci Bahar Yaşıyor Ömrüm’ şarkısını söylese yeridir.
Çünkü Hakan Taşıyan, bugün hayattaysa ve sağlıklıyla bunu kız kardeşi Sinem Saraçoğlu’nun böbreği ve İzmir’de beyin ölümü gerçekleşen 45 yaşındaki bir hastanın bağışlanan karaciğerine borçlu...
Hakan Taşıyan da farkında bunun...
Şarkıcının, “Bana umut ışığı oldular. Tekrar hayata döndüm. Yeni bir hayata başladım. Şifa bekleyen hastalara umut ışığı olalım. Bir organ bir hayattır, umutsuz insanlarımıza umut olalım. Gönülden sevindirelim. İnsanları tekrar hayata bağlayalım” demesi de bu yüzden...
Ömrünün 1.5 yılı hastane odalarında geçtikten sonra ilk kez Ankara dışına çıkıp, Antalya’ya bir arkadaşının yanına giden şarkıcı,
Will Smith’in Oscar Ödül Töreni’nde komedyen Chris Rock’a attığı tokat sonrası ortaya çıkan gerçekler birbirinden ilginç...
Neler mi onlar?
Örneğin her ‘Şiddete hayır’ kampanyasında haklı olarak seslerini yükselten ünlü kadınlardan bir kısmı, bu olayda Smith’i destekledi.
Hem şiddet karşıtı olup, hem gerekçesi ne olursa olsun bir erkeğin başka bir erkeği tokatlamasını “Helal olsun adama, nasıl da sahip çıktı karısına” diye alkışlamak ne yaman çelişkidir?
Smith bile, yaptığı yanlışı anlayıp Rock ve herkesten özür diledi:
“Şiddetin her şekli zehirli ve yıkıcıdır. Oscar’daki davranışım kabul edilemez, affedilmezdi. Bana yapılan şakalar işin bir parçası, ancak Jada’nın sağlık durumu hakkındaki şaka kaldıramayacağım kadar ağır geldi ve duygusal tepki verdim. Senden özür dilemek istiyorum Chris. Çizgiyi aştım ve yanılmışım. Utandım ve hareketlerim olmak istediğim adamın göstergesi değildi. Sevgi ve nezaketin olduğu bir dünyada şiddete yer yok. Ayrıca Akademi’den, şovun yapımcılarından ve dünyanın