Ali Değermenci

Ali Değermenci

ali.degermenci@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İnsanlığın en büyük değişimi hiç şüphesiz Rönesans ve aydınlanma döneminde yaşandı. Avrupa, kilisenin tahakkümünden kurtularak seküler bir hayata döndü, Fransız ve Sanayi devrimleri gerçekleşti. Romantizm akımı, kültür, sanat ve toplumsal alanda gelişti ve aydınlanmaya karşı tanrı inancı, doğa ve duygu ile ortaya çıktı. Bugün aydınlanmanın devamı olan modernite ile kapitalizm çağını yaşıyoruz. Ekonomik sistemin kazananından çok kaybedeni var. Kaybedenlerin, kalpsiz dünyanın sığınağı, yeniden inanç ve duygu olabilir mi? Romantizm geri gelir mi? 

Haberin Devamı

Avrupa uzun yüzyıllar boyunca karanlık çağ, yani Orta Çağ zulmü altında, kilisenin despot kuralları içinde acı çekerek yaşadı. Yaşanan büyük acılar sonucunda kilisenin tahakkümü yıkıldı ve aydınlanma dönemi başladı. İnsanlık, kilisenin iktidarından kurtularak, sekülerizme döndü ve devrimlerle modernizme ulaştı. 

Romantizm 

Peter Gay, “Romantikler Neden Önemlidir?” (Yapı Kredi Yayınları) kitabında Romantizm dönemini detaylı şekilde ele alıyor. Orta Çağ karanlığından sonra ortaya çıkan aydınlamaya karşı Romantizmin büyük tepkiselliğini anlatıyor. Romantizm, 1800 ve 1850 yılları arasında Avrupa’da edebiyatı, müziği, felsefeyi ve sanatı ciddi şekilde etkiledi. Sanayi Devrimi’ne, Aydınlanma Çağı’na aristokratik sosyal ve siyasi düzenine, doğaya ve duygulara önem vererek ortaya çıktı. Aydınlanmanın din dışı, tanrısız, seküler hayata sanat ile tepki gösterdi. 

Friederich Hölderlin: “İlahi güzelliğin ilk çocuğu sanattır, güzelliğin ikinci kızı dindir.” 

Romantizm, insanın duyguları, düşünceleri ve inancıyla bir bütün olduğunu söylerken, romantikler sanatları ile aydınlanma ve burjuva kültürüne karşı eserlerini ortaya koydu. Alman sanatçı Philipp Otto Runge ise “Bu kadar muhteşem bir insanın sözde aydınlanma ve felsefi sefil zihniyetine yenik düşmek zorunda kalması utanç vericidir” diyordu. 

Romantikler, aydınlanmanın insanı duygularından arındırarak duygusuz, inançsız, sadece bir dünyevi bir hayatın olabileceğini, hatta insanı metalaştırmasına âdeta isyan ediyorlardı. 

Haberin Devamı

Modernite 

Dünya kimilerine göre aydınlanma, kimilerine göre Amerika’nın keşfi, kimilerine göre ise I. ve II. Dünya Savaşları sonrasında modernite dönemine geçildi. Modernite, sadece Avrupa sınırlarını değil, dünyayı saran bir akım oldu. Modernizm, insanı, hayatın her alanını, kültürü, sanatı, resmi, müziği, iş yapış şekillerini, giyim-kuşamı, yeme içme alışkanlıklarını tek tipe indirdi. Hatta düşünceleri de bir standarda soktu. Modernitenin tanımladığı her şeyin dışında, çerçevenin dışında kalmak, modern dışı olmak olarak görüldü. Parantezin dışında kalmak değil, itilmek, ötekileştirilmek anlamına geliyordu. 

İnsanı, ruhsal, toplumsal ve metafiziksel olarak inceleyen 20’nci yüzyılın önemli entelektüellerinden biri olan Erich Fromm, moderniteyi; tüketici kültür, yabancılaşma, kendi benliğini kaybetme, teknolojinin esiri olma, makineleşme (robotlaşma), mantıken yoksunlaşma şeklinde tanımlıyordu. 

İnsan duygularıyla yaşar 

Bugün küresel kapitalizmin vahşileştiği, kazananların bir avuç, kaybedenlerin yığınlara döndüğü, modern, neoliberal bir dönemde yaşıyoruz. Modernitenin kıskacından, tekçi tanımlardan, daha adil bir sistem kurulmadığı takdirde kaybedenlerin tek sığınağının inanç olduğunu görüyoruz. Karl Max’ın “din afyondur” cümlesinden önce, “Din ezilen insanın içli ezgisini, kalpsiz bir dünyanın sıcaklığını, tinin dışlandığı toplumsal koşulların tinini oluşturuyor” diyordu. 

Haberin Devamı

Peter Gay’ın eserinden yola çıkarak, “Acaba yeniden bir romantizm dönemi yaşayabilir miyiz?”, “Modernitenin tekçi kalıpları yıkılır mı?’’ soruları zihnimizde…