Yerebatan Sarnıcı, yerli yabancı ziyaretçilere yeni yüzüyle merhaba diyor. Klasik müzik eserleri, ney sesleri sarnıçta yankılanırsa, suyun sesi gezenlerin ruhlarını serinletir, dinlendirir.
Yerebatan Sarnıcı’nın, uzun süren özenli onarım ve restorasyon sonrası yeniden ziyarete açıldığı müjdelendi. En başta söylemek gerekirse “su”dan sebeplerle inşa edilen bu son derece işlevsel ve etkileyici yapıya asla “Yerebatan Sarayı” denilmemelidir. Yerebatan Sarnıcı, hem hacmi hem de Roma, Latin, Bizans imparatorluklarının başkenti Konstantinopolis’te; yani 1453 yılından sonra ilelebet sürecek ismiyle İstanbul’da inşa edilmesinden ötürü de büyük önem taşır. Anadolu coğrafyasında Yerebatan Sarnıcı gibi anıtsal ölçeklere sahip birçok sarnıç bulunur. En dikkat çekici olanları, Doğu Roma sınır şehri olan Dara’daki sarnıç ile Yerebatan Sarnıcı’na çok yakın mesafedeki Binbirdirek Sarnıcı’dır. Mardin’in Oğuz köyü civarında Dara Antik Şehri’nde ortaya çıkarılan sarnıcın
Kıpkırmızı zambaklar, güller diyarı Phaselis’te Antik Çağ’ın kokularının izini sürelim.
Antik Çağ’da Pamfilya ve Likya bölgelerinin arasında bulunsa da daha çok Likya izlerini taşıyan Phaselis siyasi, iktisadi ve kültürel anlamda geniş etkiler uyandıran bir şehirdir. Burada darp edilen sikkelerin üzerindeki balık motifi önem taşır; bir de kırmızı zambaklar ve güllerden elde edilen kokularıyla çok ünlüdür. Bu ününden ötürü Akdeniz Uygarlıkları Araştırma Enstitüsü’nce eski ihtişamına kavuşturulması amacıyla çalışmalara başlanan Phaselis’in yalnızca arkeolojik yapısı değil, fauna ve florası da incelenecek. Phaselis’teki parfüm üretimi, parfüm yapımında hangi bitkilerin kullanıldığı da belirlenerek, Antik Çağ’ın kokuları günümüze taşınacak.
İlkin Mısır, akabinde Mezopotamya kültürlerinde görülen parfüm, Romalıların “Küçük Asya” dedikleri Anadolu’nun pek çok bölgesinde bitkilerden elde edilerek gerek
Antik Çağ’dan bugüne onunla tanışanlar, cazibesine kapılmaktan kendilerini alamamışlar. İngiliz The Guardian gazetesinin “Avrupa’nın en büyülü 10 adası” arasında 2’nci sırada gösterdiği Bozcaada’mızın bu sihirli havasını kokluyoruz bu hafta.
Bozcaada denilince akla şehir mimarisi gelmeli, bağ bozumu ile özbeöz Anadolu tanrısı olan Dionysos gelmeli.
Güneşin bahçesi Anadolu’muzun üç yanını çevreleyen denizler arasında Ege, serin sularıyla kıyısında yaşayan insanlara her daim dinçlik vermiş. Pek derin olmamasına rağmen, yanı başında şehirler kuranlara düşünsel anlamda çok derinlik katmış. Ege’ye anlam katan Anadolu yakasıdır ve Anadolu yakasındaki en özel ada ise elbette Antik Çağ’daki adıyla Tenedos, yani bizim Bozcaada’mız. Dünden bugüne Bozcaada ile tanışanlar, onun cazibesine kapılmışlar. Son yıllarda New York Times, Business Insider ve Forbes dergisinin görülecek yerler listelerinde önerilen Bozcaada’mız, bu kez İngiliz The Guardian gazetesince “Avrupa’nın en
Başını sürekli güneşe çeviren ve güneş batınca boynunu büken ay çiçekleri sıra sıra dizildikleri tarlaları sarıya boyuyor
Yüzü sürekli Güneş’e dönük olmasına karşın, ona ayçiçeği deriz. Bir diğer adı günebakan; günçiçeği de deriz ona, gündoğdu ve günâşık da… Rengini Güneş’ten alır, yüzü hem Güneş’e hem Ay’a benzese de rengini aldığı Güneş’e doğru yönelir. İngilizcesi sunflower, Fransızcası tournesol, Almancası sonnenblume… Dikkat edilirse güneşle ilintili bir anlam yüklenen kelimelerle adlandırılır. Lakin Türkçede Ay ile ilgili bir isim verilmesinin sebebi Türk kültürünün Ay’a yönelik olmasındandır. Ay dişidir ki, “ay ana” deriz, Güneş ise erildir ve “gün ata” olarak ifade ederiz.
Güneş’i seyretmeye kalkışırsak, bir süre sonra gözlerimiz kamaşır, dayanamayız haşmetine. Ay, Güneş’in yansımalarından dolayı seyredilebilir; Ay’ın güzelliğini
Yeryüzünde yalnızca kendisine benzeyen tek şehir olan İstanbul hem doğal güzelliklerle süslüdür hem de tarihi ve kültürel miraslarıyla dopdoludur. Sur içi ve sur dışında görülmeye, gezmeye, tanımaya değer pek çok kültür-sanat eseri ve mesire yerleriyle bezeli şehrin adalarının yanı sıra Şile, Ağva, Kilyos, Garipçe başta olmak üzere görülmesi gereken birçok kasabası, köyü vardır. Kurban Bayramı’nda İstanbul’da kalmayı tercih edecekler için Adalar günübirlik veya konaklamalı tatil yapılabilecek en önemli destinasyondur.
Büyükada’ya gidecekseniz iskelenin hemen karşısındaki caddede bulunan saat kulesinden merhaba diyerek başlayın gezmeye. Cumhuriyetimizle yaşıt olan saat kulesi, bizlere zamanı gösterirken, Cumhuriyetimizin kazandırdığı değerleri de saniye saniye hatırlatır gibi çalışır. Büyükada’nın sokak ve caddelerinde yürüyün bol bol ve hayranlıkla seyredin ev, köşk ve diğer yapıların zarafetini, görkemini. Yemyeşil doğası ve bu doğaya serpiştirilmiş kimlikli,
Hattuşa, Alacahöyük ve Şapinuva üçgenindeki tarihi güzergâhlar kullanılarak oluşturulan Hitit yolundaki 17 yürüyüş parkuru, bilerek, öğrenerek gezmeyi sevenleri bekliyor
Anadolu uygarlıklar tarihinin ilk büyük devleti, medeniyeti elbette Hititlerdir. M.Ö. 1600-1200’de, başkentleri Hattuşaş olan şimdiki Boğazköy ören yerinden Anadolu’yu aydınlatan ve yakın coğrafyalara etki eden Hititlerin izlerini kurdukları şehirlerde bulabilir, yazılı tabletlerden takip edebilir veya rakipleri Asur ve Mısır kaynaklarından onların haklarında çok şey öğrenebiliriz.
Hitit, Urartu, Frigya, Likya, Karya, Lidya, Helenistik dönem krallıkları, Roma, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetleri başta olmak üzere pek çok kültürün Anadolu yollarında iç içe geçmiş veya yan yana duran mirasları bulunur. Her bir medeniyeti yakından tanıyabilmek için yapılması gereken en önemli disiplin onların bıraktıkları miraslar içinde, üzerinde belli bir zaman yaşatmaktır. Birçok gezgin, araştırmacı, kadim Anadolu coğrafyasında kurulmuş
Bir kez daha gündüzün egemenliği 21 Haziran’da yerini gecenin sessiz uzunluğuna bırakmaya başlayacak yavaş yavaş
21 Eylül’de gece ile gündüz eşitlenecek, âdeta yüz yüze gelecek; birisi ak pak yarınlara yönelik, diğeri karanlık ve dünde kalmış hatalarımızı örtmeye yarayacak. Malum gündüzün meşrebi kusurları görmemek, gecenin işi kusurları örtmektir.
21 Eylül sonrasında geceler, gündüzü kısalta kısalta uzar. Geceler bilgeler için ilham zamanlarıdır. Gecelerin karanlığı ışığı yeterince tanımayanlar için olumsuz algılanır; oysa geceler bilgelere göre karanlık değil sessiz bir boşluk, serin bir deniz, sakin bir mekândır. Zamana bağlı kalanlar için gündüz aydınlık gece karanlıktır; “an” denilen süreklilikte olanlar için ise gündüz gelin, gece güveydir. Biri Güneş diğeri Ay’dır; ilki gündüzü yakmadan aydınlatır, öteki zor olanı yapar karanlıkları aydınlatarak geceyi yaratır. Gündüzler değerlendirilmeli, geceler ise yaratılmalıdır.
Ekinoksların ilki 21
Sanat, tarih, mimari, dinî bakımdan çok kültürlü yapısını her yönüyle muhafaza eden Mardin’de 5’incisi düzenlenen bienalin heyecanı yaşanıyor. Bu kadim şehri gezmek için bienalden başka daha pek çok güzel sebep var
Anadolu denilince aklımıza ilk gelen antik bölgelerdendir Mezopotamya. Burasının yarısı Fırat ise yarısı Dicle’dir. Bundan dolayı Antik Yunancada “iki nehrin arası” anlamına gelen Mezopotamya diye adlandırılan bu coğrafi yerin en kadim şehirlerinden biri de Mardin. Ve bu kadim şehir, 2010 yılından bu yana, sanatçılar, akademisyenler, öğrenciler ve farklı kültür topluluklarının katıldığı, yeni paylaşım ortamlarının yaratıldığı çeşitli sanat etkinliklerinin sergilendiği Mardin Bienali’ne ev sahipliği yapıyor. İlki 2010’da, ardından 2012, 2015 ve 2018’de gerçekleşen ve salgının gazabına uğrayan Mardin Bienali’nin 5’incisi 20 Mayıs’ta başladı. 20 Haziran’a kadar sürecek bienalin düzenlendiği Güneydoğu Anadolu’nun tarihi ve çok kültürlü yapısıyla öne