Herkese merhabalar,
Yakın bir arkadaşım bana mesaj attı: “Abi beni biliyorsun kolaylıkla bir şeyler hissedebilen bir adam değilim. Tam doğru kadını buldum derken dünyada bu salgın patladı ve yine bir şeyler aramıza girdi.”
Mesajını yanıtladım: “Neden yine?”
“Abi çünkü ne zaman bir kadına ciddi bir şeyler hissetsem araya bir takım olaylar giriyor bir türlü şu mutluluk denen trene binemedik.”
“Mutluluk denen tren?”
“Evet abi her zaman sen mi metafor yapacaksın, bak biz de bir şeyler hissedebiliyoruz yazar çizer olmasak da!”
“Boş ver şimdi sen bunları” diye yanıtladım ve ona aklımdaki soruyu yönelttim, “Senin gibi bir sırtlan nasıl olur da bir şeyler hissedebilir? Yine dalga geçiyorsun bence ve sen bu kızın da kıymetini bilmezsin; mesela bu salgın olmasaydı sen kendi başına her şeyi berbat edecek bir şeyler yapardın. Haksız mıyım?”
Baktım whatsapp da bir şeyleri yazıp yazıp siliyor. Muhtemelen aramızdaki on beş yıllık dostluğun verdiği rahatlıkla bana aklından geçenleri saydıracaktı ancak sonra vazgeçti ve şöyle yazdı: “Abi her insan
Garip bir rüya gördüm ve bu rüyayı sizlerle paylaşıp paylaşmamak konusunda uzun süre düşündüm. Hani bazı rüyalar vardır, sabah o rüyanın etkisinde yataktan kalkarsınız; etkisi bütün gün sürer. Nedense gün boyunca kendinize gelemez ve bir türlü hayatın ritmini yakalayamazsınız, işte böyle bir rüyaydı. Ben bunu bir çeşit “kabus” olarak adlandıramıyorum çünkü kabus diye adlandırdığımız olguda bir çeşit kan,gözyaşı,katliam,korku veya ölüm hissi vardır. Oysa bu bir kabus değildi çünkü bunların hiçbirisi yoktu, yine de, evet yine de beni gün boyu sarstı ve yordu, ruhumu karamsarlığa yöneltti.
Bir süre düşündüm ve sizlerle paylaşmaya karar verdim, çünkü bizler, evet bu yazıyı okuyan sen değerli dost ve ben, ve aslında hepimiz, bir görünmez zincirle birbirimize bağlıyız. Bu olaylar da gösteriyor ki, hayatta herkes aynı içgüdüyle, “hayatta kalma içgüdüsüyle” birbirine bağlı ve işte bu çaresiz
Herkese merhabalar,
Yaşadığımız dünyanın geçirdiği bu karmaşık dönemde şunu bir kez daha görüyoruz: kültürler ve inançlar farklı olsa da insan özünde aynı varlık, dünyanın her köşesinde aynı acıları ya da aynı mutlulukları yaşıyoruz, nedense bu sadece insanlığın yaşadığı zor zamanlarda ortaya çıkıyor. Göz yaşlarının rengi farklı olabilir mi? Hepimiz bütünsel bir sistemle birbirimize bağlıyız ve aslında aramızda hiçbir fark yok, olduğunu düşünüyoruz sadece. Hayatta kalma içgüdüsü en temel ihtiyaç olarak kendini gösteriyor ve insanlar hayata tutunabilmek ve içlerindeki yaşam sevincini koruyabilmek için her şeyi yapıyorlar. Bu kadar zor bir dönemden geçmesine rağmen İtalya’da insanlar balkonlardan şarkılar söylüyor ve mağdur edebiyatından uzak duruyorlar; neşelerini korumaya çalışıyorlar.
İlk ve en temel ilişki insanın kendiyle olan ilişkisidir. Bu ilişkide eksik noktalar olduğunda insanın başkalarıyla sağlıklı ilişkiler kurabilmesi imkansızdır. Ne kadar gariptir ki mecburi koşullar altında eve