Türkiye için en zor dönemin geride kaldığını, şimdi sıçrama zamanı olduğunu belirten Şimşek, “Biz rekabetten korkmadık, korkmayacağız. Bu gezegende tek başımıza değiliz, yarışıyoruz. Bankacılık sektörüne olan bağımlılığı azaltırsak yarışta daha hızlı koşarız” dedi...
Ekonominin başındaki isim olan Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, Türkiye’nin normalleşme dönemine girdiğini ifade ederek, “Türkiye’nin büyük ve kalıcı sıçraması, bir üst lige çıkması için bizim yapacak çok işimiz var. Özellikle de yapısal reform anlamında katedeceğimiz çok mesafe var. Sürekli bir şekilde her alanda dünyanın en iyi uygulamalarını baz alarak onlardan ilham alarak kendinizi geliştireceksiniz, tekerleği yeniden keşfetme çabası içerisinde hiç olmadık, olmayacağız. Onun için dünyadan hiç kopmadık, kopmayacağız. Biz rekabetten de korkmadık, korkmayacağız. Dolayısıyla biz ne yapacağız, reformlarla Türkiye ekonomisini daha yüksek büyüme patikasına oturmasını hem de Türkiye ekonomisinin şoklara karşı direncini artıracağız” dedi.
Çankaya Köşk’ünde Milliyet’in sorularını yanıtlayan Şimşek, algı operasyonlarından Türkiye’ye yönelik oyunlara, yabancı yatırımcılardan faize, bankalara bağımlılıktan yeni yapısal reformlara kadar bir çok konuda neler yapıldığını ve yapılacağını anlattı. İşte Şimşek’in açıklamalarından satır başları:
ZOR DÖNEMİ GERİDE BIRAKTIK: Ülkemiz açısından olağanüstü çok zor bir dönemi geride bıraktık. Türkiye ekonomisi gerçekten bu iç ve dış şoklara büyük bir direnç gösterdi. 2000’li yıların başında hayata geçirdiğimiz yapısal reformlar, uygulamaya koyduğumuz rasyonel ekonomi politikaları sayesinde temeller o kadar sağlamlaşmış ki ekonominin şoklara olan direnci müthiş. Şimdi aslında Türkiye bu şokları yaşamasa belki çoktan sınıf atlamış olurdu. Yani Dünya Bankası’nın tanımına göre yüksek gelirli ülkeler grubuna girebilirdi. Fakat bu şoklar Türkiye’de bir çok şeyi engelledi. En önemli bize yansıması bizim çok arzuladığımız yapısal reform programının özellikle ikinci ve üçüncü reformlarla, yapısal reform programını derinleştirme, genişletme çabamızı olumsuz yönde etkiledi. Her ne kadar çok güçlü bir performans gösterdiysek de bu reform noktasında bizi biraz çekti geriye.
YAPILACAK ÖNCELİKLER: Türkiye için en önemli konu siyasi belirsizlik değil, makro ekonomi politikalarında aktörlerin belirsizlik diye gördüğü alanlarda bizim öngörülebilirliği artırmamızdır. Bu çok önemli. Yani bundan sonraki dönemde gerek ahenk anlamında gerekse uygulamalarımızla, iletişim ve söylemlerimizle belirsizlikleri azaltacak, öngörülebilirliği artıracak bir çerçeve önemli bir öncelik. Diğer bir öncelik de yapısal reformlarda hazır olanların önümüzdeki 12 ay içerisinde hayata geçirilmesi. Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu sıcak para değil. Bu iki faktör Türkiye’nin nispeten daha kalıcı, daha uzun vadeli kaynak çekmesinde yardımcı olacak ve Türkiye’nin karşı karşıya kalabileceği şoklara karşı direncini artıracak. Şimdi o nedenle bu iki temel eksen bence önümüzdeki bir yıl ve sonrası için ana odak noktası ve öncelikler.
DÖNÜŞÜM SÜRECİ: Türkiye’nin bir dönüşüm süreci var. Aslında bir çok alanda Türkiye başarılı oldu ve ilerleme kaydetti. Bizim bu yapısal dönüşümü daha ileriye taşımamız lazım. Özellikle Türkiye’nin son yıllarda mesela ARGE, inovasyon ve girişimcilik eko sistemi var. Bu sisteme yönelik teşvik ve politikalarla birlikte inanıyorum ki önümüzdeki dönemde bugün savunma sanayinde yaşadığımız sıçramayı diğer bir çok alanda, daha yüksek katma değerli ürünlü üretme anlamında söylüyorum, sağlayacağız. Bu çok temel bir önceliktir. Bu Türkiye’nin hem gelir düzeyini artırır, kalıcı bir şekilde hem tasarrufları artırır hem de Türkiye’nin cari açık anlamında aslında bugün dar boğaz gibi görünen temel makro ekonomi sorunun çözümünde katkısı olur.
TEK BAŞIMIZA DEĞİLİZ: İkinci olarak Türkiye bir ada değil. Bir gezegende tek başımıza değiliz. Türkiye dünya ekonomisine önemli ölçüde entegre olmuş bir ülke. Şimdi biz, bize benzer bir çok ülke ile veya daha ileri ülkelerle bir yarış içerisindeyiz. Bir medeniyet ve kalkınma yarışı içerisindeyiz. Bu yarıştan başarılı olmamız bizim rekabet gücümüzle doğrudan orantılıdır. Rekabet gücümüzü iyileştirecek alanlarda yani bir taraftan katma değer zincirinde yukarı çıkmamız lazım. Bütün bunlarda başarılı olabilmemiz için uzun bir süredir beşeri sermayemize ciddi yatırım yapıyoruz.
BELİRSİZLİK OLMAZSA HIZLI KOŞARIZ: Türkiye eğer makro ekonomik politikalarda bir belirsizlik oluşmasına izin vermez, öngörülebilirliği artırır ondan sonra yatırım ortamını ciddi bir şekilde iyileştirir beşeri sermayesine geliştirmeye devam ederse, bu konuda kararlıyız, Türkiye o zaman bu medeniyet yarışında bir çok kendisine benzer ülkelere oranla bence daha hızlı koşma potansiyeline sahiptir. Bizim gerçekçi olmak açısından önümüzde 1 yıllık bir fırsat penceresi var. Bu 1 yıllık fırsat penceresinde varsa yatırımcıların, aktörlerin, küresel yerel fark etmez, herkesin soru işaretlerini gideriyoruz. Reformlarla gerçekliği iyileştirmemiz bir taraftan da iletişimle algıyı iyileştirmemiz. Bunlar çok önemli.
NORMALLEŞME DÖNEMİ: Zor dönem geride kaldı. Şimdi Türkiye normalleşme dönemine girdi. Türkiye’nin büyük ve kalıcı sıçraması için bir üst lige çıkması için bizim yapacak çok işimiz var. Özellikle de yapısal reform anlamında katedeceğimiz çok mesafe var. Çünkü bu bir medeniyet yarışı. Durduğunuz an geriye düşüyorsunuz. Dolayısıyla durmayacaksınız. Sürekli bir şekilde her alanda dünyanın en iyi uygulamalarını baz alarak onlardan ilham alarak kendinizi geliştireceksiniz, tekerleği yeniden keşfetme çabası içerisinde hiç olmadık, olmayacağız. Onun için dünyadan hiç kopmadık, kopmayacağız. Biz rekabetten de korkmadık, korkmayacağız. Dolayısıyla biz ne yapacağız, reformlarla Türkiye ekonomisini daha yüksek büyüme patikasına oturtmasını hem de Türkiye ekonomisinin şoklara karşı direncini artıracağız. Özü bu.
‘Enerjimizi ekonomideki sıçramaya harcayacağız’
Türkiye önemli ölçüde gerek bölücü terör örgütü gerek FETÖ ile mücadelesinde mesafe katetti. Şimdi biz oturacağız daha çok enerjimizi ekonomide yeni bir sıçrama için reformlara, demokrasi ve hukuk devletindeki yaratılan algıyı değiştirmek için güçlü bir iletişim ve doğru uygulamalara harcayacağız. Bununla birlikte ben inanıyorum ki Türkiye o refah liginde yüksek gelirli ülkeler ligine sıçramayı başarır. Ama biz her zaman kalkınma ile adaleti, hukuk devletini, demokrasiyi birlikte gördük.
YARGIYI HIZLANDIRACAK ADIMLAR ATILACAK: Yargıyı hızlandırma anlamında çok ciddi bir reform çabası içinde olduk. Geçen sene istinaf mahkemelerini kurduk. Önümüzdeki dönemde 2 temel alanda daha yargıyı hızlandıracak adımlar atılacak. Bir tanesi modern arabuluculuk, yani bir çok meselede devlet-vatandaş veya vatandaş-vatandaş arasında bir çok meselenin aslında bu yargı sisteminin yükünü artırmadan kendi aralarında bir arabuluculuk sistemiyle çözüme kavuşması. Bir çok alanda ihtisas mahkemelerinin artırılması, bu da ikinci. Bunlar yapıldığı zaman yargının hızlandırılması ve yargı sürecinin kalitesinin artırılması çok önemli bir reform olacak.
YATIRIM ORTAMI İYİLEŞTİRİLECEK: 180 günlük eylem planı çerçevesinde göreceksiniz vatandaşa devlet hizmetlerinin sunumunu gerçekten çok kolaylaştıracak, bürokrasiyi azaltacak çok ciddi yeni radikal bir sisteme geçilecek. Dolayısıyla yatırım ortamının iyileştirilmesi, kamu hizmetlerinde kalitenin artırılması, istihdamı artırmak için hayat boyu öğrenimden aktif işgücü politikalarına kadar, part-time çalışmanın önündeki engellerin azaltılmasından istihdam bürolarının faal hale gelmesine kadar attığımız adımlar daha güçlü ortaya konulacak. Bu dönem için en önemli adımlardan biri tanesi vergi reformu. Şu anda Maliye Bakanımız reform tasarısını tekrar önümüze getirdiler. Tekrar değerlendiriliyor. Önümüzdeki bir yıl içerisinde Meclis’te görüşülür ve hayata geçer. Vergi tabana yayılır.
BANKACILIK SEKTÖRÜNE BAĞIMLILIK AZALMALI: Biz finansmana erişimde kitle fonlamasını yapacağız. Özellikle Türkiye’nin önümüzdeki 10 yılda en çok enerji harcayacağı alanlardan bir tanesi sermaye piyasalarının derinleştirilmesi olacak. Çünkü şu anda bizim reel sektör bankacılık sektörüne mahkum. Niye? Çünkü sermaye piyasaları derinlik anlamında arzuladığımız düzeyde gelişmemiş. Dünyanın en iyi uygulamalarını baz alan ve var olan bütün atıl kaynaklarını sermaye piyasalarına yönlendirecek düzenleme teşvik vs unsurlarıyla birlikte inanıyorum ki Türkiye bu bankacılık sektörüne olan bağımlılığını da kısmen azalttığı ölçüde bu medeniyet yarışında daha başarılı olacak. (‘Azaltabilir miyiz?’ sorusuna) Olur, şöyle olur. Bugün başarılı şirketlerinin halka arzının önünde bir engel var mı? Biraz da zihniyet devrimi gerekiyor. Finansal okur yazarlık gerekiyor. Bütün bu alanlarda önümüzdeki dönemde de güçlü bir çaba göstereceğiz.
5 MİLYAR DOLARLIK YATIRIM GELDİ: Türkiye’ye yönelik algı iyileşiyor. Yani daha çok çaba göstermemiz lazım. Şunu söyleyebilirim; yatırımcılar nezdinde biraz küresel risk iştahının etkisiyle ama biraz da Türkiye’nin performansı nedeniyle ciddi bir fon akışı başladı. Türkiye’ye ilk 5 ayda yaklaşık 5 milyar dolarlık doğrudan yatırım gelmiş. Şimdi herkes diyor ya ‘Türkiye bu kadar kötü’ diye içerde ve dışarıda diline dolayanlar var. İyi de madem öyle 4.8 milyar dolarlık doğrudan yatırım var. Portföy yatırımları da artıyor. Algı iyileşme yolunda, ama şu gerçeğin altını da çizmek istiyoruz: Hâlâ ciddi bir cari açık sorunumuz var. O nedenle hep yapısal reform dedik. Enflasyon konusu da aynı şekilde.
‘Hukuk sistemi ve demokrasi işleyecek’
Şuanda en çok Türkiye ile ilgili ifade edilen kaygı ne? En çok Türkiye’nin yanlış anlaşıldığı alan ne? Türkiye’nin bu FETÖ ile, bölücü terör örgütüyle mücadelede hukuk devleti ilkesinin adaletin zayıfladığı argümanı. Yani demokratik standartlardan Türkiye’nin geriye gittiği argümanı... Darbe girişimi oldu ve başarılı olsaydı hukuk rafa kaldırılmayacak mıydı? Anayasa, demokrasi her şey kesintiye uğramayacak mıydı? Şimdi dolayısıyla aslında temelde sorun kısmen önyargı yani bırakın Türkiye ile dayanışma içinde olmayı, Türkiye’ye empati ile yaklaşmayı, dost ve müttefiklerden bahsediyoruz. Maalesef ya anlamak istemiyorlar ya da belki bundan medet umuyorlardı. Biz diyoruz ki bakın o hain darbe girişimi ve bölücü terör örgütünün amacı ne; Türkiye’nin huzuru, istikrarı ve geleceği. Türkiye’nin bunlarla mücadelesi meşrudur. Zerre kadar bir tereddüt yoktur. Önümüzdeki dönemde sistemin iyi işlediğini görecekler. Hukuk ve adalet için komisyon kuruldu. Biz bunlarla hukuk sisteminin ve demokrasinin işlediğini ortaya koyacağız. Aslında iyi bir iletişimle biz doğru performansı ortaya koyacağız. Diyeceğiz ki Türkiye bir demokratik resesyona girmedi, Türkiye hukuk devletini güçlendirme pekiştirme ilkesi ve amacından uzaklaşmadı. Türkiye vatandaşlarına daha ileri bir demokratik sistem sağlıyor. Temel hak ve özgürlüklerde geri gitme gibi bir niyeti yok. Biz sadece geçici dönemde başımıza gelen felaketlere tepki olarak OHAL’i ilan ettik.
‘Başarımızı istemiyorlar’
Geçen sene olup bitenler, gerek terör gerek hain darbe girişimi ve sonrasında Türkiye’nin uygulamaları üzerinden Türkiye algı olarak büyük bir güven şoku yaşadı. Bu güven şoku ister istemez bir takım kaygıları beraberinde getirdi. Algı o şekilde yürüdü. Sebebi de şuydu; dışarıda Türkiye’ye karşı çok güçlü şer cepheleri var. Yani FETÖ gerek dışarıda, gerek buradan devşirdiği kaynak gerekse insan kaynağı ile gerekse uzun yıllar kurduğu ilişkiler üzerinden değişik siyasi çevrelerle kurulan ilişkiler ağı üzerinden çok ciddi Türkiye aleyhtarı bir kampanya içerisinde. Bölücü terör örgütü benzer şekilde. Zaten bir de geleneksel olarak Türkiye’yi istemeyen, Türkiye’nin başarısını istemeyen, Türkiye’yi sevmeyen bayağı geniş çevrelerde var.
BEKLENTİLERİ BOŞA ÇIKARDIK: Bir kere performansınıza bakıyorlar. Herkes ne bekliyordu. Böyle bir durumda Türkiye derin bir uzun süreli ekonomi depresyona, bunalıma bile gidebilir beklentileri vardı. Bu gerçekleşmedi. Gerek temellerin sağlam olması gerekse bizim aldığımız tedbirler etkili oldu. Türkiye’ye ilgi artışının sebebi o çok kötümser beklentiler gerçekleşmedi, beklentiler boşa çıktı.
BAŞKA ÜLKE YAŞASA BELİNİ DOĞRULTAMAZDI: Türkiye büyümede çok büyük bir performans gösterdi. Geçmiş dönemde Brezilya, Rusya gibi ülkeler bizden çok çok daha küçük ölçekli şoklar nedeniyle küçüldüler. Bizim yaşadığımızı kim yaşasa çok uzun bir süre belini doğrultamazdı. Uzun süreli ekonomik resesyon veya depresyona girebilirdi.