Lise son sınıf öğrencileri okulu bırakıp, açık liseye geçiyor ve haftanın 7 günü dershaneye gidiyor!
Hani sınav odaklı eğitime son verilmişti?
Hani dershaneler kapanmıştı?
Hani çocuklar çocukluğunu, gençler gençliğini yaşayacaktı?
Hani eğitim okulda olurdu? Elimizde olsa, sınavlara daha iyi hazırlanalım diye, haftaya fazladan bir iki gün daha ekleyeceğiz! Lise ya da üniversiteye giriş fark etmiyor.
Ne çocuk çocukluğunu yaşıyor ne de genç gençliğini.
Onlarla birlikte veliler de perişan! Peki, bunca fedakârlığın ödülü ne?
Hayal kırıklıkları, boşa geçen yıllar ve işsizlik!..
Bunun adı, ne bilmiyorum ama kesinlikle eğitim değil!
Yarış atı gibi!
Aşağıda bir dershane ilanı var. Her şeyi özetliyor:
“Açık lise öğrencileri için haftada 7 gün üniversite hazırlık programı:
700 saat ders!
Her gün 10:00-22:00 arası gözetmen kontrolünde kütüphane çalışması.
Her gün bire bir soru çözümü.
Haftalık görevlendirme ve takip.
Yılda 100 deneme sınavı”
Vay, vay, vayyy demeden geçemiyoruz. Abartmışlar demeyin sakın, çünkü çok daha fazlası var!..
İşsiz kalırız!
Dershane sahiplerini anlarım ama dershane öğretmenlerinin işsiz kalacağız gerekçesiyle bu sistemi savunuyor olmalarını anlamam mümkün değil.
Konuştuğunuzda, sistemin yanlış olduğunu kendileri de kabul ediyor ve hatta gençlerin durumunu daha yakından bildikleri için en çok üzülen yine onlar ama “Kapanırsa işsiz kalırız” diyerek, sisteme değil, bize kızıyorlar!.
Yanlışı yanlışla savunmak hataların en büyüğü!
Mevcut üniversiteye giriş sistemi yanlışsa, önce bunu düzeltmeliyiz.
Öğretmenlerimizin işsiz kalmasını kim ister! Hiç kimse! Bu konuda her yıl yüzlerce yazı yazıyoruz!
Merdiven altı kurumlarda, onlar da köle gibi çalıştırılıyorlar! Hem de üç kuruş ücrete!
Günde, haftada, ayda kaç saat derse giriyorlar, kaç lira maaş alıyor ve özlük haklarının ne kadarından yararlanabiliyorlar?..
Boşuna yarış!
Dershanelere karşı mıyız? Kapatılmalarını mı istiyoruz? Eğitim kurumlarının kapatılmasını kim isteyebilir ki? Bizim karşı olduğumuz, umut tacirliği ve sınav yarışının anlamsızlığı!
Üniversite sınavlarına 2.5 milyon, liselere giriş sınavına da 1.8 milyon öğrenci katılacak.
Peki, öğrencilerin girmek istedikleri okulların toplam kontenjanı ne kadar? Yüzde 10 bile değil!
Yarış niye? O yüzde 10’nun içine girmek için!
Diyelim ki dershaneler çok daha başarılı oldu ve sınava giren öğrencilerin yarısı tam puan aldı. Peki, onlar istedikleri yere girebilecek mi? Hayır. Bu durum 7 bin sınav şampiyonunun çıktığı TEOG’da da yaşandı.
Hadi hepsi istediği yere girdi diyelim, mezun olduklarında, eğitim aldıkları alanda iş bulabilecekler mi?
Bu soruları peş peşe sorduğumuzda, sınav ve diploma odaklı eğitim yerine, gençlerimizi hayata hazırlayan, altın bilezik kazandıran, mezun olduklarında iş bulmalarına olanak sağlayan ve ürettiğiyle ülkeye katma değer kazandıran bir gençlik yetiştirmenin gerekliliği ortaya çıkıyor.
Dershaneler, işte bu noktada hem kendileri hem gençler hem de ülkemiz için çok daha işlevsel hale gelebilir. Yani bir bölümü dışında geneli, gençlerimize bir meslek kazandırarak çok daha hayırlı bir işe imza atabilirler!
MEB de artık bu konuda hem kendini hem de üst makamları yanlış bilgilendirmekten vazgeçmelidir.
İsimlerini değiştirince, dershaneler kapanmış olmuyor!..
Özetin özeti: Umut tacirliği yerine, istihdama yönelik bir insan gücü planlaması yapalım ve kazanan sadece birileri değil, başta ülkemiz olmak üzere herkes olsun!