Rektörlükle ilgili tartışmaların sona ermesi için her üniversitenin kendi misyonu ve vizyonu çerçevesinde kriterler belirlemesini dün uzun uzadıya dile getirmiştik.
Peki, kriterler sadece rektörlük makamları için mi söz konusu olmalı?
Diğer makamlar için kritere gerek yok mu?..
Tam aksine, temsil hakkı olan her makam için mutlaka seçme ve seçilme kriterleri getirilmelidir.
Bu sadece akademik ya da siyasi makamlar için değil, her türlü makam için söz konusu olmalı ve liyakat, olmazsa olmazların en başında gelmelidir.
Biz genelde seçim hakkı olanlar için kriterler koyarız ama o konuda da fazla detaya girmeyiz.
Örneğin, şunlar şunlar seçime katılabilir, oy kullanabilir ya da yönetici seçilebilir deriz ama ayrıntıya girmeyiz. Oysa, temsil görevi yüksek makamlarda ayrıntılar çok önemlidir. Çok daha önemlisi, her görev için aynı kriterleri dayatmak hataların en büyüğü olur.
Çağdaş eğitim sistemlerinde, bireye yönelik eğitim programları öne çıkıyor.
Neden? Çünkü hiçbir çocuk birbirinin aynı değil. İlgi ve yetenekleri de farklı, beklentileri de!
Bırakın farklı kentleri, bölgeleri, ülkeleri, aynı ailede yetişen çocuklar bile birbirinden çok farklı özelliklere sahipken, hepsine aynı eğitimi dayatmak ne kadar doğru?
İşin doğrusu, temel değerleri ve yetkinlikleri kazandırdıktan sonra çocukların ilgi, yetenek ve gelecekten beklentileri doğrultusunda kişiye özel yol haritaları çizmektir. Ama bunu bırakın hayata geçirmeyi, aklımızın ucundan bile geçirmiyoruz.
Rektörlük tartışmaları, keşke, beraberinde, tüm makamlara ve kişilere yönelik kriterlerin ele alınmasını getirse. İşte o zaman, böylesi gerginlikler bir daha hiç yaşanmayacağı gibi, hemen her alandaki verimlilik ve temsil gücü de fazlasıyla artacaktır!..
Sosyolojik olaylar!
Pandemi nedeniyle moral ve motivasyon adına tüm dengeler altüst oldu.
Sokağa çıkma yasağı, hastalık riski, ölüm korkusu, uzaktan eğitim ve en önemlisi de yalnızlık, hemen her alanda anormal tedirginliklere ve tepkilere neden oluyor. Bu yüzden, toleransı ve sağduyuyu asla elden bırakmamak gerekir.
Daha önce de defalarca yazdık, bir kez daha hatırlatmakta yarar var.
Tıpkı Bilim Kurulu gibi bir de Sosyal Bilimler Kurulu oluşturulmalı ve onlar da her hafta toplanarak, toplumsal konularda bilgi paylaşımında bulunmalıdır.
Pandemi sonrasında, en sıradan sorunlara bile çok büyük tepkiler veriyoruz. Sadece evlerde değil her yerde yüksek tansiyon yaşanıyor. Eminiz ki tüm bunlar pandemiyle birlikte sona erecek ya da alışkanlık olarak kalıp hayatımızın bir parçası haline gelecek.
Bu konuda herkes bir şeyler söylüyor ama önemli olan sosyal bilimcilerin bu konuda ne söylediği!..
Tepkilerin kaynağına inmeden sonuca bakıp ona göre kararlar vermek bazen çok yanıltıcı olabiliyor. Ne olur bu hatalara düşmeyelim.
Daha düne kadar, ekran bağımlısı olmasın diye çocuklarımızı ekranlardan uzak tutarken, şu anda uzaktan eğitim adına kendi elimizle onları ekranlara mahkûm ettik.
Neden hiçbir konuda fikir beyan etmiyorlar derken, konuşmaya kalktıklarında, onlara farklı sıfatlar yakıştırıp önlerine setler çektik.
Sınav odaklı eğitimde, çocuklarımıza, testlerden önce belki de öğretmemiz gereken ilk şey doğrular ve yanlışlar olmalı.
Doğrunun ve yanlışın ne olduğunu tüm yönleriyle bilmeliler ki dış etkenlerin etkisinde kalmadan, kendi doğrularını bularak, ona göre hareket etsinler.
Eğitimde sosyal bilimleri çok hafife aldık, bunun hayata yansıması da maalesef o doğrultuda oldu.
Bu yanlıştan dönmenin ve çocuklarımızı, toplumu, toplumsal olayları doğru okumanın zamanı geldi de geçiyor.
Bir sorunu işte, evde ya da sokakta ortak bir anlayışla çözmek, her zaman için baskıyla çözmekten daha iyi sonuçlar verir.
Özetin özeti: Aslında hepimiz aynı şeyleri istiyoruz ama çözüm yerine detaylarda boğulup gidiyoruz!..