Eğitim konusunda velilerin kafası karmakarışık.
“Çocuğumu asla sınav yarışının içerisine sokmayacağım” diyen veliler bile bir anda kendini bu yarışın içerisinde buluyor.
Bu yönde öylesine bir mahalle baskısı var ki, öğrenci ya da aile, asla bu çemberin dışında kalamıyor ve bir anda bu yarışın bir parçası haline geliyor.
Öğrenciler arkadaşlarından geri kalmamak, aileler de ileride büyük pişmanlıklar yaşamamak için bu maddi ve manevi işkence sürecini bizzat kendileri başlatıyor.
Oysa yapmak istedikleri ile yaptıkları taban tabana zıt. Bunun da farkındalar ama işte o mahalle baskısı yok mu, her şeyi altüst ediyor!..
İşte bu noktada, eğitimden beklentilerimizi her çocuğumuz ve her öğrenci için yeniden gözden geçirmeliyiz.
Sınav ve diploma odaklı bir eğitim mi istiyoruz yoksa çocuklarımızın çocukluğunu, gençlerimizin gençliğini doyasıya yaşadığı, ilgi ve yetenekleri doğrultusunda yetkinlikler kazandığı, mezun olduğunda, öğrenim gördüğü alanda iş bulabilen mutlu evlatlar mı hedefliyoruz?
Görüşler hep ikinci yönde ama uygulama dershane ve diploma odaklı.
Peki, bu konuda ne yapmalıyız?
Aynı mahalle baskısı MEB, YÖK ve ÖSYM üzerinde de var.
Sistemi değiştirmeye kalktıklarında yer yerinden oynuyor.
Örneğin üniversite sınavına herkes değil, not ortalaması şu olanlar başvuracak diye bir kural getirseler, emin olun itiraz etmeyen zor çıkar.
Bu yüzden, doğru olan bu olsa da akıllarının ucundan bile geçirmiyorlar.
İşte bu nedenle eğitimde ciddi bir reform gerçekleşecekse hep birlikte buna hazır olmamız gerekiyor. Çuvaldızın en büyüğünü de önce kendimize batırmalıyız ki ilgili kurumlara da yeri geldiğinde hesap sorabilelim.
Gazeteci olarak dünyanın pek çok ülkesine ziyaretlerde bulunduk ve ziyaret ettiğimiz yerlerin en başında da öğretim kurumları geliyordu.
Üniversitelere bugüne kadar “İlim, bilim adına ne yaptınız ve özellikle de ne ürettiniz?” sorusunu yöneltirken, ilk ve orta dereceli okullardaki öğrencilere de hep ileride ne yapmak istediklerini sorduk.
Üniversiteler makale, atıf sayısı, patent gibi her biri çok önemli aşamalar gerçekleştirmiş olsalar da eğer üretime dönüşen katma değeri yüksek projeleri yoksa kendilerine de bulundukları ülkeye de katkıları sınırlı kalıyor.
Bugün Amerika’yı Amerika yapan doları ya da askeri gücü değil, üniversite, Ar-Ge merkezleri ve onları hayata geçiren öğrencileridir.
En şaşırtıcı olan ise en ileri ülkelerdeki en iyi okullarda bile üniversiteye yönelen öğrenci sayısı ve seçilen mesleklerin farklılığıydı.
Bizdeki gibi herkesin hedefi kesinlikle üniversite ve diploma değildi. Meslekler de yine bizdeki gibi tıp, mühendislik ve hukuk gibi popüler alanlara yönelik olmanın çok ötesindeydi.
Diplomadan çok kendilerini mutlu edecek mesleklerinin peşindeydiler. Ailelerin bu yöndeki telkinleri ve müfredat programları da yine onların mutluluğu üzerine kurulmuştu.
Her yönlü mahalle baskısından kurtulabilirsek en azından eğitim konusunda daha sağlıklı yol alabiliriz.
Karar vericiler doğru olanı, aileler çocuklarını mutlu edeni, öğrenciler de hayal ettiklerini gönül rahatlığıyla yaptıklarında, emin olun her şey çok daha farklı olacaktır.
Özetin özeti: Nasıl bir gelecek hayal ediyorsak, bunu mahalle baskısına göre değil, hayallerimize göre inşa edelim. Gerisi kendiliğinden gelecektir.