Köy Enstitüleri gerçeğini hâlâ anlaya- madık, anlamak da istemiyoruz. En azından bir bölümümüz.
Köy Enstitüleri’ne şaşı bakanlara önerim, çok geç olmadan, en azından bir köy enstitüsü mezunuyla ya da onların yetiştirdiği öğrencilerden biriyle tanışmaları.
İşte o zaman ne kadar yanıldıklarını, nasıl kandırıldıklarını ve ülkemize nasıl ihanet edildiğini çok daha iyi anlayacaklardır.
Bursa, Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği ile Kent Konseyi’nin düzenlediği toplantıda, yaşları 80-85’in üzerinde olmasına rağmen, 20’li yaşların heyecanı ve dinamizmiyle hâlâ dimdik ayaktaydılar.
Şarkılar söylediler, zeybek oynadılar, köy enstitülü olmanın ne olduğunu anlattılar.
Suya sabuna dokunarak, her biri yüzlerce sayfalık, çok sayıda kitaba imza atan Lemanser Sükan Hoca’ya köy enstitülü olmanın ne demek olduğunu sordum. Cevabı göz yaşartıcıydı:
“Sıradan bir köy çocuğuydum. Odam yoktu, yatağım yoktu, üç kız kardeş bir yatakta yatıyorduk, bardağım, kaşığım, masam, elbisem yoktu, karnımız her zaman doymaz, evimiz her zaman sıcak olmazdı. Kitabım, defterim, kalemim, bazen vardı, bazen yoktu. Köy enstitüsü beni ben yaptı, birey olduğumu hatırlattı, hayal kurmayı ve hayallerimi gerçekleştirmeyi öğretti.”
Fazla söze hiç gerek yok, onlardan birini tanıyın yeter!..
Geride kalan hepsine Allah uzun ömür versin. Emeği geçen herkesten Allah razı olsun.
Savaştepe Köy Enstitüsü Kurucusu Sıtkı Akkay adına düzenlenen Oratoryo ise Köy Enstitüleri destanını her yönüyle anlatan muhteşem bir sahne şovuydu. Keşke tüm ülkeyi dolaşsa...
Eleştirenlere yönelik en büyük pişmanlığı, bu kurumlara en fazla karşı olanlardan Kinyas Ağa (Kartal) bir röportajında dile getirmişti. Özeti: Yanılmışız!..
Bursa’nın ÇEK’i
Bursa’yı farklı kılan pek çok özelliği var ama hiçbiri kentini ve insanını seven 25 aydının 1995’te kurduğu Çağdaş Eğitim Kooperatifi (ÇEK) kadar özgün değil.
Bozkırdaki “Kır Çiçekleri”ni yani kız çocuklarını alıp geleceğe hazırlıyorlar.
Keşke her kentte benzerleri olsa.
Okullarını, yurtlarını, sosyal tesislerini gezdim, mükemmeldi.
Daha çok çocuğa, gence dokunmak için yeni açılımlar yaparak daha da büyümeleri gerekiyor.
Umarız bunu da gerçekleştirirler.
Niye mi? İşte kuruluş gerekçelerinden birkaçı:
- Eğitime yönelik konularda siyaset üstü tavır koymak,
- Açacağı eğitim ve yan kuruluşlardan elde edeceği kârı, üyelerine dağıtmak yerine, yeni yatırımlar için harcamak.
Tıpkı Köy Enstitülüler gibi, onları tanımak da bir onur, yaptıklarını görmek de gurur kaynağıydı.
Eleştirmek en kolayı, yapmak ise en zoru. Hem de tüm çelmelemelere rağmen. Tarih, çelmeleyenleri değil, hep taş taş üstüne koyanları hatırlayacaktır!..
Yeni üniversite mi?..
15 yeni üniversite kuruluyormuş!
Şaşırdım hem de çok şaşırdım.
Kurulmasın mı, elbette kurulsun ama mevcutları yönetemezken, kontenjanlarını dolduramazken insan gücü planlamasından bihaberken, hoca bulamazken, üniversite diploması artık hiçbir işe yaramazken 15 yeni üniversite, 15 bilim yuvası değil, 15 sorun yumağı olur!
İstanbul, Gazi ve İnönü üniversiteleri de parçalanıyormuş! Bravo!
İşte yeni üniversitelerimiz: Gaziantep Bilim ve Teknoloji, Konya, Kütahya Sağlık, Malatya Turgut Özal, İstanbul İbni Sina, Ankara Hacı Bayram Veli, Sakarya Uygulamalı Bilimler, Samsun, Sivas Bilim ve Teknoloji, Tarsus, Trabzon, Kayseri ve Kahramanmaraş İstiklal üniversiteleri adlarıyla 13 yeni üniversite kuruluyor. Bu üniversitelere yönelik kadrolar ihdas ediliyor.
İzmir Tınaztepe ve İstanbul Tuna adıyla da iki vakıf üniversitesi kuruluyor.
Bu arada bazılarının ise adı değiştiriliyormuş.
Bir milyon başvuru
Liselere giriş için yapılan başvuru sayısı MEB’in resmen iflasıdır!
Birkaç yüz bini geçmez dediler, 996 bin öğrenci başvurdu! Çünkü öğrenci, öğretmen ve aileler, MEB’e de sisteme de güvenmiyor!
Ve hani bu sistem, çocuklarımızı sınav belasından kurtaracaktı?..
Özetin özeti: Eğitim ve bilimin, eğer içinde akıl ve vizyon yoksa, bakkal dükkânından hiçbir farkı olmaz!..