Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

200’e yakın üniver- sitemiz oldu. Ama hâlâ içlerinde bir dünya markası haline gelen yok.
İlk 500’e ara sıra bazı üniversitelerimiz giriyor, hepsi o kadar.
Peki, içeride durum ne?
Eğer giriş puanlarına, manzarasına ya da yaptıkları reklama göre bir sıralama yaparsak bu çok yanıltıcı olur.
Dünyanın hemen her yerinde üniversitelere bakış açısı ve değerlendirme kriterleri değişti.
Yayın sayısı ve patentlerin bile çok önemi kalmadı, çünkü artık üretime dönüşen yayın ve patentlere, alınan uluslararası projelere, verilen burslara, bütçe dışı sağlanan kaynaklara bakılıyor.
İşte bu çerçeveden bir değerlendirme yapıldığında, ODTÜ açık ara önde gözüküyor.
İsterseniz gelin önce bu konuda ODTÜ ile ilgili tespitlere bir göz atalım:
Niye ODTÜ?
- Avrupa Birliği fonlarının yüzde 10’u ODTÜ’ye geliyor. Ulusal bir ajans tarafından dağıtılan fonların yüzde 61’i de ODTÜ’ye geldi.
- 8 bin kişilik yurt kapasitesi var.
- Türkiye çapında CEO’ların yüzde 14’ü ODTÜ mezunu.
- Geçen sene öğrencilere 17 milyon TL burs verildi.
- ODTÜ öğrencilerinin 3’te biri daha mezun olmadan iş buluyor. Mezunların yüzde 50’si 1 ay, tamamı ise 1 yıl içerisinde iş buluyor.
n ODTÜ’nün KKTC’de 3 bin 500 kişilik bir kampüsü var ve 15 öğrenciye bir öğretim elemanı düşüyor.
Öteki üniversiteler?
Bazı üniversiteler miras yiyor, bazıları kendilerini olduğundan fazla abartıyor, bazıları da karınca gibi gece gündüz çalışmaktan kendini anlatmaya fırsat bulamıyor.
İşte bu nedenle, en iyi üniversiteler hangisi sorusuna verilecek cevapların hiçbiri doğruyu yansıtmıyor.
ODTÜ en azından bazı konularda diğer üniversitelere hodri meydan çekti.
Şimdi, Boğaziçi, İTÜ, Ankara, GS, Bilkent, Ege, Çukurova, Erciyes, İnönü, KTÜ, Antalya, Kocaeli, Sakarya, Yeditepe, Koç, Sabancı gibi üniversitelere düşen görev, kendilerini en iyi şekilde anlatmaktır.
“ODTÜ iyi ama biz ondan daha iyiyiz”, argümanlarımız da işte bu demektir. Yoksa, gerisi teferruattır...
Diğer kriterler?
Üniversite olarak sadece bilim üretmek yetmez.
Aynı zamanda doğru insan da yetiştirebiliyor muyuz?
Benim gibiler için sanki bu çok daha önemli!
Öğrenci ve mezunların etik değerlere, demokrasiye, hukuka, insan haklarına, doğaya, farklı görüşlere saygısı ve hoşgörüsü, olmazsa olmazların başında geliyor.
Hoşgörüden yoksun kurum ya da kişiler ne kadar donanımlı olurlarsa olsunlar, bu bir yere kadar. Ama eğer söz konusu olan her şeyden önce bir eğitim ve öğretim kurumu ise işte orada öncelikler değişir. Para, para, para, bilim, bilim, bilim, sanat, sanat, sanat diyen değil “Önce insan” diyen nesiller yetiştirmek gerekir...
Sorun YÖK’te mi?
Üniversitelerimizin dünyanın en iyileri arasına girememesinin önündeki en büyük engel YÖK mü?
Başka gerekçeler de var mı?
Daha da önemlisi, çuvaldızı kendilerine de batırmaları gerekir mi?..
Önce YÖK’ten başlayalım.
YÖK’ü, üniversitelerin ayağına vurulmuş bir pranga olarak görebiliriz. Şu sıralar hiç de öyle değil. Değişse çok iyi olur ama değişmiyorsa da yine de yol almak mümkün...
Başka gerekçeler var mı? Hem de fazlasıyla. Örneğin siyasetin üniversitelere müdahalesi.
Bakkal dükkânı gibi üniversite açılıyor.
Fena mı, elbette iyi ama daha iyi düşünülerek açılsalar çok daha yararlı olabilirler.
Üniversitelerin kendilerine gelince:
Silkinmeleri gereken zaman geldi de geçiyor...
MHP’de neler oluyor?
Genç Bakış’ta bu gece MHP’yi konuşacağız. Eminim ki çok çarpıcı konular konuşulacak. Örneğin MHP’siz bir Türkiye düşünülebilir mi?..
Özetin özeti: Hemen her konuda doğru olanı bulma zamanı geldi de geçiyor!..