Resmi Gazete’de yayımlanan 2022 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’na göre, mezuniyet sonrasında doğrudan meslek icra yetkisi veren yükseköğretim programlarında asgari başarı puanı şartı uygulaması genişletilecek.
Öğretmenliğin bu kapsam içerisine alınmaması bir unutkanlık mı yoksa gereksizlik mi? Keşke biri bu konuda bir açıklama yapsa!..
Programın “eğitim” başlığı altında yükseköğretim sistemindeki yeni hedeflere yer verildi.
Bu çerçevede, dünya akademik başarı sıralamalarında 2023 itibarıyla en az iki üniversitenin ilk 100’e ve en az beş üniversitenin de ilk 500’e girmesi sağlanacakmış.
İlk 100’e, ilk 500’e girmek keşke bu kadar kolay olsaydı!..
Gidişattan memnun musunuz?
Ankara, eğitimde çıtayı yükseltmiş. Okullaşma oranlarını ve özellikle de eğitime erişimi maksimumu çıkartma arayışı içinde. Aşıda da benzer bir durum söz konusu. Yüz yüze eğitimde de ısrarlı. MEB cephesi böyle. Peki ya öğretmen, öğrenci, veli cephesi?
Eğitimde iddialı olmak, gelecek için iddialı olmak demektir.
İddialı ve kararlı olmak kadar önemli olan bir başka şey var ki o da söylemlerin altını doldurmak ve iddiaları hayata geçirmektir.
“Cumhuriyet Tarihi’nin en büyük projesi” diye sunulan ve çöpe atılan o kadar çok proje var ki, artık yoğurdu üfleyerek yiyoruz.
“Biz gördüğümüze inanırız” noktasına gelmemiz biraz da bu yüzden.
Ankara, Şûra öncesinde kendisine yeni hedefler koymuş. İşte onlardan birkaçı:
Sisteme kayıtlı 850 bin sınıf var ve bugün itibarıyla sadece bin 817 sınıfta yüz yüze eğitime ara verilmiş durumda.
Birinci doz aşısını tamamlamış öğretmenlerimizin oranı yüzde 93, ikinci doz aşılarını tamamlamış öğretmenlerimizin oranı yüzde 87.
Okul öncesinde 2023 hedefi, 4 ve 5 yaşta erişimi yüzde 100 oranına çıkarmak.
Hiç fena değil ama peki ya sonrası?
Koronayla mücadele konusunda çok başarılı olduğumuzu iddia edenler kadar tam tersini söyleyenler de var.
Veliler, okullar aynı koşullarda geçen yıl ısrarla kapalı tutulurken, şimdi niye ısrarla açık tutulmak isteniyor, bunun gerekçelerini öğrenmek istiyor.
Haksızlar mı? Kesinlikle hayır.
Bilgi eksiklikleri varsa onu gidermek ve onları rahatlatmak da yine Ankara’nın görevi.
Bunu bir an önce yapmalı ki şehir efsaneleri kafa karıştırmasın. Okul öncesi eğitim konusunda ise sadece erişebilirliği değil, devamı ve kaliteyi sağlamak da bir o kadar önemli. Umarız, bu ayrıntı, gözden ırak tutulmaz.
Karamsar olmak için pek çok gerekçe bulunabilir ama iyimser olmak için çok daha fazlası var.
Yeter ki görelim, paylaşalım, daha iyisi için mücadele edelim, umudumuzu yitirmeyelim ama...
Sorun kimde?
Pandemiyle birlikte kuşaklar arası çatışma doruğa çıktı. Kapalı dönemde bunu çok daha net gördük! Pandemi sonrası biter diye düşündük ama değişen bir şey yok. Ne ekersek onu biçeriz!
Eskiden dedeyle torun arasında frekans farklılığı vardı, şimdi makas daha da açıldı. Kardeşler arasındaki çatışma, dur durak bilmiyor.
Büyükler ise sadece yakınıyor!
Peki haksızlar mı?..
Dünya öylesine hızlı değişiyor ki bu değişime ayak uydurmak giderek daha da güç hale geliyor.
Sosyolojik sorunlar her ne kadar bugün için yeterince ciddiye alınmasa da önümüzdeki yılların en önemli konusu haline gelecek. Hatta geldi bile!
Kuşaklar arası çatışmada sorun biz yetişkinlerde mi yoksa gençlerde mi?
Bu konuyu çok yönlü olarak, enine boyuna tartışmakta yarar var. Çünkü at gözlüklü bakış açısıyla eleştirerek bir yere varılmıyor.
Çocuklarımızı, eskiden “İcat çıkarma”, “Eski köye yeni âdet getirme” diye bastırıyorduk, şimdi sınavlarla yaratıcılıklarını köreltip, hayalleriyle dalga geçip, “Boyundan büyük laflar ediyorsun” diye dar kalıplar içerisine sıkıştırıyoruz!
Onları, sınavlarla enkaza çevirmeye hiç hakkımız yok!
Zehir zemberek eleştirilerle, doğruyu bulmalarına katkıda bulunmadığımız gibi özgüvenlerini de köreltiyoruz!
“Peki ya siz ne yaptınız?” deseler, ne diyeceğiz?
Z kuşağını “zıpır” bulanlara, dünyaya bakmalarını öneririz!..
Dünyanın en zengin, en güçlü, en yaratıcı, en üretken kişileri, artık eskisi gibi yaşı 70’e dayananlar değil!
Yetişkinlerin engin deneyimleri, gençlerin enerjisiyle birleştiğinde her şey çok daha farklı olacak ama nedense hâlâ birbirimizi yemeyi tercih ediyoruz.
Bu noktada her iki tarafın da zaman zaman empati yapmasında yarar var.
Bugün gençlere hak ettiği ilgiyi, desteği, anlayışı, toleransı göstermeyenler, ileride kendileri de aynı tabloyla karşılaşabilirler.
Değişime direnen ve ayak uyduramayanların sonu dünden bugüne hiç değişmedi.
Tıpkı bu satırları yazdığımız günden bugüne hiçbir şeyin değişmediği gibi!..
Özetin özeti: Yapacak o kadar çok iş var ki işe nereden başlayacağız?..