BAZI öğretmen ve öğretim üyelerinin ne kadar acımasız olduğunu sık sık dile getiriyoruz. Ama her seferinde öylesine örnekler geliyor ki, bu kadarı da olmaz diyoruz.
Öğretmenler böyle de onları yönetenler farklı mı? Alın birini, vurun diğerine. Milli Eğitim Bakanlığı ve YÖK, sorun çözme yerine adeta sorun üretiyor. Çözüm diye yayımladıkları genelgeler bile, sistemi daha da içinden çıkılmaz hale getirmekten öte bir işe yaramıyor.
Yamalı bohçaya dönüşen yeni üniversiteye giriş sistemi, on binlerce öğrenciyi mağdur etmekten öte bir işe yaramadı. Alan değişimi konusunda gerçekleştirilen tek yanlı alan değiştirme serbestliği ise haksızlıkları daha da artırmaktan öte bir işe yaramadı.
Bir konuda yeniden yapılanmaya gidilirken önce altyapının oluşturulması gerekir. Ama üniversiteye giriş konusunda bu hiç yapılmadı. Alan seçimi gibi çok önemli bir uygulamaya geçildi ama, öğrencilerin önüne seçenek konulmadı. Öğrenciler, önce kendi isteklerinin dışında alan seçmeye zorlandı, ardından da cezalandırıldı. YÖK ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın ileride çok yararlı olabilecek "alan seçimi" reformunun akıbetinin de kredili sistem gibi olmaması için hiç zaman geçirmeden yeni tedbirler alması gerekiyor...
Söz öğretmenlerden açılmışken, 25'er yıllık öğretmen bir anne - babanın feryadına ses vermek istiyorum. Sevgili öğretmen, öğretim üyesi, bakan, YÖK Başkanı ve siyasetçilerimiz, birçok konuda bizim sesimize kulak vermiyorlar. Belki öğretmen anne - babanın yürekten haykırışını ciddiye alırlar.
"Eşim ve ben 25 yıl sadece öğretmenlik yaptık. Hala kirada oturuyoruz. On binlerce çocukla beraber, iki çocuğumuzu da eğitmeye çalışıyoruz...
Oğlum Hacettepe İngilizce Tıp Fakültesi 3. sınıfta. Kızım da Dokuzeylül Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde. Şu anda oğlum atılmış durumda. Oğlum, hiçbir destek almadan Denizli Anadolu Lisesi'ni derceyle kazandı. Ardından yine dereceyle İzmir Fen Lisesi'ne, daha sonra da 595 fen puanıyla Hacettepe İngilizce Tıp'a girdi. Ancak eğitim sistemimizin, özellikle de ölçme - değerlendirme sisteminin, öğrenci aleyhine bozukluğuna inandığım şekli nedeniyle üçüncü sınıftan atıldı.
Oğlumun da elbette yanlışları olabilir. Ama yanlış, yanlışla düzeltilmez. Bunca yıllık eğitimci olarak bazı soruların cevabını bulmakta güçlük çekiyorum. Saygıdeğer bilimadamlarına soruyorum, "Hacettepe zor bir üniversite" dedirtmek, övünülecek bir durum mudur?
Saygın bilim adamları, bu gençlere gerektiği kadar rehberlik ettiklerine inanıyorlar mı? Gençleri kaybetmek kolay, kazanmak zordur. Onları sokağa atarken hiç üzüntü duymuyorlar mı? Bu gençler aç mıdır, susuz mudur, hasta mıdır? Hiç düşündüler mi?..
Oğlum okuldan atıldığını duyduğunda sanki kalp krizi geçiren birisi gibi kanter içinde yığıldı kaldı. Ne yapacağımıza şaşırdık. O an bir daha anladım ki, çocuğum okulunu ve mesleğini sevmiş. Ama heyhat onu kapı önünü koyuyorlar. Kimbilir böye kaç genç daha sokağa atılıyor. Çocuklarımızı sokağa atan saygıder bilimadamları bir de sistemin yanlışlarını inceleseler, ülkemizin geleceği olan yavrularımızı böyle kolay kapı önüne koymazlar inancındayım..."
Yazara E-Posta: a.guclu@milliyet.com.tr