Devlet okullarına yeterince ödenek ayrılmadığı herkesin malumu.
Çok daha fazla kaynak ayrılsa, her okulda kalıcı hizmetli kadroları olsa elbette çok iyi olur.
Ama Cumhuriyet tarihi boyunca gördük ki bu konuda hep sıkıntı yaşandı. Mağdur olan da hep öğrenciler oldu.
Velilerin hiçbir yasal dayanağı olmayan bağış ve diğer dayatmalara sessiz kalması da bu yüzden!..
Yüz yüze eğitimin başlaması ve pandemi riskinin devamı, istek listesine yeni malzemelerin eklenmesine neden oldu.
Eskiden genelde kırtasiye malzemeleri istenirdi. Şimdi ilk sırada hijyen malzemeleri, maske, tuvalet kâğıdı, kâğıt peçete, ıslak mendil, kolonya gibi ürünler yer almaya başladı.
Peki, bu istekler her öğrenci için zorunlu mu olmalı?
Kesinlikle hayır!
Okullar, ihtiyacı olan malzemeleri duyurur, önce yönetici ve öğretmenler önayak olur, arkasından da velilerden olanakları çerçevesinde katkıda bulunmaları istenebilir.
Bu yapılmayıp, devletten gelen kaynaklar çok acil olmayan işlere harcanıp, hijyen koşulları için velilere yönelik dayatma içerisine girilirse, bu hiç şık olmaz.
Devlet nerede?
“Her şeye para bulan ve harcayan devlet, okulların zorunlu ihtiyaçlarını neden karşılamıyor?” söylemi, dünden bugüne hep süregeldi. Veliler bu konuda yüzde 100 haklı. Her şeye para var da eğitime neden yok?..
Peki, değişen ne oldu?
Hiçbir şey!
Veliler sonunda şunu anladı ki eğer okula yardım etmezlerse, mağdur ve hasta olan bizzat çocukları oluyor. Bu yüzden de ellerinden geldiğince okulların ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştılar ve bu düzen hep böyle geldi, böyle gitti!..
Daha önceki bakanlar gibi Ziya Hoca da şimdi yine “Bu konuda herhangi bir zorunluluk yok” açıklaması yapmasın ne olur! Daha itici, daha kırıcı oluyor!..
Devlet asli görevini yerine getirmekte sıkıntı yaşıyorsa ve bunu alışkanlık haline getirdiyse elbette eleştirilmeli ama okullarımızı ve çocuklarımızın sağlığını da kendi haline bırakmamalıyız.
Bu konuda çok önemli bir ayrıntıyı bir kez daha hatırlatmakta yarar görüyoruz:
Devlet anayasal sorumluluğunun bir gereği olarak, okulların tüm ihtiyaçlarını göz önünde bulundurup, ona göre kaynak ve kadro ayırmak zorunda!
Devletin bu yükün altından kalkamadığı dönemlerde nasıl bir yol izleneceği keyfe keder olmamalı, yasal bir zemine oturtulmalıdır.
Veli katkısı zorunlu olmamalı ve dayatma içerisine girilmemelidir.
Pandemi ve doğal afetler gibi olağanüstü durumlarda yerel yönetimler, ticaret odaları ve benzeri kurumlardan malzeme ve hizmet desteği istenmelidir.
Okulların cari gider bütçeleri abartıya kaçmayacak şekilde tespit edilmeli, nasıl ve nereden sağlanacağı çok net bir şekilde öğretim yılı başlamadan ilan edilmelidir...
Okullara kaynak tahsisi yapılırken, ayrım gözetmeksizin, adil olunmalıdır!
Pek çok ülkede oldu gibi mezunlarla sıcak diyaloglar kurularak, hayata atılmış ve durumu iyi olanlardan bağış istenebilir.
Bu noktada amaç, bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek olmalı ve yasal sorumluluğun kimde olduğu tartışması yerine öncelikle sorunun çözümüne odaklanılmadır.
Devlet, zorunlu ihtiyaçları nasıl olsa veliler karşılıyor rehavetine kapılıp, asli görevini asla unutmamalıdır!..
Zor bir süreçten geçiyoruz ve gerekçesi ne olursa olsun, öğrencilerimizin sağlığını riske atmamalıyız!..
Kabahatli aramak yerine, önce sorunu çözelim, sonra da ilgililere, yetkililere görevlerini hep birlikte bir kez daha hatırlatalım!
Ülke de bizim, çocuklar da. Ne ondan vazgeçeriz ne de diğerinden.
Özetin özeti: Öyle ya da böyle, bu günler de geçecek. Önemli olan, mazide hoş bir seda bırakmaktır!..