Eğitimden hemen herkesin beklentisi çok farklı.
Örneğin iktidar ile muhalefetin olduğu kadar öğretim kurumları ile öğretmenin, öğrencinin, velilerin ve işverenin beklentilerinde örtüşen yok gibi.
Örtüşmesi şart mı?
Elbette hayır ama tek tip bir bakış açısı ne kadar sorgulanması gerekiyorsa, ortak beklentilerin giderek azalıyor olması da mutlaka dikkate alınmalı ve gerekçeleri sorgulanmalıdır! Eğitimin diğer sorunları gibi nedense bu konu da kimsenin umurunda değil, çünkü hemen her kurum ve herkes kendini haklı görüyor!..
Devlet politikası!
Genelde her ülkenin anayasal ve küresel değerler çerçevesinde kendilerine özgü devlet politikaları vardır. Eğitim de bunların en başında gelir.
Devletler görünürde iyi insan, iyi yurttaş, donanımlı bireyler ister ama dünyanın neresine giderseniz gidin devlet politikalarından daha çok iktidarların bakış açıları ön plana çıkar. Bu da tartışmaları beraberinde getirir.
Siyasiler, devletten çok iktidar sempatizanı ister, muhalefet, eğitimciler ve sivil toplum örgütleri de buna karşı çıkar.
Çok partili hayata geçtiğimizden bu yana bu yöndeki tartışmalar hiç bitmemiştir! Eğitim sistemimizde yaşanan zikzakların en önemli nedenlerinden biri de budur ama daha önemlisi siyasi partilerin de sürdürülebilir bir eğitim politikalarının olmayışıdır. Aynı iktidarlar döneminde, her Bakan değişiminde, eğitim sistemlerinin sil baştan yeniden ele alınması bu yüzdendir…
Eleştiri çok, katkı yok
Eğitim sistemini eleştirenlerin en başında sanayi ve ticaret odaları ile nitelikli iş gücü bulamadıklarını her fırsatta haykıran diğer işverenler geliyor.
Onlar gibi onları eleştirenler de var:
İşverenler taşın altına ellerine koymadan hep çok daha fazlasını isterler, onlar için diğer beklentiler çok da önemli değildir, yeter ki işini iyi yapsın, çok çalışsın, çok para istemesin, sorun yaratmasınlar!
Anlayacağınız tüm paydaşlar dün olduğu gibi bugün de sorunu çözmek yerine, kim haklı kim haksız onun yarışı içindeler…
Bu süreçte öğretmenler çalışkan, veliler başarılı, gençler ise keyifli bir öğrencilik ve mutlu bir gelecek istiyor.
Bu konuda inanılmaz fedakarlıklarda bulunuyorlar ama yine de mutsuzlar. Çünkü emeklerinin karşılığını alamıyorlar…
Eğitimde çarkların sağlıklı bir şekilde dönmemesinin en önemli nedeni de bu! Yani bir anlamda değerler ve öncelikler çatışması yüzünden tarafların tümünü aynı anda mutlu etmek mümkün değil.
Baskın olan taraf ve onun yakınında bulunanlar mutlu oluyor diğerleri hep sızlanıyor. Bir süre sonra, mutlu gibi görünenler de mutsuzlar kervanına katılıyor ama iş işten çoktan geçmiş oluyor.
Bu yüzden de eğitim ve gelecek söz konusu olduğunda mutlu olan çok az ülke görürsünüz, hele ki çok ve genç nüfusa sahiplerse!..
Soran, sorgulayan
Soran sorgulayan, çözüm üreten, kaynak yaratan, ekip ruhuna sahip, inovatif, sanatla, sporla yoğrulmuş, milli ve manevi değerlere saygılı entelektüel bireyler yetiştirmek ortak paydalar arasında yer alıyor ama bütün bunlar sınav baskısı altındaki bir eğitim sistemiyle nasıl karşılanacak hiç kimse sorgulamıyor…
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli buna çare olur mu, olmaz mı, birlikte göreceğiz. Gidişata bakılırsa henüz şekille uğraşmanın ötesine geçilebilinmiş değil. Mevcut sorunlar, sistemin çok önüne geçmiş durumda. Onlar çözülmeden sonuç almak da mümkün gözükmüyor.
MEB’in şu an için yeni bir sistemden daha çok güvene ihtiyacı var. Onu kazanmadan atacağı her adım daha en başından kaybedilmiş olur.
Peki yeniden güven kazanmak o kadar zor mu? Eğer amaç aynı ve sorunların çözümü konusunda samimiyet söz konusu ise çözülmeyecek derdimiz yok. Yeter ki isteyelim…
Özetin özeti: Eğitimdeki temel sorunlarımızı çözmeden, çıtayı yükseltmeden, ülkesini, milletini, işini, mesleğini seven, donanımlı ve bir o kadar da mutlu bireyler yetiştirmeden hiç bir konuda yol alamayız. Ne olur artık bunu görelim…