Koronadan, depremden 8 yıllık kesintisiz eğitimden, 4+4+4’ten, sınav dershane odaklı dayatmadan, PISA sonuçlarından ve en önemlisi de bir kâğıt parçası olmanın ötesine geçemeyen diplomalı işsizlikten bir ders alabildik mi?
Keşke, gönül rahatlığı ile “evet” diye haykırabilseydik.
Bırakın ders almayı, hiçbir şey olmamış gibi yola devam etmeyi bir marifet sayıyoruz. Peki ama nereye kadar?..
Yeni bakış şart!
Cumhuriyetimizin İkinci 100 Yılı’na hazırlanırken, tıpkı 100 yıl önce olduğu gibi yeni bir vizyon gerekiyor!
İkinci 100 Yılı’nda önceliklerimiz ne olacak?
Bu konuda hangi reformları düşünüyor olursak olalım, birinci önceliğimiz, “İyi bir insan ve iyi bir yurttaş” yetiştirmek olmalıdır.
Neden mi?
İkinci 100 Yılı’na için atılacak adımların sürdürülebilir olması için!
“Böyle gelmiş, böyle gider” mantığı ile yola devam ettiğimiz takdirde, birinci yüzyıldan ikinci yüzyıla bırakacağımız en büyük miras felaketler, yıkım ve hüzün olacaktır. Buna da zerre kadar hakkımız yok! Olmamalı da…
Peki, bunun böyle olmasını isteyen var mı?
Bizim güçlenmemizi isteyenler dışında asla!
Peki, o zaman neden hâlâ ortak akıl, bilim önderliğinde, acıda, kederde olduğu gibi gelecek için de kenetlenmiyoruz?..
Eğitim, eğitim, eğitim
Ülkemizi İkinci 100 Yıl’a hazırlayacak ciddi bir değişim için eğitim sistemimizin A’dan Z’ye yeniden ele alınması gerekiyor.
Peki, bu değişimi kim gerçekleştirecek?
Hepimiz.
Ne zaman?
Seçimlerin gölgesinde ve etkisinde olmadan!
Tıpkı Anayasa çalışmalarında olduğu gibi hatta daha da ciddi.
Niye mi?
O Anayasa’yı ve diğer yasaları hayata geçirmenin ve onu sürdürebilir hale getirmenin yolu da “iyi yurttaşlar”, “iyi insanlar” “kalifiye iş gücü” ve “liyakat” odaklı eğitimden geçiyor da ondan! Peki, bu o kadar zor mu?
Kesinlikle hayır.
Ülkemizin neresinde yaşıyor ve yaşı, eğitimi, siyasi eğilimi ne olursa olsun, iyi insan, iyi yurttaş ve liyakati esas alan bir eğitim sistemine karşı çıkacak tek yurttaşımız olduğuna en azından ben inanmıyorum.
Öyleyse ilk adımı kimin atacağının ne önemi var?
Biri ya da birileri bu konuda ne olur artık öncü olsun ve devamı gelsin.
Şimdi değilse ne zaman?..
Eğitim reformu gerçekleştirmeden, başka alanlarda atacağımız adımların hiçbir önemi yok. Bunu daha önce defalarca gördük, yaşadık ve büyük pişmanlıklar duyduk. Yenilerini yaşamaya da artık ne sabrımız kaldı ne de gücümüz.
Peki, o zaman hâlâ neyi bekliyoruz?
Yeni felaketler, yeni acılar, yeni pişmanlıkları mı?
Peki, bu nereye kadar devam edecek?
Günün birinde “Tamam artık yeter” demeyecek miyiz?
Diyeceksek, o gün, neden bugün olmasın?..
Özetin özeti: Yapacak çok iş var.