Ülkemizdeki genç nüfus ve eğitime olan talep herkesin iştahını kabartıyor. Bu yüzden okul açan açana. Şimdi onlara bir de uzaktan eğitim verenler eklendi...
“Eğitimin iyisi kötüsü olmaz, eğitim eğitimdir” diyenler mutlaka olacaktır ama yetkinlik kazandıran ve kamuyu ilgilendiren alanlarda denklik ve yeterlilik şarttır. Bu yüzden, sınavsız öğrenci alan, uzaktan diploma veren kurumları tercih edecekler, yasal kuralları iyice incelemeden adım atmasınlar yoksa eğitim serüvenleri maceraya dönüşebilir. YÖK’ün elinde biriken on binlerce dosya ve gençlerin çektiği çile bu yüzden!
Uzaktan eğitimi diplomaya yönelik değil de takviye eğitim olarak konumlandırsak sanki çok daha başarılı oluruz. Önemli olan diploma değil, yetkinlik ve kendini geliştirmektir diyenler için eğitim yapılırsa “denklik zulmü”yle zaman kaybedilmez!..
Meslek liseleri?
Koronayla birlikte meslek liselerinin hatırlanır gibi olması sevindirici. Peki, bu kadarı yeter mi?
Daha da önemlisi, katma değeri yüksek ürünler üreten yeni bir model oluşturabilecek miyiz?
Açılan bölümlere ve üniversiteye girişteki koşullara bakıyoruz değişen hiçbir şey yok. Öğrenci ve velilerin ilgisini çekmeleri bu yüzden çok zor!..
Eğitimi yapılan meslek çeşitliliğimiz Batılı ülkelerin onda biri kadar.
İnsan gücü planlaması yapılmadığı için yüz binlerce hatta milyonlarca fazlası olan alanlara hâlâ öğrenci alıyor, mezun ediyor ve işsizler kervanına katıyoruz...
Meslek lisesi balonunu şişirenlerin söylemlerine, yaptıklarına bakıyorum yeni olan hiçbir şey yok.
Oysa, önümüzdeki 25-30 yıl içinde, bugün var olan mesleklerden yüzde 70’inin yok olacağını sağır sultan bile duydu ama MEB, YÖK ve üniversiteler hâlâ duymadı!
Geleceğin meslekleri bugünkünden çok daha farklı olacak. Korona döneminde bunu çok daha net gördük.
Çalışma koşullarından hizmet sektörüne kadar hemen her şey dijitalleşecek ve uzaktan yapılacak.
Peki, MEB ve YÖK bu konuda bir transformasyona hazır mı?
Yatırım yapılmadan, değişim gerçekleşmeden, yeni çağa, yeni mesleklere, yeni açılımlara, nasıl hazır hale geleceğiz?..
Maske dikmek elbette çok önemli ve böylesi dönemde meslek liselerine müthiş bir farkındalık yarattı. İyi de korona etkisi geçince ne olacak?..
Üreten insan!
Üretime yönelik insan yetiştirmek, sadece meslek liselerinin değil, tüm eğitim kurumlarımız için temel hedef olmalıdır.
Üretelim de ne üretirsek üretelim değil, katma değeri yüksek, kaliteli, inovatif ürünler üretelim. Bu konuda hep birlikte çaba harcayalım, mücadele verelim.
Sınav odaklı eğitime devam edip, yarış atı yetiştirecek yeni liseler istedikçe, meslek liseleri gelişmez.
Veliler olarak bizler de meslek liselerinin önemine inanmalıyız ki YÖK ve MEB gerekli önlemleri alsın. Yoksa bu konuda bir arpa boyu yol almamız mümkün olmayabilir.
Meslek sahibi olup üretime katkıda bulunmak bir gönül işidir, bir memleket sevdasıdır. Ülkesini en çok seven, en çok üretendir.
Üretmeden ülke kalkınmaz, katma değeri ürün geliştirmeden de refah yükselemez, ne olur bunu artık kafalarımıza kazıyalım.
Tüketerek değil, üreterek büyüyelim. Gücümüze güç katalım. Bunu kendimiz için yapamadıysak, çocuklarımız için yapalım.
Dünya artık diplomalara değil, yetkinliklerinize bakıyor.
Geleceğin öğretim kurumları, yarış atı yetiştirenler değil, üretmeyi yaşam biçimi haline getiren okullar olacaktır.
Okuyana ceza!
Okuyan cezalandırılır mı? Kesinlikle olmamalı ama biz bunu hep yapıyoruz. Master, doktora yapan öğretmenlere eziyetin her türlüsünü çektiriyor, akademisyenleri bilim insanı olduklarına pişman ediyoruz. Niye mi?
“Üniversitelerde yer alan 50d kadro türünü biliyorsunuzdur. Devlet 6-8 yıl arası araştırma görevlisine maaş veriyor, yetiştiriyor, yatırım yapıyor. Ancak doktorası bitince, bu kadar milli servet harcadığı hocasını otomatikman kapı önüne koyuyor. Hem de doktor olduğu gün!
Bu milletin sokağa atacak bu kadar parası var mı?
30 yaşındayım. Bütün mesai geçmişim akademik araştırmalar ve çalışmalarla geçti. Doktoram bittiğinde, vatanım ve milletim için en verimli olacağım, aldığım her şeyin karşılığını vereceğim zamanda işsiz kalacağım.
1 yaşında bir kızım var ve babası yakında işsiz kalacak. Bunu bilen bir genç, nasıl motive olacak, nasıl üretim yapacak?..”
Üniversite sayısı bu kadar artarken, lisansüstü öğrenim yapan öğretim görevlilerine öncelik olarak kendi kurumlarında kalma hakkı vermek o kadar mı zor ve külfetli? Öyleyse niye onca yıl onlara bu olanağı sağladık?..
Özetin özeti: Eğitimde bir üst aklın zamanı geldi de geçiyor!..