Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

‘Bütün icatlar, ihtiyaçtan ya da zorunluluktan doğar’ derler.

Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında getirilen ambargolar, savunma sanayimizin kurulmasında olmazsa olmazlarımızdan biri haline gelmişti. ASELSAN ile ilk adımı attık ve bugünlere geldik.

Kötü komşu ev sahibi yapar misali, kötü müttefikler de bizi savunma sanayisinde gurur duyacağımız bir noktaya getirdi.

Spor müsabakalarında da dibe vurmadan yukarı çıkmıyoruz.

Ekonomi, siyaset, sağlık, tarım ve daha pek çok alanda da benzer bir anlayış söz konusu. Dara düştüğümüz anda ”Yetti artık” deyip çözüm arayışına giriyoruz. Tek bir istisna var o da eğitim!

Haberin Devamı

Nedendir bilinmez, eğitim söz konusu olduğunda hep birlikte üç maymunu oynuyoruz: Görmüyoruz, duymuyoruz, konuşmuyoruz.

Dibin de dibine vursak bile umurumuzda değil. Oysa eğitim de en az savunma sanayii kadar önemli.

Ülkemizin bekası söz konusu olduğunda eğer iyi yurttaş yetiştiremiyor ve aidiyet hissi yaratamıyorsanız gerisi teferruattır…

Nerede hata yapıyoruz?

Eğitimde yaptığımız güzel işler yok mu?

Fazlasıyla var. Son 100 yılda nereden nereye geldiğimiz ortada.

Nasıl bir enkaz aldık, modern Türkiye’yi nasıl yarattık?

Bu konu keşke okullarımızda çok daha ayrıntılı bir şekilde öğretilse.

“Cumhuriyet kurulduğunda, sanayide, eğitilmiş insan gücünde, ekonomide, tarımda, kentleşmede, bilimde, sanatta, sporda ve okullaşma oranlarında hangi noktadaydık, şimdi neredeyiz?” sorusuna samimiyetle enine boyuna cevap arasak.

Latin harflerine geçiş, Tevhid-i Tedrisat, eğitimin Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar yaygınlaştırılması hiç kolay değildi ama başardık.

Bireysel yetenekleri geliştirme, yaşam odaklı eğitim, yabancı dil öğretme, kalite ve liyakat konularında çok başarı örneklerimiz varken hepsini çöpe attık.

Her öğrenciye aynı elbiseyi giydirmeye çalıştık, en acısı da diplomayla meslek sahibi olacağına inanıp sınav odaklı ezberci eğitim sistemini tek seçenek olarak çocuklarımıza dayattık. Hepsini sınav köleleri haline getirdik…

Eğitim sisteminin bugünkü halinden rahatsız olmayanımız yok gibi.

Haberin Devamı

Cumhurbaşkanı Erdoğan da dahil hemen herkes her fırsatta bunu dile getiriyor. Nasıl olması gerektiği konusunda ilgili tüm taraflar fikir beyan ediyor.

Peki bu yönde bir değişiklik ya da ortak bir noktada buluşmak söz konusu mu?

Evet demek mümkün değil.

“Böyle gelmiş, böyle gider” anlayışı iliklerimize kadar işlemiş.

Günümüz koşullarında artık bir işe yaramadığını bile bile bu köhne sistemi tümüyle değiştirme yerine hâlâ orasını burasını yamalayarak ayakta tutmaya çalışıyoruz. Neden mi?

Böylesi daha kolayımıza ve daha işimize geliyor.

Ne MEB, YÖK, ÖSYM ne de rektörler ve okul müdürleri, tabandan yani bilim insanlarından, öğretmenlerden, velilerden, öğrencilerden gelen sese kulak verseler, her şey çok daha kolay olacak ama onlarla muhatap olmamayı bir marifet sanıyorlar.

Oysa “istişare” etmek bizim kültürümüzün en temel özelliklerinden biri. En temel konularda bile başkalarında fikir almayı, atılacak adımın onları nasıl etkileyeceği ve en önemlisi de dünden bugüne yapılanlar ve projenin sürdürülebilirliği hep önceliğimiz olmuştur…

Haberin Devamı

Eğitimde taşları yerli yerine oturtur ve ikinci yüzyılın gereklerine uygun yeni bir bakış açısı oluşturabilirsek, bu diğer tüm alanlarda da etkili olacaktır.

Ne olur artık şunu anlayalım: Sorun bizlerde değil, sistemde.

Onu değiştirmek de hepimizin görevi.

Sistemin köleleri olmayalım, sistemler bize hizmet etmeli!

Bu o kadar zor mu?

Kesinlikle hayır ama bunun için ortak irade ve kararlılık gerekiyor.

Bu noktaya gelmek için daha kaç nesil harcamamız gerekiyor?

Kurtarıcıyı çok uzaklarda aramayalım. Kurtarıcı, siz, biz, hepimiziz.

Aksini söyleyen de yok gereğini yerine getiren de. En önemli sorunumuz da zaten bu!..

Özetin özeti: İstediğimizde başarıyoruz. O halde çocuklarımızın ve ülkemizin geleceği için daha iyi bir eğitim isteyelim…