Hafta sonu hızlı bir Bayburt, Erzurum turu yaptım.
Her iki kentimiz de müthiş değişmiş.
Son 6 ayda en az 20 kent gezdim. En şaşırtanı Bayburt oldu.
Üniversiteye bayıldım.
Daha 10 yaşında bile değil ama doluluk oranı yüzde 85!
Müthiş bir kampüs inşa ediliyor.
Aynı tempoyla yola devam edilir ve inşaata gösterilen özen bilime de gösterilirse, fazla değil, 10 yıl içerisinde, bölgenin en güçlü üniversitelerinden biri haline gelebilir.
Bu süreçte en büyük desteği hemşerileri Naci Ağbal’dan almışlar.
Bunu her fırsatta dile getiriyorlar. Darısı diğer bakanların, diğer milletvekillerinin başına.
Kentlerine böylesi sihirli dokunuşlarda bulunan milletvekillerini ayakta alkışlamak gerek...
Bayburt gibi kıyıda köşede unutulan bir kentimiz bile eğer böylesine şaha kalkıyorsa, diğer kentlerimizin uçması gerekir...
Bölge turuna birkaç hafta sonra yeniden devam edeceğiz. İşte o zaman Bayburt’u daha yakından tanıyıp, daha farklı boyutlarıyla size anlatacağız.
Erzurum üzerinden ulaşım zordu. Bu kez Trabzon üzerinden deneyeceğiz.
Özellikle Kop Dağı’nı aşmak hiç kolay olmadı. Tünel çalışması durmamalıydı!..
Tarih fışkırıyor
Erzurum’daki tarihi dönüşüm tüm hızıyla devam ediyor.
Tarihi eserler tümüyle ortaya çıkmış...
En az 50 yeni üniversitenin kurulmasına öncülük eden Atatürk Üniversitesi ise 60 yılı geride bırakmanın gururunu yaşıyor.
Kent, tarihi dokunun gün yüzüne çıkması ve üniversiteli gençlerin yarattığı farkındalıkla, kimliğini kaybetmeden modernleşme basamaklarını bir bir çıkıyor.
Erzurum’a gidip de mutlaka ziyaret edilecek yerlerin en başında bağımsızlık destanı yazan Aziziye Tabyaları, şehitlikler, Palandöken, eski Erzurum evleri, ülkemizde bir başka yerde benzeri olmayan Atlama Kulesi, Çifte Minareli Medrese, Ulu Cami, Yakutiye Medresesi, Üç Kümbetler, restorasyonu halen devam eden kale, saat kulesi, cağ kebabı ve kadayıf dolmacılar geliyor...
Ve elbette Kongre Binası. Ama nedense kongre binası Sivas’taki ilgi ve değeri görmüyor. Oysa Cumhuriyet’in temellerinin atıldığı birkaç kentten biri olma onurunu yaşıyorlar!..
Dikkatimi en çok çeken ise hemen her sokaktaki şırıl şırıl akan çeşmeleriydi.
İstanbul’da akanı yok, orada ise akmayanı yok gibiydi!
Kar duası!
Erzurum, Palandöken’le, kış turizminin en önemli merkezlerinden biri haline gelmiş.
Otel sayısı bir hayli artmış. Belediye tesisleriyle de halka açılmış.
Başka ülkelerde benzerlerini görüp gıpta ettiğimiz oteller, restoranlar, dağ evleri, kayak pistleri, seyir tepeleri ve kuleleri yapılmış.
Sezon için her şey hazır ama kar olmayınca, müşteri de yok ancak yılbaşı ve yarıyıl tatili için şimdiden hemen her yer dolmuş...
En güzel doğaya sahip olmak ve tesislerin en güzelini yapmak da bazen yeterli olmuyor.
İşletmecilik ve yasaklar yabancı turisti adeta kaçırmış!
İçeceğimden değil ama kayak merkezlerinin olmazsa olmazı olan sıcak şarap soracak oldum, sen kafayı mı yedin diyeceklerdi neredeyse!
Karda kışta salebe dayanamam, tamam milli içeceğimiz, salep içelim diyecek oldum, hazır salep dediler, vazgeçtim...
Bir zamanlar Rus turistten geçilmiyormuş, şimdi hiç yokmuş.
Cağ kebabını ise ne siz sorun ne de ben anlatayım...
Atlama Kulesi
2011’de Erzurum’un ev sahipliğinde gerçekleşen 25’inci Dünya Üniversiteler Kış Oyunları için yapılan atlama kuleleri muhteşem bir tesis. Ama neredeyse terk edilmiş kent görünümünde. Kule, restoran da olmasa gidip geleni yok.
Atlayan kayakçı sayısı ise yok denecek kadar az.
Ali Oto başkanlığındaki Kayak Federasyonu’nun yeni yönetimi, eskilerin rehavetini unutturmak için geceli gündüzlük çalışmak zorunda.
Ve bu konuda hiç olmadığı kadar bir heyecan ve gayret var. Eminiz ki arkası gelecektir...
Özetin özeti: Ülkemizin her köşesi bir cennet ve her şeyin çok daha iyisi olabilir...