Çok değil 10 yıl kadar önce, tıp fakültelerinin kontenjanı 5 bine çıkartıldığında kıyamet kopmuştu. Doktor enflasyonunun başlayacağı iddia edilmişti. Diğer meslekler için de, özellikle de mimar ve mühendisler için durum farklı değildi.
Gelinen nokta şu: İşsizlik sıralamasının en tepesinde üniversite mezunları geliyor...
YÖK dün yeni kontenjanları açıkladı. Rakamlar enteresan. Tıp kontenjanı 15 bin, Hukuk da 16 bin!
Tıp ve hukuk, diğer bölümler gibi fire vermiyor! Yani 10 yıl sonra, fazladan 200 bine yakın daha doktor ve hukukçumuz olacak!
Eğitim fakültelerinin kontenjanı azaltıldı deniliyor ama yine 50 bine yakın öğrenci alınacak. Artmadan gitse bile 10 yıl sonra en az, fazladan 400 bin öğretmenimiz daha olacak. Hali hazırda bekleyen 700 bin civarındaki öğretmeni de dikkate alırsak, en az bir milyon öğretmeniz atama bekleyecek. Peki, 10 yıl içinde toplam kaç öğretmen alınır? 300 bini geçmez!..
Ortalık, işsiz mimar ve mühendisten geçilmiyor. Hem de her alanda en 20 yıl yetecek kadar mimar ve mühendisimiz var!
Peki, mimar ve mühendislik fakültelerinin kontenjanı kaç? 80 bin! 10 yıl sonraki tabloyu düşünmek bile istemiyorum!
Kontenjanlar?
Gelin bu yılki kontenjanlar genel bir göz atalım:
Devlet üniversitelerine 288 bin 821 ön lisans, 344 bin 368 lisans, 25 bin 509 özel yetenek olmak üzere toplam 658 bin 698 kontenjan ayrıldı.
Vakıf yükseköğretim kurumlarına 74 bin 735 ön lisans, 81 bin 506 lisans, 3 bin 843 özel yetenek olmak üzere toplam 160 bin 84, KKTC ve diğer yurt dışı üniversitelerine 3 bin 985 ön lisans, 11 bin 246 lisans, bin 53 özel yetenek olmak üzere toplam 16 bin 284 kontenjan verildi.
Buna göre, ön lisansta 367 bin 541, lisansta 437 bin 120, özel yetenekte 30 bin 405 olmak üzere örgün öğretim programları için toplam 835 bin 66 kontenjan belirlendi.
Açık öğretim fakültelerine ise bu yıl 137 bin 975 ön lisans, 34 bin 150 lisans olmak üzere toplam 172 bin 125 kontenjan ayrıldı.
Planlama var mı?
Ülkemizin dört bir yanının üniversitelerle donatılması iyi mi oldu, kötü mü?
Cevabı, olaya nereden baktığınıza göre değişir.
Eğer, üniversiteleri bir iş ve ticaret kapısı olarak görür, gittiği yöreye ekonomik hareketlilik getirsin diye bakarsanız, doğru bir proje. Yok eğer, üniversiteleri bir bilim merkezi olarak görüyorsanız, açılan üniversitelerin üçte ikisi bu yeterliliğe haiz değil diyebilirsiniz!..
İşte bu noktada, “Üniversitenin görevi ne?” sorusu akla geliyor. Genel cevap şu yönde:
Bilimsel üretim, kalifiye eleman yetiştirme ve bulunduğu bölgeyi kalkındırma!
Bu çerçeveden bakıldığında bırakın bu üç niteliği, tekini bile yerine getiremeyen üniversite sayımız çok fazla.
“Daha çok yeniler, zaman gerek” diyenler, mutlaka çıkacaktır. Ama tam tersi de olabilir. Yani mevcutlardan pek çoğunun kapısına kilit vurmak zorunda kalabiliriz. Çünkü yüzlerce programı tek öğrenci daha tercih etmiyor ve binlercesinin kontenjanı dolmuyor. 100 öğrenciyle öğretime başlayan pek çok bölüm, kopmalar nedeniyle aldığı öğrencinin yarısı kadarını bile mezun vermiyor. Yani, eğitimin genelinde olduğu gibi yükseköğretimde de çok ciddi sıkıntılar var. Bunun en başında da insan gücü planlaması geliyor!
Gel de ağlama!
Bazen tıkanıp kalıyoruz. Olaylara ya biz şaşı bakıyoruz ya da Ankara.
Yukarıdaki tablo çok netken, YÖK ve ÖSYM’nin ortak açıklamasına bakın:
“Kontenjan planlamasında ülke ihtiyaçlarını gözeten, istihdam imkânlarına dikkat eden, kaliteyi önceleyen, kamu kurumlarının ve özel sektörün görüşüne yer veren ve her yıl gelişen daha rasyonel bir planlamaya önem verildi. Bu süreç ve kararlılık devam edecek!”
Özetin özeti: Eğitim şart ama nasıl bir eğitim sorusunu sormanın zamanı geldi de geçiyor!