İran İslam Devrimi'nin ilk Cumhurbaşkanı Benisadr'a göre İran halkı özgürlük istiyor
Ebulhasan Benisadr, bir Şah karşıtı olarak 1963 yılında Fransa'ya sığındı. 1978 yılında Irak'tan Fransa'ya gelen Ayetullah Humeyni ile Şah'a karşı ittifak yaptı ve 1979'da onunla birlikte İran'a döndü. 28 Ocak 1980'de İran Cumhurbaşkanı seçildi. İslamcı din adamlarının muhalefeti ile karşılaştı ve Humeyni'nin desteğini yitirdi. Haziran 1981'de parlamento tarafından görevden alındı. Cumhurbaşkanlığından azli, Humeyni tarafından onaylanan Beni Sadr, tekrar Fransa'ya sığındı. Halen bu ülkede ve yoğun güvenlik önlemleri altında yaşayan Beni Sadr, bir İslam bilgini ve tefsir uzmanı. "Kuran ve İnsan Hakları" ve "Kuran ve İktidar" başlıklı, 5 dile çevrilmiş iki kitabı var. Arkadaşımız Mine G. Kırıkkanat, Benisadr ile Fransa'da konuştu.
*
Son seçimler İran halkının taleplerini karşılayabilecek bir parlamento çıkardı mı?
Son seçimlerde halk, "kötü ile berbat" arasında sıkıştı; berbat yerine kötüyü tercih etti. Ama sonuç hem berbat, hem de kötü. Aldığım haberlere göre, İran'ın güneyinde kullanılan oy pusulaları büyük ölçüde hileli. Seçmen, oy pusulalarındaki isimlerden bildiklerinin karşılığına evet mührünü basmış, tanımadıklarını boş bırakmış. Muhafazakarlar, o boşlukları kendileri doldurmuşlar.
Tahran'da Rafsancani de benzer bir yöntemle seçtirildi. İran halkı, tek kelimeyle özetlenecek olursa, özgürlük istiyor. Ancak bu sistemde, istediği özgürlükleri elde etmesi olanaksız. Dolayısıyla rejime muhalefetini göstermekten başka bir şey yapamıyor. Bu tıkanıklığın mutlaka çözülmesi gerek.
* O zaman bu seçimler hiç bir işe yaramayacak...
Doğru. Ben seçimlerde İran halkının sandıkları boykot etmesini önerdim. Fakat yaptığım çağrı, gerek İran'da, gerekse mollalar rejimiyle arasını açmak istemeyen yaşadığım Fransa dahil Batılı ülkelerde sansürlendi.
Milletvekili adaylarının Devrim Muhafaza Konseyi tarafından onaylandığı ve adayların çoğunun halkça tanınmadığı bu seçimlerde önemli olan, onu ya da bunu seçmek değil, mollalar diktatörlüğünün halk tarafından deddedildiğini ulusal ölçekte kanıtlamaktı.
Bunun da en iyi yöntemi, sandık başına gitmek yerine Şah'a karşı yapıldığı gibi sokaklara dökülmek ve rejimin halk nezdinde artık meşru olmadığını gösterecek gösteriler yapmaktı. Bir çeşit genel grev biçimine bürünecek bu boykot, bugün karşı oy kullananların oranında gerçekleştirilseydi, rejim dayanamazdı.
Oysa şimdi, öyle ya da böyle biçimde, hile yaparak, reformcu diye seçilmişlerin arasına muhafazakarları karıştırarak, mollalar yine yetkileri elde tutmayı başardı.
* İran'ın geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Mollalar rejimi tükendi. Gerek İran halkı, gerekse tüm dünya bunun farkında. Hatemi "ikinci Benisadr" olarak sunuluyor. Oysa ben bunu reddediyorum. Çünkü aramızda müthiş bir fark var. Ben İran halkının tarihte ilk kez kullandığı özgür oylarla, serbest seçimle cumhurbaşkanı seçildim. Ve mollalar diktatörlüğüne muhalefet ettim, direndim.
Peki Hatemi ne yapabilir? Bu rejim dahilinde eğer reform yapmak mümkünse, bu rejimin devamı anlamına gelir. Hatemi, rejimin sürekliliğine hizmet eder. Eğer mümkün değilse, halk bu rejimi yıkmak ve demokrasi istemek durumundadır.
İran basınında çıkan
seçim sonrası yorumlara baktığımızda ne görüyoruz? Halkın mollalar rejimine muhalefet oyu kullandığı, ancak "yüzeysel" reformlara da muhalif olduğu, derinlemesine değişim istediği yazılıyor. Oysa bu reformların yapılması, rejimin doğası gereği imkansız.
Tüm
devlet yetkileri, "rehber" Hamaney'in elinde. Hamaney, iktidarsız devlet yetkilisi. Halkın seçtiği Hatemi ise, bu durumu değiştirmeye hiç bir yetkisi olmayan bir iktidar. İran'da yapılması gereken reform, devleti devlet olmaktan alıkoyan Hamaney'i tüm yetkileriyle birlikte göndermek. Şu anda Hamaney devlet demek. Hatta devletten fazla... "Allah" demek. Dolayısıyla Hamaney olduğu sürece, parlamento, seçimler, Hatemi'nin hiç önemi yok.
* Sizce İran'da bir karşı devrim olacak mı?
Karşı devrime gerek yok! Halk, bu devrimi böyle bir diktatörlük kurulsun diye yapmadı. Demokrasi, özgürlük istediği için yaptı. Biz ilk anayasayı hazırladığımızda, şu anda Hamaney'in işgal ettiği "rehber" statüsüne hiç bir yetki verilmemişti. Rehber denilen ruhani lider, "gözlemci"ydi. Oysa sonradan Anayasa değiştirildi ve tüm yetkiler bu rehberde toplandı.
Şimdi Hatemi, anayasanın yeniden gözden geçirilebileceğini söylüyor. Ama Hamaney bırakmaz. Seçimlerde gördünüz. Şimdiden kan dökülüyor. Ama eğer halk, kitlesel olarak, barışçı yöntemlerle muhalefeti sürdürürse, sanırım üstesinden gelinir.
* Dünyada, sizin gibi siyasal sığınmacı olarak yabancı ülkelerde yaşayan kaç İranlı var?
Yaklaşık üç milyon. İran'dan ayrılırken Humeyni'ye: "Ben kalmak üzere gidiyorum, ama siz gitmek üzere kalıyorsunuz!" demiştim. Bir gün İran'a döneceğime eminim. Ama onlar, gitmiş olacak.
Humeyni takiye yaptı
Samimiyetine inanmıştık. Dini lider sözünü tutar sanıyorduk. Oysa o, "Paris'te söylediklerim, Paris'te kaldı. Bizi bağlamaz. Dün ve bugünün gerekleri farklı" dedi.
* Siz bu devrimin simge isimlerinden, mimarlarından biriydiniz. İslami bir demokrasi kurmak için yola çıktınız. Bugünün koşulları altında, buna hala inanıyor musunuz?
Bizim kolkola girdiğimiz İslam bu değildi. İslam kavramında iki söylem var. Birincisi "iktidar", ikincisi "özgürlük" söylemi. İran Devrimi sırasında Fransız düşünürü Michel Foucault da bana aynı şeyi sormuştu. Ben de kendisine, İran halkının İslam'da "özgürlük" söylemini bulduğunu belirttim.
İran halkı, benim İslam hakkındaki bir saptamam olan bu "özgürlük söylemi" sayesinde, Şah'a karşı tüm muhalif grupları bir araya getirerek, tek vücut halinde hareket edebildi.
Ayetullah Humeyni, Fransa'ya sığındığında, kendisini görmeye gittim ve ona tüm dünyanın merak ettiği 19 soru sordum. Bu sorulardan üçü, başta kendisi, mollaların yeni düzende üstlenmeyi öngördükleri sorumluluklar, dini faşizm tehlikesi üzerineydi.
Humeyni'ye, "İsterseniz burada bizim uzun süre kaldığımız gibi sığınmacı olarak yaşar, isterseniz İran'a muzaffer olarak dönebilirsiniz, seçmek sizin elinizde... İran halkı ve tüm dünya, bir diktatörlüğü başka bir diktatörlükle değiştirdiğinizi anladığı zaman, tecrit olursunuz. Ama İslam'ı insanlığın manevi bilgi ihtiyacına yanıt ve özgürlük, bağımsızlık söylemi olarak düşünürseniz, vatana kahraman olarak dönersiniz," dedim.
Biliyorsunuz o sıralar, mollalardan "özgürlük imamları" diye söz ediliyordu. Humeyni, söz konusu üç soruyu yanıtlarken, kendisine kahraman olarak dönmesini sağlayan söylemi tercih etti. Biz de 19 sorunun yanıtlarını, bir manifesto halinde hazırlayarak dünya basınına dağıttık.
Ben de inanmıştım samimiyetine... Hepimiz inanmıştık. Dini liderdi, sözünü tutar sanıyorduk. Ama ilk kez kadınların "çarşaf giyme zorunluluğu"ndan söz ettiğinde, kadınlar sokaklara döküldüler. Ben de kendisini görmeye gittim ve Paris'te "özgürlük"ten yana olduğunu hatırlattım. Bana döndü: "Paris'te söylediklerim, Paris'te kaldı. Bizi bağlamaz. Dün ve bugünün gerekleri farklı," dedi.
* Yaki, takiye mi yapıyormuş?
Evet! Ben de kendisine, "Sizi dini lider sanıyordum, meğer Makyavel'mişsiniz" deyip çıktım.
* Anladığım kadarıyla, eğer Humeyni takiye yapmasaydı, "özgürlük" söylemine samimiyetle sarılmış olsaydı, İran devrimi aynı zamanda İslam'da da reformu öngörüyordu...
Reform değil, İslam'da yenilik yapılmış olacaktı. Söylemi yenilenecek ve bu yenilik, İran halkının İslam dünyasına büyük bir armağanı olacaktı.
* Bugün hala, İslam'ın bir özgürlük söylemi olabileceğine inanıyor musunuz?
Teoride evet, pratikte hayır. Halen İslam, tüm dünyada bir iktidar söylemi olarak kullanılıyor. Ancak ben, İslam'ın özünde bir özgürlük söylemi olduğuna inanıyorum. Dinin aslı, kaynağı ve varlık nedeni, manevi düşünce boyutudur. İslam, bugün Hristiyanlığı da içine alan ve Batı uygarlığı dahil tüm dünyanın düştüğü bir yanlışın sıkıntılarını çekmektedir. Bu yanlış "iktidar" kavramının "mutlak değer" haline gelmesidir. Oysa başta İslam tüm dinlerin görevi insanoğlunu, iktidarın mutlak değer haline geldiği bu kıskaçtan kurtarmak ve beyinsel özgürlüğe kavuşturmaktır.
'Halkın Mücahitleri' önemsiz bir azınlık
* Halkın Mücahitleri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ayatullah Humeyni, sistemi kendi elinde topladığı yetkilerle kilitlemek üzere harekete geçtiğinde, bir demokratik devrim direniş konseyi kurduk. Halkın Mücahitleri lideri Racavi, bu konseyin içinde yer aldı. Ancak, Racavi ve yandaşları, İran - Irak savaşında, Bağdat'a gitmeyi tercih etti. Yani, mollalar rejimine karşı mücadelede, düşmanla işbirliği yaptı.
Racavi ve yandaşları sonradan iyice tuhaflaştılar. "Tüm yetkilerin tek elde toplanması doğru, ancak bu yetkilerin verildiği el yanlış" diye ortaya çıktılar. Yani Racavi, "İran'ın rehberi Humeyni değil, ben olmalıydım" demeye başladı. Irak'la işbirliği yaptıktan sonra, tüm ağırlığını yitirdi. Artık dünyada da destek ve muhatap bulamıyorlar.
* Halkın Mücahitleri toplam kaç kişi?
İki bin dolaylarında. Zaman zaman Irak'takiler buraya geliyor, buradakiler Irak'a gidiyor. Hepsi aynı adamlar. Önemsiz bir azınlık. Batılı ülkeler ve son olarak ABD, örgütü "terörist" olarak sınıfladı bir süre önce.