11.12.2018 - 18:13 | Son Güncellenme:
AA
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Fransa'daki gösterilerle ilgili, "Her ne olursa olsun vandalizmle demokrasi bir arada yaşamaz. Biz vandalizme de karşıyız, göstericilere karşı aşırı güç kullanılmasına da karşıyız." dedi.
Çelik, Türkiye Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında, parti genel merkezinde gerçekleştirilen AK Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısı devam ederken düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.
Rize Emniyet Müdürü Altuğ Verdi'nin silahlı saldırıda şehit olmasıyla ilgili açıklamalarda bulunan Çelik, "Sayın Cumhurbaşkanımız, genel merkezimize geldiğinde konudan haberdardı. MKYK toplantısının başlarında konuyu yakından takip ettiler. Maalesef acı haberi aldık, şehit oldu. Tüm milletimize, emniyet camiamıza, güvenlik güçlerimize, başta eşi olmak üzere ailesine başsağlığı dileklerimizi, taziyelerimizi arz ediyoruz. Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun." diye konuştu.
Çelik, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun ayrıntılı şekilde Cumhurbaşkanı Erdoğan'a bilgi verdiğini kaydederek, "Bakan yardımcısı ve Emniyet Genel Müdürü olay yerine gidiyorlardı. Netice itibarıyla söz konusu olayı gerçekleştiren kişi yakalandı, gözaltında. O şahsın sorgusuyla birtakım ayrıntılar ortaya çıkacaktır." ifadesini kullandı.
MKYK toplantısında iç ve dış gelişmelerin ele alındığını anlatan Çelik, toplantının başında Erdoğan'ın ayrıntılı şekilde yerel seçimlere dönük değerlendirme yaptığını, teşkilatların hazırlıklarının gözden geçirilmesiyle ilgili uyarılarda bulunduğunu, ileriki aylarda yapılması gerekenlerle ilgili çeşitli konulara da değindiğini aktardı.
Çelik, Medya Tanıtım Başkanlığının da çeşitli hazırlıklarla ilgili bir sunum gerçekleştirdiğini dile getirdi.
"TABİİ AĞIR BİR SALDIRI BU"
Açıklamaları sonrasında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Çelik, "Rize Emniyet Müdürü Altuğ Verdi'nin cenaze törenine ilişkin netleşen bir bilgi var mı? Sayın Cumhurbaşkanı katılacak mı? İki yaralı emniyet görevlisine ilişkinson durumları ne aşamada?" sorusu üzerine şunları söyledi:
"Sayın Cumhurbaşkanımız şehadet haberini alınca ailesiyle görüştü. Orada bir planlama yapılıyor. Bununla bizzat hükümet ilgilenecek. Ayrıntılar konusunda şu anda fazla verebileceğim bir şey yok. Diğer iki yaralı, kahraman emniyet mensubumuzun ameliyatta olduğu, 'durumlarının nispeten iyi olduğu' şeklinde bir haber geldi ama tabii ağır bir saldırı bu. Kendilerinin inşallah hayırlı haberlerini bekliyoruz. Cenazeye katılım ve diğer konularda tabii ki kahraman, şehit emniyet müdürümüzü gerek hükümet gerek parti olarak son yolculuğunda yalnız bırakmayacağız ama katılım ne şekilde olacaktır, onun detaylarını daha sonra netleştiğinde paylaşırız."
"SİYASİLERİN, MEDYA MENSUPLARININ TAHRİK EDEN ROL İÇERİSİNDE OLMASI MANİDAR"
Çelik, "Dün akşam FOX TV Ana Haber bülteninde Fransa'da yapılan sarı yelekliler eylemleri hatırlatıldı ardından haber sunucusu tarafından 'Türkiye'de böyle bir eylem olursa nasıl yankı bulur', bunun yorumu yapıldı. 'Sokağa çıkın' çağrısı olarak değerlendirildi. Sizin yorumunuz ne olur?" şeklindeki soruya "Bu meselelerde her zaman dikkat çektiğimiz şey şu, toplumsal taleple vandallığı birbirinden ayırmak lazım." yanıtını verdi.
"Eski CHP yöneticisinin ve bu bahsettiğiniz sunucunun bu kadar sorumsuz şekilde bir paylaşımda bulunması son derece dikkati çekicidir." diyen Çelik, sözlerine şöyle devam etti:
"Nihayetinde bu kadar yer yakılıyor, yıkılıyor, günlerdir süren eylemlerde bu kadar insan zarara uğruyor ve artık bu demokrasi konusunda benzer konularda çok öne çıkan bazı aktörler bile bunun artık bir vandalizme dönüştüğünü, Fransa'da hükümetin, cumhuriyetin tehdit edildiğini değerlendirirken bu şahısların bu şekilde aslında teskin edici rol oynaması gereken siyasilerin ya da medya mensuplarının tam tersi tahrik eden rol içerisinde olması manidar. Acaba bunlar kendi partilerinin, televizyon kanallarının, basın yayın kuruluşlarının benzer bir vandalizmle karşı karşıya kalmasını mı istiyorlar? Başkaları üzerinden bunları çok rahat konuşuyorlar, sokağa çok kolay çağrı yapıyorlar ama unutmamak gerekir ki ortada toplumsal talep değil bir vandalizm söz konusu."
Çelik, her ne olursa olsun vandalizmle demokrasinin bir arada yaşayamacağının altını çizerek, "Biz vandalizme de karşıyız aşırı güç kullanılmasına da karşıyız bu göstericilere karşı ama ortada çok karmaşık bir durum var. Bunu böyle saf, masum bir toplumsal talep gibi görmemek lazım. Şahısların temsilcileri olan şahıs, 'başbakan gitsin, onun yerine emekli bir genelkurmay başkanı gelsin' gibisinden bir çağrıda bulundu. Bu çağrıları, masum çağrılar olarak görmüyoruz, vandalizme ve barbarlığa dönük davetler olarak görüyoruz, güçlü bir şekilde kınıyoruz."
"CUMHURİYET TARİHİNDE EN VASIFSIZ VE İÇERİKSİZ KONUŞMA"
"Meclis Genel Kuruluna gönderilen torba teklifinin 48. maddesinde özellikle cumhurbaşkanı, bütçenin vergi gelirinden dilediği partinin belediyesine dilediği kadar para aktarabilecek. Bu düzenleme tepkilere yol açtı, ne dersiniz?" sorusu üzerine Çelik, şunları kaydetti:
"Bu yeni bir uygulama değil eski uygulamanın devamı niteliğinde fakat Anayasa Mahkemesi bunun bütçe kanununda olmaması gerektiğine, bunun ayrı bir kanunda düzenlenmesi gerektiğine dair görüş bildirmiştir. Dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçildikten sonra bu yapılıyor. Daha önce Maliye Bakanına ait olan bu yetki, yeni sistemin doğası icabı Sayın Cumhurbaşkanına veriliyor."
Çelik, bu bütçenin sadece yatırım olarak kullanıldığına dikkati çekerek, dolayısıyla çeşitli illerin ihtiyaçlarına göre çeşitli illerdeki yatırım taleplerinin yerine getirilmesine dönük olarak kullanılan bir bütçe olduğunu bildirdi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun dün Meclisteki bütçe konuşmasında, "Bu bütçe darbe bütçesidir." ifadesine ilişkin cevabının sorulmasına Çelik, şunları söyledi:
"Kılıçdaroğlu'nun bütçe konuşması, bir ülkenin meselelerine nasıl vakıf olunmaz, Türkiye'nin ikinci partisine olmasına rağmen ülke meselelerinden nasıl uzak bir yaklaşım, nasıl bir siyasal zihniyet içerisinde olunur, bunun ibretlik bir örneği. Baktığınızda tamamen ne rakamlar açısından ne argümanlar açısından ne de pozisyonlar açısından haklı bir yere oturmayan bir konuşma.
Ben bunu Türkiye'yi yönetmek gibi bir iddiası ve arayışı olmayan bir genel başkanının herhangi bir iddia ya da kendisinin alınmasının mümkün olmadığı bir genel başkanının konuşması olarak değerlendiriyorum. Geçmişten bugüne baktığımızda bütçe konuşmaları, Meclisin en ilgi çeken konuşmalarıdır fakat şimdiye kadar Cumhuriyet tarihinde en vasıfsız ve içeriksiz konuşma maalesef Sayın Kılıçdaroğlu tarafından gerçekleştirilmiştir."
"TÜRKİYE NE ÇEKMİŞSE BU ZİHNİYETTEN ÇEKMİŞTİR"
Çelik, "FETÖ'nün yaptığı hain saldırıdan bahsederken darbe girişimi diye bahsediyorlar. Fakat 20 Temmuz'da yüce Meclisin demokratik prensipler, demokratik kurallar içinde aldığı bir karara 'darbe' diyorlar. Ortada seçilmiş hükümet var, darbe girişimini atlatmış. Bombalanmış bir meclis, darbeye karşı kahramanca durmuş. Arkasından olağan uygulamalar içerisinde Meclisin kuralları, mekanizması işletilerek alınmış bir karara sürekli olarak 'darbe' diyorlar. İşte bu, bizim öteden beri, Cumhuriyet tarihi boyunca mücadele ettiğimiz zihniyet. Seçilmişin yaptığını darbe olarak gören ama herhangi bir şekilde ortaya yargısal ya da askeri vesayet çıktığı zaman bunu Cumhuriyeti korumak ve kollamak olarak adlandıran bir zihniyet. Türkiye ne çekmişse bu zihniyetten çekmiştir." dedi.
DEMOKRATİK BİR DURUŞLA NİTELENDİREMEZ
20 Temmuz 2016'da Meclisin aldığı kararı "darbe" olarak nitelendiren birisinin demokratik bir zihniyetle tanımlanamayacağını, demokratik bir duruşla nitelendirilemeyeceğinin altını çizen Çelik, bunun FETÖ tarafından başlatıldığını, CHP ile devam ettirildiğini, başka gruplar tarafından da başka argümanlarla ortaya konulduğunu dile getirdi.
15 Temmuz'daki darbe girişimini hafifletmek, onun yerine meşru hükümeti suçlamak şeklinde bir yaklaşımın devam ettiğini kaydeden Çelik, bunun vesayetçi bir zihniyet birliğine işaret ettiğini söyledi.
"SİVİL SİYASETTEN YANA OLACAKSINIZ"
CHP'nin tezlerini vatandaşa anlatmasını isteyen Çelik, haklıysa CHP'nin tezlerine bir desteğin ortaya çıkacağını dile getirdi.
Ömer Çelik şöyle devam etti:
"Bunun yerine sürekli olarak sizin siyaseten mahkum edildiğiniz, sandığa gömüldüğünüz, Türkiye'nin geçmişte bıraktığını düşündüğü birtakım kabuslardan yana tavır almanız, maalesef demokratik zihniyetle ne kadar derin bir problemleri olduğunu gösteriyor. Her kim ki 15 Temmuz'dakine 'darbe girişimi' dedikten sonra 20 Temmuz'a 'darbe' diyorsa esasında 15 Temmuz'daki darbe girişimiyle ideolojik akrabalıktan kurtulamıyor demektir. Öteden beri askeri, yargı vesayetinden yana olmuş bir zihniyet bir türlü bunu içine sindiremiyor. Bir şeye karar vereceksiniz, demokratik mekanizmalar içerisinde siyaset yapıyorsanız, mutlak suretle sivil siyasetten yana olacaksınız, bunun aması, yanisi, meselası olmaz. Mutlak suretle seçilmiş hükümetten yana olacaksınız."
CHP'nin ilk günden itibaren zoraki olarak Yenikapı ruhuna katıldığını, ondan süratle ayrıldığını, sonra da tamamen Yenikapı ruhunun karşısında siyaset yapan bir mekanizmaya dönüştüğünü belirten Çelik, "Ürkütücü olan şudur: Ne zaman bir vesayet ortaya çıksa, ne zaman bir vesayet mekanizması söz konusu olsa bunun en büyük hamisi olarak CHP enerjisini buraya seferber etmeye, akıtmaya devam ediyor." dedi.
"SÜREKLİ GRİ ALANDA GEZMEYE ÇALIŞAN BİR SİYASET ANLAYIŞI"
CHP'nin, Türkiye'nin önünü açacak demokratik bir yaklaşım getirmek, sivil siyaseti tahkim etmek, desteklemek konusunda sürekli olarak direnç gösterdiğini ifade eden Çelik, bunun çok bir büyük problem olduğunu söyledi.
Türkiye'nin muhalefetine yazık olduğunu dile getiren Çelik, "Sürekli maddi hatalar yapan bir genel başkan, demokrasiyle antidemokratik uygulamalar arasında sürekli gri alanda gezmeye çalışan, sürekli flu koridorlarda gezmeye çalışan bir siyaset anlayışı. Bu maalesef Türkiye için sorun olmaya devam ediyor." yorumunu yaptı.
ERDOĞAN-BAHÇELİ GÖRÜŞMESİ YARIN
Türkiye Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile ne zaman görüşeceğine dair bir soru üzerine Çelik, "Sayın Cumhurbaşkanımızla Bahçeli arasında son derece açık diyalog kanalları var. İstedikleri takdirde, her iki taraftan birinin isteğiyle programların uygunluğuna göre bir araya gelebiliyorlar. Yarın da saat 16.00'da bir araya gelecekler." bilgisini verdi.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki ile MHP Genel Başkan Yardımcısı Sadir Durmaz'ın teknik görüşmeleri sürdürdüğünü bildiren Çelik, şunları söyledi:
"Bu iki değerli arkadaşımız, genel başkanlara vardıkları sonuçları bildiriyorlar. Yapılan müzakereler neticesinde gelinen noktada tekrar bilgi verdiler. Bu bilgiler çerçevesinde, başka konular da vardır kuşkusuz, ülke gündemini, dış politikayı ilgilendiren, bu çerçevede yarın 16.00'da bu görüşme gerçekleşecek. Bir mutabakat arayışı söz konusudur. Bu mutabakat arayışının esası Cumhur İttifakı'nın önümüzdeki yerel seçimlerden en güçlü şekilde çıkmasıdır. Dolayısıyla bununla ilgili olarak her iki değerli arkadaşımız, teknik düzeyde neler yapılabilir, bunları görüşüyorlar. Tabii ki siyasi kararlar, sayın Cumhurbaşkanımızla sayın Bahçeli arasında verilecektir."
MHP ve AK Parti'nin iş birliği yapacağı illerin sorulması üzerine Çelik, "Somut olarak şu aşamada size bir şey söyleyebilecek durumda değilim." dedi.
Yarın Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Bahçeli ile bir araya gelerek siyasi değerlendirme yapacaklarını dile getiren Çelik, şunları kaydetti:
"Bu görüşmenin tabii ki arkası da gelecektir. Başka teknik, siyasi görüşmeler de her zaman için söz konusu olacaktır. Mutabakat tam olarak gerçekleşene kadar illerle ilgili somut bir şey söyleyebilecek durumda değilim. Ama Cumhur İttifakı'nın her yerde güçlü bir şekilde başarılı olması, birtakım ülkemize zarar veren siyasi mekanizmaların, herhangi bir şekilde gücünü artıracak yollara ulaşamamaları ve bu ülkeyi geriye götürmüş, bu ülkenin gelişmesinin önünü tıkamış, demokratik siyasetle uyum içinde olmayan zihniyet ve ittifakların karşısında Cumhur İttifakı'nın güçlü bir şekilde galip gelmesi için mutabakat arayışları sürüyor. Gayet memnuniyet verici bir şekilde ilerliyor. Gayet verimli bir şekilde ilerliyor. Bundan büyük bir memnuniyet duyduğumuzu, son derece verimli bulduğumuzu söylemek isterim. Somutlaştığı zaman sizlerle paylaşacağım."
MİT BAŞKANI FİDAN'IN ABD'YE ZİYARETİ
Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetine ilişkin, MİT Başkanı Hakan Fidan'ın ABD'li senatörlere bilgi verdiği iddialarına ilişkin sorusu üzerine, Çelik, MİT Başkanı da dahil olmak üzere bütün üst düzey görevlilerin Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bilgisi dahilinde hareket ettiklerini ifade etti. Çelik, şöyle konuştu:
"Bunların çoğu tabii ki genel olarak faaliyetlerinden, seyahatlerinden, temaslarından Sayın Cumhurbaşkanımızın mutlak suretle bilgisi vardır. Bazı detaylar söz konusu olduğunda da ilgili kişiler bu görüşmeleri yaptıktan sonra bu detaylarla ilgili olarak döndüklerinde mutlak suretle Sayın Cumhurbaşkanımıza bilgi verirler. Nitekim bu da bu şekilde gerçekleşmiştir. Sayın Cumhurbaşkanımız genel olarak bu seyahat trafiğinde haberdar olduğu kısmı o gün cuma namazı sonrasında açıkladı. Diğer detayla ilgili kısımdan haberdar olmadığını söyledi."
MİT Başkanı Fidan'ın da döner dönmez yaptığı temaslar, temaslarda ortaya çıkan tablolarla ilgili bilgi aktarımında bulunduğunu ve bunun birçok görevli için geçerli bir rutin olduğunu belirten Çelik, MİT Başkanının TBMM yerine ABD senatosunu tercih ettiği şeklinde haksız bir tablonun ortaya çıkarıldığını söyledi.
Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye'nin bu derece milli bir kurumuna bu şekilde haksızca saldırmak herhangi bir parlamento üyesine veya herhangi bir siyasi partiye kazanç getirmez. Nitekim gittiğinde de herhangi bir ABD senatosunun herhangi bir kuru organına ya da herhangi bir komisyonuna bir sunum yapmamıştır. Bunun altını çiziyorum, herhangi bir komitesine ya da organına resmi bir sunum söz konusu değildir. Bir güvenlik forumunun inisiyatifi çerçevesinde çeşitli komitelere ait birkaç senatörle bir buluşması söz konusudur. Onun dışında da pek çok teması olmuştur, CIA Başkanıyla, diğer bir takım kendi muhataplarıyla... "
AK Parti Sözcüsü Çelik, MİT Başkanı Fidan'ın dün de seyahat dönüşü temaslarıyla ilgili detayları Cumhurbaşkanı Erdoğan'a arz ettiğini dile getirdi.
"İYİ NİYETLİ YAKLAŞIMLAR OLARAK GÖRMÜYORUZ"
Açıklamasında güvenlik meseleleriyle ilgili bir hassasiyeti de paylaşmak istediğini vurgulayan Çelik, "ABD'nin Suriye'nin kuzey doğusunda 35-40 bin kişiyi eğitmesiyle ilgili haberler konusunda büyük bir hassasiyetimiz olduğunu duyurmak isterim. Bunların hiçbirini iyi niyetli yaklaşımlar olarak görmüyoruz." dedi.
Çelik, bu uyarıları uzun zamandır dile getirdiklerinin altını çizerek, daha önce "terör örgütleriyle, DEAŞ'la savaş" bahanesiyle örgütlere tırlarlar dolusu yardımların aktarıldığını ve bunun dar vizyonlu bir bakış açısıyla gerçekleştirildiğini kaydetti.
"Geçmişte aynı hataları Afganistan'da da yaptılar. Bu güvenlik bürokrasisinde çalışanların, Amerikan güvenlik bürokrasisindekilerin bunlardan ders çıkarması gerekir." diyen Çelik, daha önce başka terör örgütleriyle savaşmak için Afganistan'da birtakım terör örgütlerinin desteklendiğine ama bu terör örgütlerinin daha sonra kontrolden çıkarak dünyanın başına bela olduklarına dikkati çekti.
"TERÖR UNSURLARINA YENİ BİR DESTEK OLARAK OKUNUR"
AK Parti Sözcüsü Çelik, yanlış olduğu defalarca ispat edilen yöntemlere bir daha başvurulmamasının gerektiğini aktararak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Orada 35-40 bin kişiyi eğitmekten bahsetmek Türkiye Cumhuriyeti açısından oradaki terör unsurlarına yeni bir destek olarak okunur. Ve şundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, karşısındaki güç ve kuvvet kim olursa olsun milli güvenliğine yönelik bir tehdit olduğu zaman bu tehdidi bertaraf edebilmek için anında harekete geçecektir. Bu konuda güvenlik güçlerimizin hassasiyeti Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatları çerçevesinde çok açıktır.
35-40 bin kişilik bir kuvvetin eğitileceğinin Amerika'daki en üst düzey askeri yetkililer tarafından dile getirilmesi ve burada zaten aylardır terör örgütlerine bu kadar tır dolusu silah gönderilirken Türkiye'nin sınırının dibinde, milli güvenliğini tehdit edecek böyle oluşumları seyretmesini hiç kimse beklememelidir."
Çelik, bu konuyu büyük bir hassasiyetle çok yakından takip ettiklerini vurgulayarak, "Türkiye Cumhuriyeti açısından tehdit görüldüğü anda tehdidin bertaraf edilmesi için harekete geçme konusunda herhangi bir tereddüt yoktur. Cumhurbaşkanımızın talimatları açıktır. Güvenlik güçlerimizin bu konudaki hassasiyeti ortadadır." açıklamasında bulundu.
Bir gazetecinin, TSK'daki başörtüsü serbestisinin iptali istemine ilişkin sorusu üzerine, bu konuyu ayrıntılı şekilde takip ettiklerini söyledi. Laiklik ilkesinin her zaman için özgürleştirici, bir arada yaşama ilkesi olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirten Çelik, laikliğin bir laisizm, bir ideolojik tutum olarak ortaya koyulmasından Türkiye'nin çok acı çektiğini dile getirdi.
Bu durumun hem laiklik prensibinin doğasında olan özgürleştirici bir arada yaşama duygusunu zedeleyici sonuçlar ortaya çıkardığını hem de geçmişte Türkiye'de toplumsal dokuya, bir arada yaşama iradesine ve siyasal özgürlüklere çok büyük zarar verdiğini aktaran Çelik, şöyle konuştu:
"Bu ideolojik yanlışlık, ideolojik fanatizm, bu mücadeleyi takip edenler açısından Türkiye'de geçmişte çeşitli müdahalelerin sebebi olarak kullanılmıştır. Hatta Türkiye'ye acı çektiren, öğrencilerin üniversite kapısında bekletilmesine yol açan birtakım maalesef insanların en temel anayasal hakkı olan eğitim öğretim hakkının engellenmesi olarak kullanılmıştır. Tabii Türkiye'de bu ideolojik fanatizmin geride bırakıldığını, laiklik ilkesinin özgürleştirici bir arada yaşama ilkesi olarak değerlendirilmesi konusunda yaygın bir anlayış olduğunu terakki ediyorduk ama maalesef bu bahsettiğimiz savcının değerlendirmesinde yine Türkiye'nin o eski çektiği acılardaki ideolojik yaklaşımı andıran bir tablo ortaya çıkması üzücü olmuştur. Demek ki henüz zihniyet düzeyinde bu konuda alınması gereken çok yol vardır. Tabi yargı tarafsızlığı ve yargı bağımsızlığıyla yargısal aktivizm arasındaki sınırların net çekilmesi konusunda da mesafe almamız gerekiyor."
Çelik, "Türkiye, bunları geride bırakmıştır diye düşünüyoruz. Eğitim, öğretim hürriyeti garanti altındadır bu temel hak ve hürriyetlerden geriye gidişin hiç bir şekilde söz konusu olmaması gerekir." dedi.
AK Parti tarafından o savcının ortaya koyduğu mütalaanın, maalesef Türkiye'yi de geçmişte bu zararları veren ve bugün de geriye götürmeye çalışan bir anlayışın temsilcisi olarak görüldüğünü dile getiren Çelik, şunları kaydetti:
"Neyse ki karar doğru bir şekilde çıkmıştır. İnsanlar, kendi kişisel tercihleri doğrultusunda kamusal hayatta yer alabilirler. Kişisel tercihleri sadece özel alanla sınırlı değildir. Kıyafet tercihleri, bu özgürleştirici bir ilkedir. Geçmişte bu ülke bundan acı çekti bundan sonra da insanımız niteliklerine göre kadınlarımız, kamuda, sosyal hayatta, ekonomik hayatta daha çok yer bulsunlar, daha çok bulunsunlar diye sürdürdüğümüz mücadeleyi sürdürmeye devam edeceğiz. O bakımdan o zihniyetin hatırlanması bakımından iyi olmamıştır ama sonuç olarak sağlıklı bir karar ortaya çıkmıştır."
"ONUN VAAT OLARAK KOYDUĞU ŞEYİ BİZ ZATEN UYGULUYORUZ"
Çelik, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, "CHP'li belediyelerde asgari ücret net 2200 lira olacak" sözlerinin hatırlatılması üzerine, "Tabii normalde kendisinin ürettiği bir kaynaktan bunu söylemiyor. Merkezi bütçeden aktaracak. Fakat şunun bilinmesini isterim; belediyelerde çalışan taşeron işçilerin belediye şirketlerine geçişleri sürecinde en büyük sorun ve direncin yaşadığı belediyeler CHP'li belediyelerdi. Bu belediyeler de örgütlü sendikalar tarafından da kamuoyu tarafından da çok iyi bilinmektedir." değerlendirmesinde bulundu.
Kılıçdaroğlu'nun bu tip vaatlerin hiç birini hayata geçiremediğini ifade eden Çelik, kamu işçilerinin bu imkanlarının AK Partili belediyelerde Kılıçdaroğlu'nun vadettiğinin çok ötesinde olduğunu gördüklerini söyledi.
Çelik, "Onun vaat olarak koyduğu şeyi biz zaten uyguluyoruz. Sayın Kılıçdaroğlu'ndan bir şey vaat olarak çıkıyor ya da önümüzdeki dönemde hedef olarak çıkıyor fakat bir bakılıyor ki aslında AK Parti bunu çoktan uyguluyor zaten." dedi.
"FAYDALANABİLECEĞİMİZ BİR KONUŞMA BURADA ORTAYA ÇIKMAMIŞTIR"
Çelik, CHP'de "Türkiye'yi şu noktaya niye getiremediniz, bu noktaya niye getiremediniz?" diye bir sürü yalan yanlış rakamlar verildiğini bildirdi.
Kılıçdaroğlu'nun konuşmasını, "Bu rakamların bilinmediği farz edilerek orada o bütçe konuşmasında maalesef Türkiye'yi yönetmekten tamamen iddiasını kaybetmiş bir genel başkanın konuşması." olarak değerlendiren Çelik, şöyle devam etti:
"Çiftçiden, yurtlardan, tarım desteklerinden bahsetti. Traktör satışı 2002 yılında 8 bin 100 adetken, 2017 yılında 72 bin 900 adede yükseldi. Bu müthiş bir artış. Dolayısıyla gelinen noktanın tespit edilmesi açısından bu rakamları kayda geçiriyoruz. Yükseköğrenimdeki öğrenci yurtlarından bahsediyor, 'niye çözemediniz?' diye. Yükseköğrenim öğrenci yurdu yatak kapasitesi 2002 yılında 182 bin iken bugün 664 bini buldu. Yani müthiş bir şekilde burada rekorlara imza atılıyor. Tarım destekleri yıllık bazda 2002 yılında 1,9 milyar iken 2017 yılında 14,5 milyar liraya ulaştı. Bir de bazı borçlardan bahsediyor. Arkadaşlar her şey takvimi içerisinde ödeniyor. Bu yılki tarım desteklemelerinin 14,5 milyarlık bölümünün 13 milyarı ödenmiştir, kalan 1,5 milyarı ay sonuna kadar ödenecektir. Dolayısıyla bahsettiği yani kendi belediyelerinde hayata geçirmeye çalıştığı ücretlerden tutun da diğer konulara kadar birincisi AK Parti zaten onun vadettiği şeyleri kendi belediyelerinde hayata geçirmiştir, ikincisi de hükümetle ilgili eleştirdiği konuda bu kadar büyük rakamlarla bu kadar büyük rekorlara imza atılmıştır. Maalesef keşke daha ciddi, daha kapsamlı bir konuşma yapılsaydı da biz de bundan faydalanabilseydik. Ama maalesef faydalanabileceğimiz bir konuşma burada ortaya çıkmamıştır."
"HİÇ BİR ŞEKİLDE BU OLAYIN ÜSTÜNÜN ÖRTÜLMESİNE MÜSAADE ETMYECEĞİZ"
Çelik, Cemal Kaşıkçı'yı öldürenlerin Türkiye'ye iade edilmesi talebinin Suudi Arabistan tarafından olumsuz sonuçlanmasına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bugüne kadar ki tutum, Suudi Arabistan'ın Cemal Kaşıkçı cinayetine karışanların ve emir verenlerin ortaya çıkması konusunda iş birliği yapmadığını gösteriyor. Biz, iş birliği yapılması için bu cinayetin, bütün unsurlarıyla ortaya çıkması için hem yapanların hem emri verenlerin ortaya çıkması için tamamen iş birliğine açık bir şekilde bu çağrıları yaptık. Gelinen noktada en son başsavcılarını gönderdiler, fakat başsavcıları hiçbir şekilde iş birliği yapmak üzere gelmemişti. Tamamen Türk tarafının elindeki bilgilerin sınırını ve derinliğini ölçmek üzere gelmişti. Yani bir bakıma elimizde ne olduğunu öğrenmek üzere gelmişti. Kendilerine çeşitli şeyler de paylaşıldı ama bunun ötesinde atılan bir adım yok. Şimdi bütün dünyanın beklediği şey şu; baştan beri söylüyorum, hiç kimseyi peşinen suçlamıyoruz ama hiç bir şekilde de bu olayın üstünün örtülmesine müsaade etmeyeceğiz. Bu, tarihe kaydedilecek en ağır, en vahim, en alçakça cinayetlerden bir tanesidir. Bir gazeteci hunharca bir şekilde katledilmiştir ve dünyanın her tarafında buna dönük olarak sesler yükselmektedir."
Çelik, Kaşıkçı cinayetine ilişkin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın partisinin Kızılcahamam kampında bu konuyu bizzat takip edeceğini açıkladığını ve elde edilen bilgilerin belli oranlarda dünyanın çeşitli devletleriyle, devlet başkanlarıyla paylaşıldığını anımsatarak, "Hiçbir şeyin üstünün örtülmesine müsaade edilmeyeceğine ve kimseyi de peşinen suçlamadığımıza göre aradığımız şey hakikattir, gerçeği arıyoruz." ifadelerini kullandı.
Gerçeğin ortaya çıkması için de tam bir iş birliği içerisinde olunması gerektiğini vurgulayan Çelik, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Hiç kimse Suudi Arabistan'da bu kişilerin sağlıklı bir şekilde sorgulanacağını düşünmüyor. Şeffaf, uluslararası bir soruşturma gerekir ve bu çerçevede de bütün bu bahsettiğimiz bu işi takip eden örgütlerin, kuruluşların bizzat bulunup, izleyip, kredibilitesini gördüğü bir soruşturmaya, yargılamaya ihtiyaç vardır. Dolayısıyla aslında kardeş Suudi Arabistan'ın, Suudi Arabistan halkının bizim bu yöndeki çabalarımızın hakikatin açığa çıkması çabası olduğunu görmesi ve esasında bunun arkasında kim varsa, emri veren, uygulayanlar kimse bunun açığa çıkmasından başka bir gayretimizin olmadığının altının çizilmesi bir kere daha gerekiyor."
"ŞEFFAF BİR SORUŞTURMADAN UZAK DURDUKLARINI GÖSTERMİŞ OLDULAR"
Hiç kimsenin bu eylemi zamana yayarak, yan yollara saptırarak ört bas edemeyeceğini, dünyanın bu olayı takip ettiğini vurgulayan Çelik, şunları söyledi:
"En doğrusu şeffaf, uluslararası kredibilitesi, uluslararası saygınlığı olan bir soruşturma çerçevesinde bütün bunların açığa çıkması gerekir. Eğer bizim bu talebimize Suudi Arabistan makamları olumlu bir karşılık vermiş olsaydı, birincisi bütün dünyaya gerçeğin ortaya çıkması için iş birliği yapmak istediklerini göstermiş olacaklardı, ikincisi de şeffaf bir soruşturma için kıymetli bir adım atmış olacaklardı. Ama bu talebimize olumsuz yanıt vererek birincisi gerçeğin ortaya çıkması için herhangi bir iş birliğinde bulunmayacaklarını, ikincisi de şeffaf bir soruşturmadan uzak durduklarını göstermiş oldular."
Bu cinayetin Türkiye'ye karşı yapılmış bir eylem olduğunun altını çizen Çelik, "Birilerinin bunları zamana yaymak istediğini görüyoruz, bazı ülkelerin bunu yumuşatmaya, eritmeye çalıştığını, silah satmak için, birtakım çıkarlar için bu temel prensibi, ilkeli arayışı aşındırmaya çalıştığını görüyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
Çelik, bütün bu çıkarların ötesinde Türkiye'nin ilkeli tutumunu sürdürdüğünü vurgulayarak, "Bir kere daha şunu talep ediyoruz; Suudi Arabistan makamları gerçeğin açığa çıkması, yapanların tam olarak tespit edilmesi, en önemlisi de emir verenlerin açığa çıkması için bizimle tam bir iş birliği yapmalıdır. Yaklaşımımız budur." ifadelerini kullandı.