05.10.2021 - 19:07 | Son Güncellenme:
AA
Çelik, parti genel merkezinde, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısı devam ederken basın toplantısı düzenledi. Terörle mücadelede şehit olanlara Allah'tan rahmet dileyen Çelik, ailelerine ve yakınlarına başsağlığı dileklerini iletti. Çelik, evlat nöbetindeki Diyarbakır annelerine, MKYK üyeleri adına selamlarını ileterek, "İnşallah hepsinin evlatlarına tek tek kavuştuğu günleri görmeyi diliyoruz." dedi.
Terörle mücadele operasyonlarının hız kesmeden devam ettiğini hatırlatan Çelik, "Türkiye'nin bütünlüğüne, demokrasisine, hukuk devletine ve anayasal düzenine dönük bu saldırılara karşı en güçlü mücadeleyi vermeye devam edeceğiz." diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, cumartesi günü Adana'ya ziyarette bulunacağını belirten Ömer Çelik, ilde pek çok açılışın yapılacağını bildirdi.
Kovid-19 salgını dönemine rağmen, bütün dünya kapalıyken, her şey askıya alınmışken bile Türkiye'de açılışların ne kadar kapsamlı şekilde devam ettiğinin görüldüğünü vurgulayan Çelik, son dönemde, "AK Parti döneminde ülkede fabrikalar kurulmadığı" şeklinde eleştiriler geldiğini hatırlattı.
Ömer Çelik, "Maalesef bir yalan siyaseti yine devreye sokulmuş durumda, zannediyorlar ki yalan siyasetini çok tekrar edersek gerçek olur ama Cumhurbaşkanımızın katıldığı bütün törenlerde yapılan açılışlar her seferinde bu yalan siyasetini baştan aşağıya çökertiyor. Dolayısıyla, Ankara'nın dışına çıkmayan, Organize Sanayi bölgelerini gezmeyen zevatın herhangi bir şekilde değerlendirmesinin doğru olduğunu düşünmek söz konusu değil." diye konuştu.
Organize Sanayi Bölgelerinde (OSB) yapılan yatırımları anlatan Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, her ziyaretinde gerçekleştirdiği açılışların, "fabrikaların açılmadığı, yatırımın yapılmadığı ve yatırımların durduğu" şeklindeki yalan siyasetini çökerten en güçlü tez olduğunu belirtti.
Türkiye'nin her tarafındaki yatırımları yakın şekilde takip ettiklerini, herhangi bir aksaklık yaşanmadığını aktaran Ömer Çelik, "Türkiye'nin yatırım açısından güvenilir bir ülke olduğu, dev bir yatırım üssü haline geldiği, dünyanın her tarafında gözlemlenen bir durumdur. Bundan sonrasında da hem OSB'lerin sayısının, istihdamın artması, parsellerinin artması, buradaki üretimin daha çok artması şeklinde yeni rakamlara ve yeni rekorlara ulaşacağımız kuşkusuzdur." dedi.
Paris İklim Anlaşması
AK Parti'li Ömer Çelik, çevre ile ilgili düzenlemeleri ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde onaylanması beklenen Paris İklim Anlaşmasını da değerlendirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Meclis konuşmasında altı çizilen "yeşil kalkınma devrimini", bir vizyon olarak son derece sıkı takip ettiklerini ifade eden Çelik, bu konuları MYK ve MKYK toplantılarında da kapsamlı şekilde ele aldıklarını aktardı. Ömer Çelik, şunları kaydetti:
"Cumhurbaşkanımız hem BM konuşmasında Paris İklim Değişikliği anlaşmasına dönük yaptığı atıfla, hem Meclis'in açılışında bu yeşil kalkınma devrimi vizyonuna dönük yaptığı değerlendirme ile aslında dünyada pek çok yerde söylem düzeyinde olan bir süreci, Türkiye'nin bir vizyona dönüştürdüğünü net bir şekilde ortaya koymuş oldu. Yeşil kalkınma devri diye ifade edilen süreci çok güçlü bir şekilde sahipleniyoruz, partimizdeki bütün birimlerimiz bunu takip edecekler ve çalışmalarını buna göre gerçekleştirecekler."
Bu kapsamda, yenilenebilir enerji kaynaklarının üretilmesi, düşük emisyonlu ve temiz üretim tekniklerinin ağırlıklı uygulanmasının teşvik edileceğini söyleyen Çelik, ulaştırmada, demir yolu ve deniz yolunun yük ve yolcu taşımacılığındaki payının artırılmasının önemli olduğunu, elektrikli ve hibrit araç kullanımının oranının artırılmasının gündeme alınacağını anlattı.
Çelik, "Sıfır enerjili bina standardının yaygınlaştırılması, tarımda gıda atığını azaltacak tedbirler alınması, geri dönüşümün güçlendirilmesi, orman ve su kaynaklarının korunması ve geri dönüştürülmüş malzemelerin her alanda daha çok kullanımı, daha büyük oranda teşvik edilecek ve takip edilecektir." diye konuştu.
İklim değişikliğinin insan hayatını tehdit eden bir olgu olduğunu, devletler açısından da çeşitli riskler oluşturduğunu söyleyen Çelik, iklim değişikliği meselesinin yeni bir tehdit olarak değerlendirilerek buna karşı gereken tedbirlerin de alınacağını ifade etti.
Meteorolojik hadiselere karşı erken uyarı sisteminin kurulmasının bunların başında geldiğine işaret eden Çelik, şehirlerin altyapı ve planlama süreçlerinin de bu kapsamda gözden geçirilmesinin söz konusu olacağını belirtti.
Çelik, "Her kuşaktan, her kesimden insanımızın, her siyasi partinin bu yeşil mutabakatı, yeşil kalkınma devrimini güçlü bir şekilde sahiplenmesi, ülkemizdeki her tartışmanın odağına bunu da yerleştirmesinin önemli olduğunu ifade ediyoruz. Biz parti olarak çalışmalarımızın en önde gelen gündem maddelerinden biri olarak bunun altını çiziyoruz ve buna güçlü bir şekilde sahipleneceğimizi ifade ediyoruz." dedi.
Suriye'deki durum
Suriye'deki hadiselerin önemli gündem konularından biri olduğunu ve bunun MYK ve MKYK toplantılarında yakın bir şekilde değerlendirildiğini ve detayların görüşüldüğünü belirten Çelik, "İdlib'de ve Suriye'nin diğer bölgelerinde kalıcı kılınmasını arzu ettiğimiz barışın ve istikrarın korunması konusuna son derece büyük önem veriyoruz. 4 milyon civarında insanın son derece zor koşullarda yaşadığı İdlib'de ortaya çıkacak bir gerginlik yeni göç dalgaları ve yeni insani trajediler üretecektir. Bunun olmaması için bütün detayları takip etmeye devam ediyoruz." diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 29 Eylül'de Soçi'de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yaptığı görüşmenin bu bakımdan önemli olduğuna dikkati çeken Çelik, "Burada bizim açımızdan Suriye'de bir kalıcı barışın sağlanması için bir siyasi çözüm oluşturulması esastır. Bu bakımdan Anayasa Komitesinin yaptığı çalışmaların geldiği aşamaları yakın bir şekilde takip ediyoruz, değerlendiriyoruz. Birincisi, bu siyasi çözüm tabii o siyasi çözümün zeminin korunması için İdlib dahil diğer bölgelerde istikrarın sağlanması meselesi, aynı şekilde insani durumu yakından takip etmemiz söz konusu." değerlendirmesinde bulundu.
Çelik, bir diğer gündem maddelerinin ise Fırat'ın doğusunda terör örgütlerinin hareketleri ve terör örgütlerine çeşitli ülkelerin verdiği desteklerin yakın bir şekilde değerlendirilmesi olduğunu aktardı.
İdlib'deki ateşkes ihlallerini ve sivillere dönük saldırıları yakından takip ettiklerini söyleyen Çelik, "Cenevre'de faaliyete geçen Anayasa Komitesinin çalışmalarının başarıya ulaşması bu noktada kilit rol oynayacaktır. Biz de kendi dış politika gündemimiz açısından bu konuyu takip etmeye devam ediyoruz. Partimizle görüşen heyetlere de bu konudaki telkinlerimizi, açıklamalarımızı, değerlendirmelerimizi ifade ediyoruz." dedi.
Galatasaray-Marsilya maçında yaşananlar
Çelik, dünyanın çeşitli yerlerindeki nefret suçları, İslam düşmanlığı, İslamofobi ile ilgili konuların da partilerinin gündeminde olduğunu, parti birimlerinin bunları kendi bakış açılarından değerlendirdiğini vurguladı.
Galatasaray-Marsilya maçında "Bozkurtlar"ın nefret suçu işleyen olaylar çıkardığına dair Fransa'da bir iktidar milletvekilinin iddiada bulunduğunu hatırlatan Çelik, Marsilya tribünleri içerisindeki bir grubun Türkiye ve Azerbaycan'a karşı nefret suçu içeren pankartlar açtığının görüntülerde yer aldığını söyledi.
Olaylar karşısında Galatasaray taraftarlarının olgun bir davranış sergilediğini belirten Çelik, bu konuda Galatasaray Teknik Direktörü Fatih Terim'in de uyarıda bulunduğunu ancak nefret suçu işleyenlerin haddini aşması sebebiyle taraftarların belli bir yerden sonra haklı olarak tepki verdiklerini ifade ettiğini aktardı.
Çelik, "Burada aslında nefret suçu işleyen başka bir grupken, sürekli olarak Türklerin ya da Müslümanların suçlanması gibi bir çifte standartla her zaman karşı karşıya kalıyoruz. Orada her açıdan kamera görüntüleri var, Marsilya taraftarı tribünlerinde oturan, Marsilya taraftarlarını kesinlikle kastetmiyorum, bir grubun işlediği bir nefret suçudur. Bunun böyle afaki bir şekilde Bozkurtlar denilerek bir şekilde ifade edilmesi doğru değildir. Herkesin ifadelerinde son derece sağduyulu olması ve dikkatli davranması gerekir." dedi.
Fransa'da İçişleri Bakanı'nın verdiği beyanatlarda kaç tane cami kapattığıyla övündüğünü söyleyen Çelik, "Dünyanın herhangi bir yerinde bir İçişleri Bakanı'nın 'Ben cami yaptırmıyorum, ben kilise yaptırmıyorum, ben havra yaptırmıyorum' gibi bir açıklama yapması övünülecek bir şey midir? Aslında ayrılıkçılıkla mücadele ettiğini söylüyor Fransa İçişleri Bakanı ama kullandığı söylem başından itibaren ayrılıkçı bir söylem olarak gündeme geliyor." diye konuştu.
DEAŞ gibi terör örgütleriyle fiziki mücadelenin yanı sıra ideolojik mücadelenin de çok önemli olduğunu vurgulayan Çelik, "Avrupa'da yapılan araştırmalarda DEAŞ'a en çok ideolojik mühimmat sağlayan şeyin bu İslam düşmanı açıklamalar ve uygulamalar olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla ayrılıkçılıkla mücadele edeceğim diye ayrılıkçılık yapanlar aslında herhangi bir şekilde ayrılıkçılığı geriletmiş olmuyorlar, sadece DEAŞ gibi terör örgütlerine ideolojik mühimmat sağlamış oluyorlar." değerlendirmesinde bulundu.
"Entegrasyonu güçlü bir şekilde destekliyoruz"
Asimilasyonun entegrasyonun önündeki en büyük engel olduğunu, insanların asimile olmayacaklarını düşündükleri zaman entegrasyon süreçlerine gireceklerine işaret eden Çelik, "Entegrasyon süreçlerinin altında gizli bir alt yazı olarak asimilasyon varsa, insanları kendi kimliklerinden soyundurup başka bir şeye dönüştürme şeklinde birtakım yaklaşımlar varsa insanlar entegrasyona direnirler. Halbuki biz entegrasyonu güçlü bir şekilde destekliyoruz ama asimilasyona karşı bir yaklaşımın ortaya konulması şartıyla. Asimilasyon olmadığı sürece entegrasyon her zaman güçlü bir şekilde desteklenmelidir." dedi.
Demokratik iklimin bütün demokrasileri etkileyen bir şey olduğuna dikkati çeken Çelik, "Demokratik dayanışmanın güçlü olması için demokrasilerin güçlü olması gerekiyor ama bu tip yaklaşımlar aslında demokratik süreçleri zehirleyen, toplumların demokratik düzenine zarar veren yaklaşımlar. Maalesef bunun bir İçişleri Bakanı'ndan gelmesi son derece üzücüdür. Umarız bundan sonra daha dikkatli açıklamalar yaparlar, daha titiz, daha özenli, bunun dünyanın başka yerlerinde nasıl yankılandığına dair daha duyarlı davranırlar." diye konuştu.
Türkiye ile ilgili bir iftira söz konusu olduğunda bunları yakından takip ettiklerini anımsatan Ömer Çelik, "Bu çerçevede Cezayir ile Fransa arasındaki bir gerginliğin neticesi olarak Fransa Devlet Başkanı Macron tarafından ülkemize, Cumhurbaşkanımıza, Osmanlı devletimize karşı yapılan açıklamayı bir değerlendirmek gerekiyor. Macron, Cezayir halkına dönük çeşitli açıklamalar yapıyor. Cezayir devleti de haklı olarak sömürgeci geçmişiyle yüzleşmesi gerektiğini ifade ediyor. Bunun üzerine Macron, Osmanlı İmparatorluğu'na atıf yaparak aslında Türkiye'yi suçluyor. Ondan sonra da 'Cezayir'de kiralık bir hafıza var' diyerek Cumhurbaşkanımızın ve Türkiye'nin, Cezayir'in siyasi hafızasını manipüle ettiğini söylüyor." ifadesini kullandı.
Macron'un ifadelerinin hiçbir şekilde ciddiye alınmayacak, bir devlet başkanı tarafından yapılmaması gereken bir açıklama olduğunu belirten Çelik, "Bir ülkeyle ilgili bir açıklama yapacaksanız, Türkiye'yi, sayın Cumhurbaşkanımızı, Osmanlı Devleti'ni niçin işin içine karıştırıyorsunuz? Başka bir konudaki hafızaya dönük, tarihe dönük, siyasete dönük bir cari açığınız var. O cari açığı kapatamıyorsunuz, o cari açığı örtbas etmek için Türkiye'ye saldırıyorsunuz." dedi.
Cezayir halkına ve Cezayir devletine "Kiralık hafıza kullanıyor." demenin saygısızlık olduğunu vurgulayan Ömer Çelik şöyle devam etti:
"Yine, 'Fransız sömürgeciliğinden önce Cezayir'de bir devlet var mıydı?' diyor. Bu da saygıdeğer bir ifade değildir. Cezayir halkı ve Cezayir devleti onurlu bir halktır, onurlu bir devlettir. Dolayısıyla onların devletleşme sürecini, milletleşme sürecini Fransız sömürgeciliğine bağlamak son derece aşağılayıcı ve yanlış bir ifadedir. Doğruyu söylemek gerekirse kendi sömürge mirasıyla yüzleşmekten kaçmak için sayın Cumhurbaşkanımızı, Türkiye Cumhuriyeti'ni, Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihini, Osmanlı devletini hedef alma şeklindeki bu siyaseti hiçbir şekilde anlayamadığımızı ifade etmek isterim. Son derece yanlış bir açıklama. Daha titiz olunmasını, daha özenli olunmasını defalarca söylediğimiz gibi bir kere daha söylüyoruz. Yoksa biz cevap vermeye devam edeceğiz."
"Mavi Vatan kırmızı çizgimizdir"
Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum kesiminin Ege'de, Doğu Akdeniz'de maksimalist davranışlarından vazgeçmesi gerektiğini ifade eden Çelik, "Ege'yi kendi gölü zanneden, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) gibi bir devletin varlığını görmezden gelen bir siyasetin varacağı hiçbir yer yoktur. En son bir Rum gemisinin ihlali karşısında Deniz Kuvvetlerimiz anında müdahale ederek onu kendi bölgesine geri göndermiştir." dedi.
Bir CHP milletvekilinin, "Mavi Vatan" kavramının aşırı saldırganlık ifade ettiğini söylediğini hatırlatan Ömer Çelik, "Bu ifade hangi siyaseti temsil ediyorsa biz bu siyasetin tamamen karşısındayız. Mavi Vatan kırmızı çizgimizdir, Mavi Vatan, ana vatanın ayrılmaz bir parçasıdır. Eğer birisi çıkıp da 'Mavi Vatan kavramı, Yunanistan'a ya da başkasına karşı bir saldırganlık içeriyor' diyorsa ve bunu da Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi sıfatıyla söylüyorsa bunun tamamen karşısında olduğumuzu ifade etmek isterim." diye konuştu.
Türkiye'nin Mavi Vatan'daki hak ve menfaatlerini korumak için her şeyi yapacaklarını vurgulayan Çelik şöyle devam etti:
"Her türlü bedeli öderiz, her türlü mücadeleyi veririz. Nitekim kahraman silahlı kuvvetlerimiz, kahraman deniz kuvvetlerimiz bu konuda anında müdahalede bulunarak gerek Mavi Vatan'ı, gerek kara vatanı, gerek gök vatanımızı koruma konunda Hava Kuvvetleriyle, Kara Kuvvetleriyle bu mücadeleyi güçlü bir şekilde veriyorlar. Esas burada tartışılması gereken Yunanistan'ın adada anlaşmalarla silahsız olması gereken adaları silahlandırmış olması ve silahlandırmaya devam etmesidir.
Kendi halklarının refahından çok hayali tehditler üreterek Yunan başbakanları, ülkelerinin kaynaklarını başka ülkelerin silah sanayilerini güçlendirmek için kullanıyorlar. Halbuki anlamaları gereken şey şudur; o bahsettiğiniz ülkeler zor zamanınızda yanınızda olmayacak ama Türkiye her zaman komşunuz olarak şimdiye kadar hep zor zamanınızda yanınızda oldu. Bundan sonra da yine bir zora düşerseniz, bir dara düşerseniz dünyada ilk yardımınıza koşacak ülke Türkiye'dir. Bizim herhangi bir şekilde işgalci ya da yayılmacı emellerimiz yoktur."
"Masada olmaya önem gösteriyoruz"
"Mavi Vatan"da yürütülen faaliyetlerin uluslararası hukuka uygun olduğunu hatırlatan Çelik, "Uluslararası anlaşmalara uygundur ve burada tamamen hukuka uygun bir şekilde ülkemizin ve KKTC'nin hak ve menfaatlerini korumaya dönük çalışmalardır. Burada masada çözülebilecek pek çok mesele vardır, o yüzden masada olmaya önem gösteriyoruz." dedi.
Hem Dışişleri Bakanlığının diplomatik yeteneği hem de Milli Savunma Bakanlığının birikiminin sorunları masada çözecek hazırlıkları yaptığını belirten Çelik, "Eğer karşı tarafta iyi niyet varsa, gerçekten bir ortak nokta bulunmak isteniyorsa bu mümkündür ama siz masada daha çalışma başlarken sahada fiili durum yaratırsanız ve aşırı saldırgan bir tutum ortaya koyarsanız o zaman sahada da gayet güçlü bir şekilde kuvvetlerimizin orada var olduğunu ve bir milim geri adım atmayacağını her zaman görmüş olursunuz." diye konuştu.
Çelik, Yunanistan'ın aklıselimle hareket etmesinde, Türkiye'nin "Mavi Vatan" konusundaki kararlılığını iyi anlamasında, sorunların diplomasi yoluyla çözülmesi konusundaki hassasiyetine hem saygı göstermesinde hem de bunu iyi değerlendirmesinde çok büyük fayda olduğunu değerlendirdiklerini söyledi.
"Mavi Vatan"ın Türkiye'nin kırmızı çizgisi olduğunu hatırlatan Ömer Çelik, "Hiçbir şekilde tartışılacak bir yanı yoktur. Birisi çıkıp da 'Mavi Vatan kavramını kullandığımız zaman aşırı saldırgan bir ya da yayılmacı bir kavram kullanmış oluyoruz' diyorsa ancak Yunan Parlamentosunda ifade edilecek bir sözün Türkiye'de ifade edilmesinin son derece üzüntü verici bir durum olduğunu ifade etmek isteriz." dedi.
Çeşitli tartışmalar vesilesiyle yeni anayasa çalışmaları bağlamında kendisine sorular geldiğini belirten Çelik, "Tabii herkes yeni anayasa ile ilgili görüşlerini söyleme hakkına sahiptir. Buna herhangi bir şey diyeceğim yok ama AK Parti olarak daha önce de söylediğim gibi herhangi bir şekilde, özellikle laiklik prensibi konusuna odaklanıldığı için söylüyorum, laiklik prensibinin anayasada yer alması gerektiğini ve vazgeçilmez olduğunu ifade etmiştim. Laiklik prensibi sadece bir düzenleme olarak değil, aynı zamanda da bir toplumsal barış ilkesi olarak anayasadaki yerini koruyacaktır." ifadesini kullandı.
"Laik devlet prensibini güçlü bir şekilde savunuyoruz"
Partisinin burada laik devlet düzenini savunduğunu bildiren Ömer Çelik şunları kaydetti:
"Nitekim sayın Cumhurbaşkanımız Mısır'a gittiğinde de laik devlet düzeni önerisinde bulunmuştur. Demokrasi ve laiklik arasındaki ilişkinin gerçek prensiplere dayanan dengeli bir ilişki olması gerektiğini partimizin kuruluşundan beri ortaya koyduk. İki şeye karşıyız, bunu da ifade ettim. Bir tanesi herhangi bir şekilde laiklik prensibine karşı her türlü açıklamaya karşı olduğumuzu, partimizin görüşünün bu olmadığını ifade etmiştim.
Aynı şekilde de geçmişte laiklik adı altında demokrasiyi boğan, vatandaşlarımızın değerlerine saldıran, vatandaşlarımız üzerinde bir mengene oluşturan, insanların başta eğitim hakkı olmak üzere hak ve hürriyetlerden faydalanmasını engelleyen bir laikçilik anlayışı üretilmiştir. Bunun da laiklikle ilgisi yoktu. Rahmetli Nur Vergin hocamız bunun adını 'laikçilik' koymuştu. Bu da laikliğin bir istismarıydı, herhangi bir şekilde laiklik ilkesiyle bağdaşmıyordu. Türkiye'de demokrasiyi sakatlamak için vesayete alan açmak için uydurulmuş ama maalesef Türkiye'ye çok karanlık günler yaşatmış uygulamaların bir ideolojik referansıydı."
"Laikçilik" şeklindeki katı uygulamalara, üniversitelerdeki gençlere o sıkıntıyı yaşatan uygulamalara, çeşitli yerlerde ülkenin demokrasisini sakatlamak için oluşturulan uygulamalara da karşı olduklarını ifade eden Çelik, "Laik devlet prensibini güçlü bir şekilde savunuyoruz. Hem rejimimiz açısından gerekli olduğunu hem de toplumsal barış ilkesi olarak gerekli olduğunu net bir şekilde değerlendiriyoruz, altını çiziyoruz. Yakın coğrafyamız için de aslında pek çok devlette olması gereken bir prensip olarak, bir uygulama olarak değerlendiriyoruz." dedi.
ABD Ulusal Savunma Yetki Yasası'nın Temsilciler Meclisinde onaylanan metninde, Ülkü Ocaklarının bir terör örgütü olup olmadığı hakkında ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından rapor hazırlanmasını öngören maddeye ilişkin soru üzerine Çelik, şunları söyledi:
"Dünyanın çeşitli yerlerinde bir arada şimdi tabii dünyanın çeşitli yerlerinde, bir ara Fransa'da da oldu, Ülkü Ocakları başlığı adı altında vatandaşlarımızın hedef gösterildiği birtakım açıklamalar ya da yasal girişimler görüyoruz. Biz kendi devlet aygıtlarımız açısından baktığımızda, değerlendirmeleri açısından genelde bu propagandanın arkasında Ermeni diasporasının lobilerini ve son zamanlarda da FETÖ terör örgütünün birtakım girişimleri olduğunu değerlendiriyoruz. Bu tip açıklamaları esefle karşılıyoruz. Vatandaşlarımız Türkiye'nin tezlerine Türkiye'nin haklı menfaatlerini koruyan demokratik çerçevede barışçıl yürüyüş haklarını, protesto haklarını kullandıkları zaman hiçbir şekilde terör vasfı içerisine girmez. Bunun tabii Amerika'daki Temsilciler Meclisinde kabul görmüş olması son derece sakıncalıdır. Bu tip yaklaşımlar Amerikan demokrasisine zarar verir. Hiçbir şekilde vatandaşlarımızın bu şekilde hedef gösterilmesini kabul etmeyiz. Bununla ilgili tabii ki devlet düzeyinde girişimler de yapılıyor."
Bu uygulamayı yapanların tutarlı olması gerektiğini ifade eden Çelik, "PKK/PYD terör örgütüne verilen destekler ortadadır. Obama döneminden, Trump döneminden beri yaşadığımız, Biden döneminde de bu gündem maddesi değişmemiştir. 'DEAŞ terör örgütüne karşı mücadele ediyor.' diye bunlara destek veriliyor, resmi üniformalı Amerikan askerleri bunları ziyaret ediyor." dedi.
Aynı zamanda NATO üyesi olan Fransa'nın Lafarge firmasının, Fransız iç ve dış istihbaratıyla bağlantılı olarak hem geçmişte PKK/PYD terör örgütüyle hem de son zamanlarda DEAŞ'la olan bağlantılarının ortaya çıktığını anımsatan Çelik, bu yasa tasarısı girişiminde bulunanların aynayı öncelikle kendilerine tutmalarında çok büyük fayda olduğunu vurguladı.
"730 bin 261 yatak kapasitesine ulaşmıştır"
Öğrenci yurtlarının yetersizliği yönündeki eleştirilere ilişkin soru üzerine Çelik, AK Parti'nin iktidara geldiği günden beri öğrenci yurtları ve öğrencilerin konforunun her zaman gündemlerinde olduğunu söyledi. Çelik, "Cumhurbaşkanımız kendisine bu konularda bir brifing verildiği zaman, yapılan çalışma anlatıldığı zaman, öğrenci kardeşlerimizin bir odada kaç kişinin kaldığı konusunda bile çok yakından ilgilenmektedir. Bu onun için de çok temel bir hassasiyettir." diye konuştu.
Yurtlar konusunda iktidarları boyunca devrimci adımlar attıklarını dile getiren Çelik, şunları kaydetti:
"8,5 milyona yakın öğrencinin yaklaşık 4 milyona yakını örgün eğitim içerisinde. Tabii geçen sene pandemi sebebiyle bu eğitim yapılamayınca bu seneye geçince bu yurtlara başvuru sayısı iki kat birden arttı. Tutup da yurt yapılmamış gibisinden bir propaganda da malum partiler tarafından başlatıldı. AK Parti iktidara geldiğinde 75 ilde 190 yurt vardı. O zaman tabii yurtların kapasitesi 182 bin civarındaydı. Bugün ise yurt kapasitesine baktığımızda 81 ilde 778 yurt var. Bugün kapasite 730 bin 261 yatak kapasitesine ulaşmıştır. Bir de teşvik ediyoruz özel sektörü yurt yapması ve bunu devlete kiralaması için. Bu teşvik mekanizmasıyla birlikte ortaya çıkan rakam da eklendiği zaman 1 milyon 32 bine ulaştı. Dolayısıyla neredeyse 10 katına çıkartılmış, bir yaklaşım vardır. Eğitim merkezi olan birtakım ülkelere baktığımızda mesela bizde 1 milyon 32 bin civarında, kamu ve özel açısından ortak kapasiteye baktığınızda İspanya'da 91 bin bu kapasite, Almanya'da 290 bin, Fransa'da 365 bin ve üniversite ülkesi olarak anılan İngiltere'de 551 bin, yani Türkiye'nin yaklaşık olarak yarısı. Bunları yaptık ve tabii ki yapmaya da devam ediyoruz. Sadece Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçildikten sonra inşa edilen yurt sayısı 217'dir. 216 bin civarında bir kapasite oluşturulmuştur."
Sosyal medya düzenlemesi
Televizyonların gündüz kuşaklarında ve dijital platformlarda yapılan bazı yayınların toplumsal değerlere aykırı olduğu yönünde eleştiriler geldiği anımsatılarak bunlara ilişkin herhangi bir düzenleme yapılıp yapılmayacağına ilişkin soru üzerine Çelik, sanat, sinema ve dizilerin kendi özgürlüğü olan alanlar olduğunu, siyasetçi olarak dizilerle ve filmlerle ilgili yorum yapmasının öznel olacağını söyledi. Çelik, "Burada bir yandan bu sanat alanının kendi özgünlüğü ve özgürlüğü var ama bir yanda da bütün dünyadan bu yayınların denetlenmesi ile ilgili mekanizmalar var. Bu noktada dünyada, toplumda infial oluşturan yayınlar ve nefret suçları denetlenir." dedi.
Türkiye'de RTÜK çerçevesinde bir denetleme yapıldığını belirten Çelik, "Bir yandan bu özgürlük alanı ile bir yandan da denetleme alanını belli bir denge içerisinde götürmeye çalışan bir yaklaşım, orada farklı siyasi görüşlerin de bir araya gelmesiyle ortaya koyuluyor." değerlendirmesinde bulundu.
Sosyal medya platformlarında dün yaşanan bağlantı sorununu da değerlendiren Çelik, "Dün gece de gördük. WhatsApp, Facebook ve Instagram çökünce iki tür yorum ortaya çıktı. Bir kısmı 'Birkaç saat sohbet ettik, normal hayatımıza döndük.' gibisinden bazı yorumlar çıktı. 'Bu da bir özgürlük alanıymış, burada nefes aldık.' Bir kısmı da tabii bir yanda 'İletişimimiz çöktü, dünyayla bağlantımız kesildi. İşimiz vardı.' İşte 'Başka birtakım aplikasyonlara geçtim.' demek durumunda kaldı." ifadelerini kullandı.
Sosyal medya mecralarının zannedildiği kadar güvenli alanlar olmadığına dikkati çeken Çelik, "Bir gecede çökebilir yani bunun üzerinden bir iş yönetiyorsanız, bir kurum yönetiyorsanız işiniz 8-9 saat boyunca çok kritik bir anda elinizden kaybolabilir. Bütün bir birikiminiz kaybolabilir ya da bir kurum yönetiyorsa kurumunuz işlemez hale gelebilir." dedi.
Ömer Çelik, sosyal medya şirketlerinin aldığı kararların, bunları kullanan insanların verilerinin güvenliğini sağlama konusunda, mahremiyet ve gizliliği noktasında yeterli güvence sağlamadığını belirtti. Bu konuda devletlerin bir ortak noktada buluşması gerektiğine işaret eden Çelik, şunları kaydetti:
"Özgürlük alanıyla veri güvenliği arasındaki alanın bir şekilde dengelenmesi gerekiyor. Bizim yaptığımız çalışma da bu çerçevede boyutlu bir çalışmadır. Bir diğer tarafı da tabii burada sizin ülkenizle ilgili, vatandaşlarımızla ilgili bir sürü veriyi elde ediyorlar. Bir insanın bütün bir profilini, onun müzik zevklerini, alışveriş eğilimlerini, gelecek perspektiflerini ortaya koyabilecekleri veri işleme mekanizmaları var. Bu aslında bir şekilde verilerin gizliliği ile ilgili bir şey. Yani anayasada güvence altına alınmış bu. Anayasada güvence altına alınmış, yani vatandaşların kendi bilgisi dışında bu verilere ulaşılamaması anayasanın güvencesi altında ama sosyal medyayı kapsamıyor bu güvence. Bugün de dünyada sosyal medya yeni bir boyut olarak ortaya çıktığı için 'siber vatan' diye bir kavram geldi önümüze. Dolayısıyla devletler siber egemenlik meselesini de gündemlerini almış durumdalar."