08.11.2009 - 14:52 | Son Güncellenme:
Türkiye Partisi Genel Başkanı Abdüllatif Şener, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, "Galaport’u engelleyenleri tarihe havale ediyorum" sözleriyle ilgili, " Sayın Başbakan’ın tarihe havale ettiği kişi benim. bu lafı bana atmıştır" dedi.
Şener, Antalya’nın Alanya ilçesine bağlı Avsallar beldesinde gerçekleştirilen partisinin birinci İstişare Toplantısına katıldı. Şener, gazetecilere yaptığı açıklamada, Başbakan Erdoğan’ın, "Galataport’u engelleyenleri tarihe havale ediyorum" dediğini hatırlarak, şöyle konuştu: "Sayın Başbakan’ın tarihe havale ettiği kişi benim. Bu lafı bana atmıştır. Başbakan, Galataport ihalesini neden konuşma ihtiyacını hissetti? Galataport projesini yeniden başlatacağı için mi hatırladı? Yoksa Cumhuriyet tarihinin büyük rantını engellediğim için yüreğine derinden yerleşti de, acısını hala içinden atamadığı için mi bunca yıldan sonra bunu telaffuz etme ihtiyacı duydu?" Galaport olarak bilinen olayın Tophane bölgesinde yapılan bir liman projesi olarak gözüktüğünü, bu projenin o günlerde İsrailli Sami Ofer adlı iş adamına ihale edildiğini ve 2006 yılında kamuoyunda tartışıldığını belirten Şener, şöyle devam etti: "Benim önüme imzaya geleceği için de televizyonlarda, gazetelerde haftalarca ’Acaba Şener imzalar mı?’ diye yayın yapıldı. Sonunda ben de bana düşeni yaptım, imzalamadım. İade ettim ve Galataport ihalesi iptal edildi. Aradan aylar, yıllar geçtikten sonra Başbakan’ın ’Galataport’u engelleyenleri tarihe havale ediyorum’ diye beni işaret etmesini, kendisi açısından doğal karşılıyorum ama bu Cumhuriyet tarihinin en büyük imar rantını içeren bir hadisedir.
Galataport aslında bir liman projesinden öte bir rant projesiydi. Başbakan, bildiğiniz gibi İstanbul’da Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapmıştır. Rant işini de çok iyi bilir. Galataport hadisesi Cumhuriyet tarihinin en büyük imar rantını ifade eden bir hadiseydi ve Galataport’u ben engelledim. Yaptığım işten gurur duyuyorum, onur duyuyorum. Bugün önüme gelse yine aynı şeyi yaparım, aynı engellemeyi yaparım." Şener, Başbakan Erdoğan’dan, Sami Ofer ile kaç kez görüştüğünü açıklamasını da isteyerek, bu arada bazı görüşmelerden, TÜPRAŞ’ın 14.76’lık hisse satışı nedeniyle meydana gelen görüşmelerden, gizliliklerden, dönen çarklardan şimdilik bahsetmediğini savundu. Şener, "Ama birini tarihe havale etmeye kalkarken dikkat edin. O tarih sizin alnınıza kara bir leke olarak yapışmasın" dedi.
Şener, bir gazetecinin, "AK Parti’den neden koptuğuna" ilişkin soruyu da şöyle yanıtladı: "Galataport ihalesi süreci, 2006 yılı Ocak-Şubat aylarındaydı.
Özelleştirme İdaresi bana bağlıydı. Başbakanla aramızda Özelleştirme İdaresi’nin usul ve yöntemi nedeniyle ihtilaf çıktı. Bu yüzden ilk haftalardan itibaren yollarımız ayrılmıştı. Bu iktidarın yaptığı hiçbir özelleştirmenin, yabancılaştırmanın altında benim imzam yoktur. AK Parti’de bulunduğum için pişman değilim. Bir insanın nerede bulunduğu değil, ne yaptığı önemlidir. Ben yanlışı, doğruya çekmeye çalıştım." Türkiye’deki işsizliğin dünyanın ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en yüksek işsizliği olduğunu ileri süren Şener, "Başbakan ’kriz teğet geçti’ demiştir. Başbakan’ın kendisi krizdir zaten. Bir ülkede krizin olduğunun, bundan daha açık delili, daha açık manzarası olmaz. Oysa Başbakan hala halkla alay eder gibi ekonominin iyi olduğundan bahsediyor. Aslında kendi ekonomisinden bahsediyor. Başbakan bilmelidir ki, kriz kendisinin varlığıdır" dedi.
Türkiye Partisi’nin hızla örgütlenmesini sürdürdüğünü, mayıs ayındaki kuruluşlarından bu yana da 5 aylık sürede 71 il başkanını belirlediklerini ifade eden Şener, ilçe ve belde teşkilatları ile mahalle ve köy temsilcilerinin, kadın ve gençlik kollarının belirlenmesi çalışmaları hızla tamamlanmaya çalıştıklarını söyledi.
Basının Türkiye’de artık özgür olmaması nedeniyle yaptıkları büyük mitinglerin de görmezlikten gelindiğini savunan Şener, sözlerini şöyle tamamladı: "Sivas’ta tarihinin en büyük konvoyunu yaptık. Ancak tüm bunlar basın tarafından görmezlikten gelinmiştir. Bunun sebebi ise Türkiye’de basının artık özgür olmamasıdır. Hükümetin, Başbakan’ın basın üzerinde baskıları vardır. Oysa Türkiye’nin demokrasi standartlarını düşürmek, hiç bir iktidara yarar sağlamamıştır. Bu baskı rejimi, bu iktidarın gidici olduğunu göstermektedir."