SiyasetKürtler, Türklere güven vermelidir

Kürtler, Türklere güven vermelidir

20.12.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Elçi, "Sorunun çözümünde en ciddi görev Kürtlere düşüyor. Kürtler, birlikte yaşama iradesine sahip olduğunu göstermeli. Sınırlara saygılıyız, şiddete karşıyız dedim. Partime kapatma davası açıldı" diyor

Kürtler, Türklere güven vermelidir

Kürt Bildirisini imzalayan eski Bayındırlık Bakanı Şerafettin Elçi: ŞERAFETTİN ELÇİ: Kürtler bir halkın sahip olması gereken haklara sahip olmak istiyorlar. Osmanlı döneminde Kürtler, özerk bölgeler şeklinde kendilerini yönetiyorlardı. Cumhuriyetin kuruluş belgesi diyebileceğimiz 22 Ekim 1919 tarihli Amasya protokolünde, Kürtlerin her türlü etnik ve sosyal haklarının tanınacağı açık olarak ifade edildi. Bu belgede Mustafa Kemalin, o zaman Osmanlı yönetimini temsil eden Bahriye Nazırı Salih Paşanın da imzası var. Kürtler 1920de açılan ilk Meclise, Kürdistan milletvekilleri olarak katıldılar. Ama baktık ki Lozan Anlaşması imzalandı, devlet düze çıktı, Türkiye Cumhuriyetince tamamen Kürtlerin varlığını inkâr eden bir politika izlendi. Kürtler buna razı olmadılar, devletle ihtilafları başladı, son PKK hareketi 28. isyan olarak niteleniyor.AB herkes için bir fırsat. Yani dövüşmeden, vuruşmadan, kırıp dökmeden normal, uygar toplumlarda olduğu gibi diyalog yoluyla demokratik kurallar içinde bu sorunun AB süreci içinde çözülebileceği umudunu taşıdılar. DERYA SAZAK: Brükseldeki tarihi zirve öncesinde, Türkiyede Kürtler ne istiyor? ilanları geniş yankı uyandırdı. Leyla Zana ve DEP eski milletvekillerinin de imzaladığı bildiri Kürtler arasında da tartışma yarattı. İmzacıların mesajı neydi? Hayır, vuruşarak çözemedik değil... PKKnın silahlı mücadeleye başvurduğu dönemde dahi vuruşmayı benimsemeyen Kürtler çoğunluktaydı. Onlardan biri de bendim. Vuruşarak çözemedik, konuşarak çözelim... İlanın ruhu bu mu? Tabii, tabii. O nedenle de biz ayrı bir parti kurduk: O yörüngenin dışında. Demokratik Kitle Partisi... Ben o zaman da şiddete karşıydım. Artık bağımsız bir devlet kurmanın da pek fazla bir gereği yok. Çünkü, asırların devletleri bir araya gelip egemenliklerinin önemli bölümünden vazgeçerek Avrupa Birliğini kurmaya çalışıyorlar. PKKya karşıydınız... Evet, federasyonu savunuyorum. Türkiyede herkes federasyonu devletin bölünmesi olarak algılıyor. Oysa federatif sistem devletin bölünmesi değildir. Çünkü federal devlet, uluslararası hukuk ve anayasa hukuku açısından tek devlettir. Federasyondan yanasınız. Hayır, kesinlikle... Her toplumda marjinal gruplar olabilir ama Kürtlerin çok büyük çoğunluğu Türkiyeden ayrılmak niyetinde değil. Hele ABye girebilen bir Türkiyeden ayrılmanın akıl ve mantığı yok. Zaten o ilanda, Kürt sorunu, Türkiyenin siyasi bütünlüğü içinde barışçı yollarla çözülsün diye çağrı yapılıyor. Kürtler ne istiyor? Ayrılmayı mı? Kürtler bir halktır. Kendi kaderini tayin hakkı var. Bunun mutlaka bir bağımsızlık şeklinde tecelli etmesi gerekmez. Kıbrıs Türkleri için ne isteniyorsa, Kürtlerin de haydi haydi bu haklara sahip olması gerekir. Din, dil, ırk farklılıkları ulusal bütünlüğü bölmez. Bu modern, çağdaş anlayıştır. 1920 - 30ların dünyasında egemen olan insanları bir potada eriterek tek bir etnik kimlik ve kültür yaratma modelinin bugün geçerliliği kalmamıştır. "Türkiyenin Kıbrıs Türkleri için talep ettiği haklara eşdeğer hakları Kürtlere garantilemesi" istemi hayli tepki topladı. Kıbrıs benzetmesi neden? İtiraz şu noktada: Bir etnik kimlik, vatandaşlık kimliği haline getirilmesin. Türkiye bir coğrafyadır, ülkedir. Türk değil, Türkiyelilik daha doğru bir niteleme olur. Baskın Oranın Azınlık Raporu nedeniyle de tartışıldı: Türkiye Cumhuriyeti tanımı Kürtleri de kapsamıyor mu? Tabii sıcak, yani bir ilke ile kimlikler, vatandaşlık nitelendirilecekse o en makul çözüm. Bu size de sıcak geliyor mu? Hiçbir şey kaybettirmez. TC vatandaşı olmak Kürtlere ne kaybettiriyor? Kürtlerin bu konuda fazla bir rahatsızlığı yok. TC vatandaşı olmak Kürtleri rahatsız etmiyor ama Kürtler Türk değil, kendini Türk görmüyor, kendini Türk kabul etmiyor. Rahatsızlık veriyor mu? Türkiye, Osmanlı devletinden miras kalan bir devlet. Osmanlı, çeşitli toplulukları içinde barındırıyordu. Bu çoğulculuk Türkiye Cumhuriyetine de yansıdı. TC, sadece Türklerden kurulu bir devlet değil. Buna rağmen Kürtlerin, Kürt kimliğiyle sahip olduğu hiçbir hak yoktur. Bizim de bir dilimiz var. Kürtçe eğitim dili olmadığı takdirde Kürtlerin eşitliğinden söz edilemez. Kürt milliyetçiliğini çok fazla öne çıkarmak, Türk milliyetçiliğini körüklemez mi? Bu partiler ideoloji, kadro ve uyguladıkları yöntemler itibariyle Kürtlerin büyük çoğunluğunu kendisine çekecek yapıda olmadılar. DEHAPın barajı geçememiş olması, Kürtlerin kendi kimliklerine sahip olmadığı anlamına gelmez. Bugün devletin safında yer alan korucuya da gitseniz veya PKKnın dışında kalanlara da, şunu diyeceklerdir: Ben Kürdüm ama PKKlı değilim. O ayrı bir mesele. AB tarama sürecinde, Türkiyeden istenecek en önemli konulardan biri de siyasi partiler ve seçim yasasının yeniden düzenlenmesi olacak. HADEP - DEHAP gibi partiler yüzde 10 barajını niye aşamıyor? 14 milyona yakın Kürt nüfusundan söz ediliyor, bu durumda 3 - 4 milyon oy toplamak çok mu güç? Sorun, etnik ve bölgesel kimlikli siyasi hareketlerin Türkiye partisi haline gelememelerinden mi kaynaklanıyor? Eşit ortaklık. Türkiye Cumhuriyeti Türklerden ve Kürtlerden oluşur. Kürtlerin talebi bu. Bu ülkenin asli unsuruyuz, bunun Anayasada belirtilmesi lazım. ABye girerken Türkiye zihniyet değişikliğine gitmeli. Müzakerelerle birlikte yeni öneriler gelecek, Türkiye Ben bağımsız devletim, bu benim iç meselemdir gibi itiraz hakkına sahip olamaz. Kürtler nasıl bir Anayasa değişikliği istiyor? Tabii, dayatabilir. Türkiyeye diyecek ki, Bak, böyle ayrı bir kitle var, kendi kendilerini yönetme hakkını istiyor... Ama senin devletinin içinde, ülkenin sınırlarını bozmadan! Kürtler derler ki, Çoğunlukta olduğum bölgelerde, kendi kendimi yönetmek istiyorum. Mutlaka bir federasyon şeklinde olması şart değil. Federasyona varana kadar bir sürü ara duraklar var. Özerklik mesela. AB, Türkiyede federasyon isteyebilir mi? Anayasanın değiştirilemez hükümleri var? Eğer Kürtler yeterince özgür bir ortamda kendi sorunlarını dile getirip çözüm formüllerini üretemiyorlarsa, elbette gerektiği zaman dış ülkelerden destek arayacaklar. Kürtlerin destek aradığı, illegal bir kurum değil, Türkiyenin her gün kapısını çaldığı AB. Türkiyenin bütün meseleleri orada tartışılacak. Alınganlık etmesine gerek yok. Kürtler niye dış dinamiklere yaslanmak istiyor? Gücünü kendi toplumundan, ülkesinden alması gerekmez mi? Bildiri yayımlamak herkesin hakkıdır. Bunu ihanet derecesinde görmek, Leyla Zanaya soruşturma açmak yanlış. Hem ABye gireceksin, hem de o kuruma başvuran insanları mahkemeye vereceksin. Şimdi bu anlayışla ABye girilmez. Salt ekonomik çıkarlar için ABye girilmiyor; siyasi, hukuki, ahlaki değerler var. Hükümet hayli sert tepki gösterdi. Kürt sorunu Türkiyede çözülmeli. Sorunun tartışılmasına imkân tanınırsa, siyasi zemin oluşacak. Kürtler kendi kimlikleriyle partilerini kuracaklar. Makul bir çözüme diyalogla gidilecek. Şimdi istenen, meşru yollardan, demokratik yöntemlerle Kürtlere örgütlenme hakkı tanınmasıdır. Kürt sorunu nasıl çözülecek? ABD güvence Bence tamamen uydurma. Çünkü Molla Barzaninin ve oğlu Mesutun geleneksel politikası, kendi bölgeleri dışındaki Kürtlerin işlerine karışmamaktır. Aramızda akrabalık var. Ama öyle hiyerarşik düzeyde bir parti kurmaya taraftar olacağını hiç sanmam. Barzaniye yakın partileşme girişimleri olduğu söyleniyor... ABDnin bölgede olması Kürtler için büyük bir destektir. Bugün bir güvence. Amerika, "Herhangi bir yerden Kuzey Iraka, Kürtlere müdahale edilmesine müsaade etmem" diyor. Buna Türkiye ve İran dahil. Bu, Kürtler için önemli bir fırsat. ABDnin bölgedeki rolü nedir? Kürtler memnun mu? İmzaların yankısı dışarıda oldu Hiç şüphe yok. 1920 - 30lı yıllarda belki işleme şansına sahipti ama çağımızda işlemez. Fikret Başkayanın tanımıyla Paradigmanın İflasından mı söz etmeliyiz, AB sürecinde bir paradigma değişikliği gerekiyor, öyle mi? Durmadan söylüyorum: Bu sorunun çözümünde en ciddi görev Kürtlere düşüyor. Kürtler, Türklerle beraber yaşama iradesine sahipse, Türklere güven vermesi lazım. Ben 1997de parti kurdum: Devletin bugünkü sınırlarına saygılıyız, şiddete karşıyız dedim. Beş ay sonra kapatılma davasıyla karşı karşıya kaldık. Hep devlete düşen görevden söz ediliyor, Kürt siyasetine yön verme ağırlığı olan sizlere de silahlı mücadeleyle, şiddet ile fikir hareketleri arasındaki çizgiyi net olarak çekme misyonu düşmüyor mu? "Leyla Zana ve arkadaşları" deniliyor. İmzacılar, Leyla Zananın arkadaşları değil. Zana imzaladı diye kimse bunu imzalamadı. Leyla Zana da herhangi bir imzacıdır. Proje onun değil. Leyla Zana ve arkadaşları ne yapacaklar? Bildiriden sonra parti mi geliyor? Hayır, ben o ilanın bir partileşmenin çekirdeği olduğunu sanmıyorum. Hep başkaları Kürtler adına konuşuyor. Bir de Kürtler ne düşünüyor, açıklasınlar diye düşündük. Böylece Avrupanın sıcak gündeminde Türkiyedeki Kürtlerin durumuna dikkat çekilmiş oldu. Dışarıda yankısı daha fazla oldu. Peki bu bir partileşme projesi mi? Devlet politikası zarar verdi PKK çizgisinin dışında kalan Kürtlerde, farklı yeni bir siyasi yapılanmaya gidilmesine dair ciddi bir arayış var. Bu çalışmalar henüz olgunluk aşamasından epey uzak. Türkiyede halen özgür politika yapmanın zemini yok. Çünkü devlet, Anayasa belli sınırlar koyuyor. "Atatürk ilkelerine uymak zorunda" diyor, siyasi partiler. Şimdi bu bir zorlama değil mi? Partiler şiddet içermedikçe her türlü görüşü savunabilir. Halkına güvenmeyen bir devlet, demokratikleşmenin önünü açabilir mi?Geçenlerde Sayın Genelkurmay Başkanı, İç tehdit devam ediyor dedi. Nedir iç tehdit? Vatandaştan devlete gelebilecek tehdit! Kürt hareketiyle ilgili yakın gelecekte nasıl bir yapılanma olacak? Çünkü birden çok merkez var. İmralı hâlâ etkin görünmeye çalışıyor ama PKK/ KONGRA - GEL eski gücünde değil. Elbette hiçbir devlet belli suçların müeyyidesiz kalmasına göz yumamaz. Buna kimsenin itirazı yok. Ancak düşünce için konulacak engeller bu suçları önleme gerekçesi yapılamaz. Çağımızda terörle mücadele anlayışı da değişiyor. Eğer bir terörist hareket, toplumsal bir desteğe sahipse, bunu önlemenin yolu, o toplumun hangi gerekçelerle o örgüte destek verdiğini görüp çözümlerin bulunmasıdır. 28 isyan diyoruz! Biri bitmiş, diğeri gelmiş. Devletin bugüne kadar uyguladığı Kürt politikası Türkiyeye de zarar vermiştir, Kürtlerin de felaketi olmuştur. Bu ülkede PKK terörü nedeniyle iç savaştan dönüldü. Ordunun duyarlı olması normal değil mi? 1938de Cizrede doğdu. Ankara Hukuk Fakültesini bitirdi. 1959da açılan "49lar Davası"nda Elçi Ailesi de yargılandı. Cizrede avukatlık yaptı. 1971 sonrasında Diyarbakır Cezaevinde 8 ay yattı. 1977de Adalet Partisinden Mardin Milletvekili seçildi. 1978de APden ayrılıp Ecevit hükümetinde Bayındırlık Bakanı oldu. 1980li yıllarda 30 ay cezaevinde kaldı. Kürt Kültür ve Araştırma Vakfını ardından 1997de kurduğu Demokratik Kitle Partisi, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. KİMDİR?

Yazarlar