24.11.2014 - 11:37 | Son Güncellenme:
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Bakınız şu anda Suriye'de 300 bini aşkın insan öldürüldü hala dünyanın sesi yok. Kendileriyle hep görüşüyorum ama söylediklerimle kalıyorum, en ufak bir hassasiyetleri yok. Tek hassasiyetleri var; petrol" dedi.
Erdoğan, CVK Otel'de düzenlenen Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) 1. Uluslararası Kadın ve Adalet Zirvesi'ndeki konuşmasına, bugün idrak edilen 24 Kasım Öğretmenler Günü'nün tüm öğretmenler için kutlu olmasını dileyerek başladı.
"Tüm öğretmenlerimize bir kez de bu anlamlı gün vesilesiyle şahsım, ülkem ve aziz milletim adına sonsuz şükranlarımı ifade ediyorum" diyen Erdoğan, bu akşam Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda 81 vilayetten gelecek öğretmenlerle bir arada olacaklarını hatırlattı.
KADEM'in 8 Mart 2013 tarihinde kurulduğunu ve yaklaşık 1,5 yıllık bir geçmişi olmasına rağmen ses getiren, dikkat çeken uyaran ve uyandıran çok sayıda faaliyete başarıyla imza attığını söyleyen Erdoğan, "KADEM bu alanda faaliyet gösteren mevcut tüm diğer sivil toplum örgütlerine nazaran duruşuyla, söylemleriyle, alternatif fikirleriyle farkını çok net bir biçimde ortaya koydu. Yani bu fikrini masada ortaya koymak başka bir şey, bu fikrini hizmetle ortaya koymak başka bir şey ama bir de toplum içerisinde gerilimler meydana getirmek suretiyle 'acaba sesimi duyurabilir miyim?' demek başka bir şey" dedi.
Asıl olanın önce dinlemek sonra da dinletebilmek olduğunu belirten Erdoğan, şöyle devam etti:
"Zaten müzakerenin, aslında ehil münakaşanın yolu da budur. Türkiye'nin kadın sorunlarına böyle farklı açılımlar getiren bir derneğe gerçekten ihtiyacı vardı. KADEM çok yeni bir dernek olmasına rağmen kısa zamanda bu ihtiyacı karşılar bir konuma yükseldi. Bugün ve yarın gerçekleşecek olan Uluslararası Kadın ve Adalet Zirvesi'nin de esasında KADEM'in o farklı bakış açısını yansıtan çok önemli bir etkinlik olacağına inanıyorum. Kadın sorunlarını hem ulusal hem uluslararası düzeyde bunun altını çiziyorum 'adalet' kavramıyla birlikte ele alınmasını şahsen çok önemsediğimi burada ifade etmekte fayda var. Zira modern dünyada insana ve insanlığa ilişkin her meselenin bir şekilde ele alındığını biliyoruz. Ama sorunlara karşı bütüncül, adil bir yaklaşım ortaya konamadığını üzülerek müşahede ediyoruz."
Zihinlerin ve vicdanların adeta kompartımanlara, farklı farklı bölmelere ayrıldığı, kendi ilgi alanlarına yoğunlaşan kesimlerin başka dünyalara, başka sorunlara duyarsız hale geldiği bir çağda yaşandığına işaret eden Erdoğan, sözlerini şu cümlelerle sürdürdü:
"Bunun onlarca örneği var, belki yüzlerce örneği var. Çevre konusunda aşırı duyarlılık gösteren kesimlerin örneğin silahlanma konusunda son derece duyarsız kaldıklarını görüyorsunuz. Başka ülkelerin, çevre sorunlarına karşı hassas olanların kendi ülkelerinin çevreye verdiği zarara karşı son derece duyarsız kaldıklarına şahit olabiliyorsunuz. Şu anda dünyada özellikle çevre konusunda atılan adımlar ve 'demokraside çok ileriyiz' diyen ülkelerde aynı hassasiyetin olmadığını görüyorsunuz. Belli ülkelerde en küçük bir demokrasi ihlalini ya da insan hakları ihlalini çok büyük bir mesele haline getirenlerin, başka birtakım ülkelerdeki demokrasi katliamına, darbe girişimlerine, insan katliamlarına gözlerini kapattıklarını görüyorsunuz."
- "Batsın bu dünya"
Erdoğan, fok balıklarının avlanmasını küresel bir mesele haline getirenlerin Filistin'de, Gazze'de, Suriye'de binlerce çocuğun binlerce kadının katledilmesine en küçük bir tepki en küçük bir duyarlılık göstermediğinin görüldüğünü dile getirerek, şunları kaydetti:
"Bakınız şu anda Suriye'de 300 bini aşkın insan öldürüldü hala dünyanın sesi yok. Kendileriyle hep görüşüyorum ama söylediklerimle kalıyorum en ufak bir hassasiyetleri yok. Tek hassasiyetleri var petrol, petrol...İşte kucağında yavrusuyla ölen dün bir misafirim vardı. 30 yaşındaki evladının Mısır'da helikopterden sniperlerle nasıl öldürüldüğünü evladının anlatıyor ve tabii o anne gözyaşlarıyla orada yanımızda hakikaten eşimle birlikte dinledik evimde. O tabloyu bize sergiledi. 'Ben şimdi diyor uluslararası bir mahkemeye gidebilecek miyim? Ülkemde dava açamıyorum' diyor. 'Çünkü bana diyorlar ki eğer burada dava açarsan durum çok daha kötü olabilir.' Böyle bir dünyada yaşıyoruz. Onlarca, yüzlerce, binlerce örneği var bunun. Bütün bu çifte standartlar, bu ikircikli yaklaşımlar aslında karşı karşıya kaldığımız sorunların çözümünde en büyük eksiğin adalet duygusunun olduğunu bizlere gösteriyor. Hani bizim Gencebayımız var ya, 'batsın bu dünya' diyor ya, işte batsın bu dünya."
Erdoğan ayrıca, eğer sorunlara bütüncül bir bakış açısıyla yaklaşılmıyorsa, eğer sorunlar arasında dahi ayrımcılık yapılıyorsa orada adalet duygusundan söz edilemeyeceğini belirterek, "Adaletin devreye girmediği hiçbir mesele hakkaniyetli şekilde çözüme kavuşturulamaz. Demokrasiyi demokratik hakları kendin için savunurken başka ülkedeki demokrasi ihlalini görmezden gelirsen samimi de olamazsın, adil de olamazsın, inandırıcı hiç olamazsın" diye konuştu.
CENNET ANNELERİN AYAKLARININ ALTINDA
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cennetin annelerin ayakları altında olduğunu belirterek, “Annenin ayağının altı öpülür. Ben anacığımın ayağının altını öperdim. Anam nazlanırdı. ‘Anacığım çekme ayağını burada cennetin kokusu var’ derdim. Bunu anlayan olur anlamayan olur. Bunu feministlere anlatamazsın mesela. Çünkü onlar anneliği kabul etmiyorlar. Anlayanlar bize yeter diyoruz. Onlarla yola devam ederiz” dedi.
Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) tarafından düzenlenen Uluslararası Kadın Ve Adalet Zirvesi Park Bosphorus Otel’de başladı. Zirveye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan eşi Emine Erdoğan ve kızı Sümeyye Erdoğan ile birlikte katıldı.
“KADININ ADALET KARŞISINDAKİ EŞİTLİĞİ ASLOLANDIR”
Zirvede yaptığı konuşmada kadın erkek eşitliği konusuna değinen Erdoğan, “Kadın erkek eşitliği diyorlar. Erkek erkeğe eşitlik doğru olandır. Kadın kadına eşitlik doğru olandır. Kadının adalet karşısındaki eşitliği aslolandır. Mağdur olanın mağdur eden seviyesine çıkartılmasıdır eşitlik. Kadınları ihtiyacı olan eşitlikten ziyade eşdeğer olabilmek yani adalettir. Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz çünkü o fıtrata terstir. Çünkü fıtratları farklıdır. Örneğin iş hayatına hamile bir kadını erkek ile aynı şartlara tabi tutamazsınız. Çocuğunu emzirmek zorunda olan bir anneyi bu tür yükümlülükleri olmayan bir erke ile eşit konuma getiremezsiniz. Kadınların erkeklerin yaptığı her işte çalıştıramazsınız komünist rejimlerde geçmişte olduğu gibi. Eline verin kazma küreği çalışsın. Onun narin yapısına ters düşer. Anadolu’da da bu yapılmadı mı. Sırtına yüklediler küfeleri o analarımız neler çekti. Kamburları çıktı. Hala böyle mi devam etsin bu iş. Erkek de kahvede pişpirik oynasın, zar atsın. İşte onun için eşitlikten ziyade eşdeğer kavramını yani adalet kavramını bu meselede en önemli kriter olarak görmek zorundayız” diye konuştu.
“ANACIĞIMIN AYAKLARININ ALTINI ÖPERDİM”
İslam dinini kadına “annelik” makamını verdiğini anlatan Erdoğan, “Bizim dinimiz anneye bir makam daha vermiş. Cenneti ayaklarının altına sermiş. Babanın ayakları altına koymamış annenin ayakları altına. Annenin ayağının altı öpülür. Ben anacığımın ayağının altını öperdim. Anam nazlanırdı. ‘Anacığım çekme ayağını burada cennetin kokusu var’ derdim. Bazen ağlardı. Anne başka bir şey. Orası farklı bir yer. Bunu anlayan olur anlamayan olur. Bunu feministlere anlatamazsın mesela. Çünkü onlar anneliği kabul etmiyorlar. Anlayanlar bize yeter diyoruz. Onlarla yola devam ederiz” şeklinde konuştu.
“DİNİMİZDE KADINA KARŞI ZULÜM YAPAMAZSIN”
Erdoğan konuşmasında kadın cinayetlerini de hatırlatarak, “İnançlı bir insan böyle bir şeye girişebilir mi. Sapıklardan bahsetmiyorum. Bu işin değerini bilenden bahsediyorum. Çünkü bir Müslüman olarak konuşuyorum. Bizim dinimiz İslam barış kelimesinden türüyor. Biz bir barış dininin mensuplarıyız. Barış dinin mensupları olarak bizim dinimizde kadına bu şekilde zulmü yapamazsın. Şiddet uygulayamazsın. Evlatları için kesin hüküm ‘yanınızda yaşlanırlarsa annenize babanıza öf bile demeyiniz’ diyor. Çekeceksin nazını” ifadelerini kullandı.
“BİZ SIĞINAN İNSANLARI BOMBALARIN ALTINA TERK EDEMEYİZ”
Türkiye’nin son yıllarda hem bölgesel hem de küresel sorunlara karşı farklı bakış açıları sunduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu:
“Bizim ülke olarak bu sorunlara bakışta ciddi bir avantajımız var. Biz doğudan gelen ama yönü batıya dönük bir ülkeyiz. Şu anda Türkiye’de 1 milyon 600 bin mülteci var. Batıda kaç tane var. 130 bin kişi. Bunlara bizim şu anda yaptığımız harcama 4.5 milyar doları buldu. Bize dışarıdan gelen destek 200 milyon dolarcık. Biz aynen yine bu süreci devam ettiriyoruz. Batı niçin bu noktada hassas değil. Biz diyoruz ki biz açık kapı politikası ile bize sığınan tüm mazlumlara kapımızı açacağız. İçeride de bizi eleştirenler var. Biz sığınan insanları bombaların altına terk edemeyiz. Ölümle baş başa bırakamayız. Çünkü biz doğunun ilim ve medeniyet birikimini tevarüs edebilmiş kendisine yeni medeniyetler inşa edebilmiş, birikimini batı ile kucaklaştırabilmiş bir ülkeyiz. Türkiye son yıllarda hamdolsun özgüvenin tekrar kazanmaya, sorunlara özgün çözümler üretmeye başladı. Bir yandan güçlenen bir ekonomiye sahibiz. Bir yandan standartları her geçen gün ilerleyen bir demokrasiye sahibiz. Ülke içinde huzuru istikrarı, emniyet ortamını her geçen gün güçlendiren bir siyasi yapıya sahibiz. Bütün bunların yanında artık bölgesel ve küresel sorunlara da farklı samimi çözüm önerileri sunabilen bir ülkeyiz. İçeride ya da dışarıda bazıları bizim iddialarımızı tezlerimizi istismar konusu yapabilirler. Biz bunlara aldırmayacağız. Yerleşik kalıpları zorlamaya devam edeceğiz. Kadınların hak mücadelesinde Türkiye’nin yeni açılımlar yapması hayati önem arz ediyor. Bugün birçok gelişmiş ülkede kadınlar hak mücadelesinin belli kalıplara hapsolduğun görüyorsunuz”
1994 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerine hazırlandığı dönemde kadınları siyasete girmeleri yönünde teşvik ettiğini anlatan Erdoğan, “O seçimlerde beni de yalnız bırakmadılar kapı kapı dolaştılar. 13 yıllık siyasi parti genel başkanlığı sürecimde kadınların siyasete girmesi için mücadele verdim. Verdiğimiz siyaset mücadelesinin Türkiye’yi 1994 yılına göre farklı bir yere taşıdığını görüyorum. Anayasada değişiklik yaptık. Cumhuriyet tarihinde yapmış olduğumuz kadınlar lehinde değişikliği hiçbir iktidar yapmamıştır. Bunu referanduma getirdik ve hanım kardeşlerimizle alakalı yasal düzenlemeleri çıkardık. Milletvekilliği konusunda kadınları teşvik edici olduk. Çalışma hayatında kadınlara yönelik tarihi reformlar yaptık. Kuşkusuz ideal noktada olduğumuz iddiasında değiliz ama çok umut verici bir noktada olduğumuza inanıyorum. Özgüvenleri yükselen Türkiyeli kadınların gittikçe yaygınlaşacak şekilde hak ve adalet mücadelesini ileri seviyeler taşıyacağına eminim” dedi.