29.11.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:
Bu süre içerisinde 4 bin küsur sayfa belge ve bilginin yer aldığı 1368 sayfalık bir rapor hazırladı raporu kamuoyu ile paylaştı. Ancak ‘Pandora’nın kutusu’ açılırken Susurluk Raporun’da olduğu gibi, bu raporda da Genelkurmay, MİT bazı belgeleri “Devlet Sırrı” kapsamında değerlendirince gizli ibareli 187 sayfalık özel niteliği olan belgeler raporda yer almadı.
16 yıl önce derin devlet ilişkilerini araştıran Susurluk Komisyonu, raporunda darbe ortamını yaratmak amacıyla işlenen cinayetleri, Kürt işadamlarının kaçırılarak öldürülmesini ve bu cinayetlerde rol oynayan Özel Harp Dairesi ve JİTEM gibi yapılanmaları nasıl ki ‘devlet sırrı’ gerekçesiyle açıklayamadıysa, Darbe Komisyonu’nun çalışmaları da aynı gerekçelerle engellenmiş oldu. Faili Meçhul cinayetlere kurban gitmiş ailelerin bir araya gelmesiyle oluşturulmuş Toplumsal Belek Platfomu’nun yaptığı başvurulardan sonuç alamaması da bu nedenledir. Platformun yedi ay önce iki başvurusundan biri mahkemelere bu davaların yeniden açılması için verdikleri dilekçe O ‘zaman aşımından’ dolayı reddedildi. İkincisi Meclise Araştırma Komisyonu kurulması ve bu davalarda devlet sırrının olmayacağını düşünerek devlet sırrı kavramının kaldırılması yönünde bir dilekçeleri oldu Orada da gündeme getirildiğinde AKP bunu reddetti. Devlet sırrı olduğu gerekçesiyle bilgi verilmeyen münferit aileler oldu.
Devlet sırrı nedir?
Türk hukukunda devlet sırrının “resmi” bir tanımı aslında hiç olmadı. Ama durmadan devlet sırrı ile ilgili kanun taslakları hazırlandı. Son olarak 2005’te konuya ilişkin hazırlanan taslakla nihayet devlet sırrının tanımı yapıldı ve Devlet sırrı “Açıklanması veya öğrenilmesi, devletin dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine zarar verebilecek; anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek ve bu nedenlerle niteliği itibariyle gizli kalması gereken bilgi ve belgeler” olarak değerlendirildi.
Buna göre; tüm kamu kurum ve kuruluşları, yasa, yürürlüğe girdikten sonraki bir yıl içinde yeni sır tanımlarına uymayan ve bugüne kadar “sır” olarak saklanan tüm bilgileri bu tanımlamaya göre ayıklayacak, böylece sır niteliğinden çıkaracak olan birçok bilgi de kamuoyuna Bilgi Edinme Kanunu kapsamında açıklanabilecek. Başbakan’ın başkanlığında oluşturulacak Devlet Sırrı Kurulu, ayda bir defa toplanarak, “devlet sırrı” sayılması teklif edilen belge ve bilgileri karara bağlayacak.
Ancak taslak halen Meclis’te bekletilmekte. Bugün komisyonun 187 sayfada neyi devlet sırrı kapsamı içerisinde değerlendirildiğini bilmiyoruz. Ama biliyoruz ki; hangi komisyon araştırırsa araştırsın Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Doğan Öz, Ümit Kaftancıoğlu, Musa Anter gibi isimlerin öldürülmesinde gerçek faillerin bulunamamasında ‘devlet sırrı’ denilerek kurumların bilgi vermemesinin rolü büyüktür.
Dolayısıyla sormak lazım: Bir devlet devlet sırrının arkasına saklanarak tarihi karanlıkta bırakmaktan ne gibi bir milli menfaati olabilir? O halde nasıl oluyor da hâlâ geçmiş bir tarihi ‘devlet sırrı’ kapsamında tutabiliyoruz.