14.12.2018 - 11:03 | Son Güncellenme:
AA
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Dolmabahçe Sarayı'nda düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı'na (İİT) Üye/Gözlemci Devletlerin Anayasa ve Yüksek Mahkemeleri Birinci Yargı Konferansı'nda yaptığı konuşmada, sözlerine kısa bir süre önce memleketi Rize'de şehit edilen İl Emniyet Müdürü Altuğ Verdi'ye ve dün Ankara'da meydana gelen tren kazasında ebediyete intikal eden 9 vatandaşa Allah'tan rahmet dileyerek başladı. Erdoğan, kazada yaralananlara da şifa diledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İslam dünyasını DEAŞ, El-Kaide, Boko Haram, Eş-Şebab, FETÖ gibi terör örgütleri vasıtasıyla cendereye almaya çalışanların asıl hedefi, Müslümanların hayat damarlarını kurutmaktır." dedi.
Konferansın başarılı geçmesini ve herkes için hayırlara vesile olmasını temenni eden Erdoğan, programın düzenlenmesinde emeği geçenlere teşekkür etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İslam dünyasının dört bir yanından toplantıya katılan yüksek mahkeme başkanlarına ve hukuk insanlarına daha huzurlu ve güvenli bir dünya idealine yaptıkları katkılar için şükranlarını sunarak, adalet kavramının ilk insandan bugüne kadar üzerinde en çok konuşulan, tartışılan konular arasında olduğunu söyledi.
Türkiye'de, "Adalet olunca yiğitliğe lüzum kalmaz" şeklinde bir söz olduğunu dile getiren Erdoğan, "Yine ülkemizde yaşamış bir büyük gönül sultanı, 'Yeryüzü ve gökyüzü adalet sayesinde ayakta durur.' demiştir. Tarihimizin önemli hukukçularından Ebussuud Efendi ile Osmanlı'nın güçlü hükümdarı Sultan Süleyman'a atfedilen bir menkıbe vardır. Sultan Süleyman, aynı zamanda hocası da olan Ebussuud Efendi'ye sorar; 'Meyve ağaçlarını sarınca karınca, günah var mı karıncayı kırınca?' Ebussuud Efendi de aynı nezaketli üslupla cevap verir; 'Yarın hakkın divanına varınca, Süleyman'dan hakkın alır karınca.' Evet, ancak işte böyle ince bir adalet anlayışıyla yönetilen devlet 600 yıl yaşayabilirdi, nitekim de öyle oldu." diye konuştu.
"ADALET ASIL GÜÇLÜDE OLURSA ANLAMLIDIR"
Erdoğan, filozofların adaletin sadece erdemlilere, fazilet sahiplerine mahsus bir özellik olduğunu söylediğini anlatarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Aynı şekilde vicdanlarda karşılığı olmayan adaleti, sadece kanunlarla ve kolluk gücüyle sağlamak mümkün değildir. Adaleti sadece zayıfların hak arama yolu olarak görmenin sonu, güçlülerin adaletsizliklerini haklı çıkarmaya kadar varır. Halbuki adalet asıl güçlüde olursa anlamlıdır. Güçlülerin erdemli, erdemlilerin güçlü olmadığı bir dünyada yaşadığımızı kabul etmek durumundayız. Bugün dünyada güçlü olanlar, maalesef adaleti değil, sadece kendi çıkarlarını daha ileriye taşımanın peşindedir. Tarih bize adalet çizgisinden sapan toplumların ve devletlerin yıkılışının kaçınılmaz olduğunu gösteriyor. Geçmişte dünyanın önemli bir bölümünde hükümran olmayı başarmış nice güçlü liderin ardından inşa ettiği her şeyin yıkılıp gitmesinin sırrı, adalete dayalı bir düzen kuramamış olmasıdır."
"ZULÜMLE PAYİDAR OLUNMAZ"
Zulümle payidar olunmayacağının sayısız örneği olduğunu dile getiren Erdoğan, "Maalesef bugün dünyanın pek çok yerinde, özellikle de bölgemizde vicdanları kanatan zulümler yaşanıyor. İslam dünyasını DEAŞ, El-Kaide, Boko Haram, Eş-Şebab, FETÖ gibi terör örgütleri vasıtasıyla cendereye almaya çalışanların asıl hedefi, Müslümanların hayat damarlarını kurutmaktır. Halbuki Müslümanın olduğu yerde sömürü olmaz, soykırım olmaz, husumet olmaz, adaletsizlik olmaz, gelir dağılımı çarpıklığı olmaz. Olmamalıdır ama bugün maalesef bu kötülüklerin hepsi de İslam dünyasının üzerinde bir kara bulut gibi dolaşıyor. Bizlere düşen işte bu kara bulutları dağıtmak için neler yapmamız gerektiğini bulmak ve hayata geçirmektir." şeklinde konuştu.
"BÜTÜN BİLGİLERİ VERDİK"
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın öldürülmesine ilişkin, "Fakat hak yerini bulacak. İşte dün Amerikan Senatosu'ndaki gelişmeleri duydunuz ve daha gelişerek devam edecek. Neden, zira biz Amerikalılara, istihbarat örgütüne, yetkililerine bütün bilgileri verdik. İngilizler istedi, onlara da verdik. Almanlar istedi, onlara da verdik. Suudi Arabistan'a verdik, Fransızlara verdik. Dedik ki kim isterse hepsine bunu vermeye hazırız. Neden, adalet mülkün esasıdır. Adalet yerini bulsun diye verdik." dedi.
Konunun her yönüyle aslında açık olduğuna vurgu yapan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bunun failinin kim olduğu da bana göre belli. Zira İstanbulumuza gönderilen 15 kişinin içinde olduğu çok açık, net. Olayın işlendiği, operasyonun yapıldığı yer de belli. Tabii biz bize gönderilen yetkililere şunu sorduk, Bu 15'in içinde fail var. Bu faili siz biliyorsunuz ve siz bu faili çıkarmakta da mahirsiniz. Verdikleri cevap, 'şu anda 18 kişiyi biz tutukladık' daha sonra bunu 22'ye çıkardılar. Peki şimdi faili de ortaya çıkar. Önceleri bu suçu buraya yıkmanın gayreti içine girmişlerdi. Ne dediler? Dediler ki 'Cemal Kaşıkçı, oradaki nikah muamelesini yaptı ve çıktı.' Halbuki yalan, dışarıda nişanlısı var. Bu sıradan bir insan değil, düşünce dünyasında yeri olan, kalemi olan bir insan. Oradan çıkıp da nişanlısını almadan ayrılıp gitmesi mümkün mü? Değil. Tabii daha sonra 'biz bunu demek istemedik...' İleri gittiler ve dışişleri bakanları şu ifadeyi kullandı. 'Yerli işbirlikçilerle bunu yaptık.' Peki kimdir bu yerli işbirlikçi bunu söyleyin. Bize bunu söylemedikleri gibi 'Ben böyle bir ifade kullanmadım.' diyerek, yine yalan söylediler. Çok daha enteresanı, biz ses kayıtlarından şunu da öğrenmiş olduk. Gelenlerin içinde şu andaki Veliaht Prens'in en yakınında olanlar, bu işin aktif rol üstlenicisi. Aldığı talimatı yerine getirenler orada."
Her şeyin şu anda gün yüzüne çıktığını ifade eden Erdoğan, Suudi Arabistan'ın talebi üzerine başsavcılarının Türkiye'ye gelerek buradaki başsavcıyla görüştüğünü anlattı. "Görüştüler ama ipe un serdi." diyen Erdoğan, Suudi Başsavcının en ufak bir bilgiyi, belgeyi İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı'na vermediğini söyledi.
Erdoğan, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı'nın ise Suudi Başsavcıya gerekli olan her bilgiyi verdiğini dile getirerek, "Çünkü fail ortada. Bunu biliyorlar. Yardım, yataklık yapan, onlar da yanında. Cuma gününde bir grup buraya geliyor, pazartesi gecesi ve salı ikinci grup geliyor ve operasyonu tamamlıyorlar, işi bitirip gidiyorlar ama başsavcı da buradan 5 valiz kuru yemişle gidiyor. Çünkü dert başta." dedi.
Suudi Arabistan'ın gönderdiği elemanlara her şeyi açıkça anlattıklarını vurgulayan Erdoğan, ancak onların yine gizlemeye devam ettiğini kaydetti.
"BÜTÜN ÇIPLAKLIĞIYLA ARTIK İŞ ORTAYA ÇIKIYOR"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu arada enteresan olan şey şu; İslam dünyasında bazı kesimlerin ve ülkelerin, ne yazık ki doların veya riyalin kurbanı olanlar, bu olaylar karşısında hakkı ve hakikati adalet çerçevesi içerisinde söylemediler. Batı dünyasında da aynı şekilde birçok baronlar, onlar da bunu söyleyemiyor. Niye? Dolarlar gelecek. Bundan dolayı. Şimdi petrol zengini olan bu ülke ne yazık ki hala kararını vermedi, veremedi. Fakat hak yerini bulacak. İşte dün Amerikan Senatosu'ndaki gelişmeleri duydunuz ve daha gelişerek devam edecek. Neden, zira biz Amerikalılara, istihbarat örgütüne, yetkililerine bütün bilgileri verdik. İngilizler istedi, onlara da verdik. Almanlar istedi, onlara da verdik. Suudi Arabistan'a verdik, Fransızlara verdik. Dedik ki kim isterse hepsine bunu vermeye hazırız. Neden, adalet mülkün esasıdır. Adalet yerini bulsun diye verdik. Uluslararası hukukta da suçun işlendiği yer burası olduğu için, dedik ki 'verin biz yargılayalım.' Bakın vermiyorlar. Dışişleri bakanı açıklama yapıyor, 'Vatandaşlarımızı veremeyiz.' diye. Şu ifadeye bak. Zerre kadar adalet anlayışı olsa, 'Ne demek, tabii ki veririz, buyurun siz yargılayın.' diyebilirdi. Neden diyemiyorlar? Çünkü bu işin sıçrayacağı yer neresi olduğu ortaya çıkıyor."
Erdoğan, ABD'nin BM Daimi Temsilcisi Nikki Haley'in açıklama yaptığını ve açıkça isim verdiğini ifade ederek, "Bu da bir şeyi gösteriyor. Bütün çıplaklığıyla artık iş ortaya çıkıyor. Bizim temennimiz de bu işin gerçek manada ortaya çıkmasıdır. Bırakmak yok ki adalet yerini bulsun." şeklinde konuştu.
'FIRAT'IN DOĞUSUNU HUZURA KAVUŞTURMAKTA KARARLIYIZ'
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Fırat'ın doğusundaki bölgeleri de huzura ve güvene kavuşturmakta kararlıyız. Nitekim dün akşam itibarıyla Irak'ta operasyonlarımızı yaptık ve sürekli sınırlarımıza tehdit oluşturan Sincar ve Mahmur'un etekleri Karacak'ta atılan adımlara karşı operasyonumuzu yaptık." dedi.
Irak ve Suriye'yi yıllarca DEAŞ'la mücadele görüntüsü altında yakıp yıkanlar ne kadar suçluysa, onlara bu fırsatı verenlerin de aynı derecede vebal altında olduğunu vurgulayan Erdoğan, bunun en çarpıcı örneklerinden birinin, ülke sınırlarının yanı başında olan Suriye'de görüldüğünü kaydetti.
"GÖZ GÖRE GÖRE İZİN VERMEMİZ DÜŞÜNÜLEMEZ"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye topraklarının üçte birini işgal altında tutan bir terör örgütünün, Amerika'nın ve kimi Avrupa ülkelerinin desteğiyle her türlü zulmü, her türlü ihaneti sergilediğini dile getirerek, şöyle devam etti:
"Biz bu terör örgütüyle, doğrudan ülkemizi de hedef aldığı için elbette çok daha etkili bir şekilde mücadele ediyoruz. Ama aslında bu örgüte karşı tüm İslam dünyasının topyekün mücadele etmesi gerekir. Çünkü bu örgüt vasıtasıyla Suriye'nin bir bölümü, medeniyetimizin ve kültürümüzün dışına çıkartılmaya, adeta bağrımıza bir hançer saplanmaya çalışılıyor. Bizim böyle bir terör örgütüne, böyle bir tehdide göz göre göre izin vermemiz düşünülemez.
Bunun için daha önce Cerablus'ta, Afrin'de Rusya ile vardığımız anlaşmayla İdlib'de yaptığımız gibi, Fırat'ın doğusundaki bölgeleri de huzura ve güvene kavuşturmakta kararlıyız. Nitekim dün akşam itibarıyla Irak'ta operasyonlarımızı yaptık ve sürekli sınırlarımıza tehdit oluşturan Sincar ve Mahmur'un etekleri Karacak'ta atılan adımlara karşı operasyonumuzu yaptık. Durduk mu? Yok, bunun gerisi gelecektir. Neden? Çünkü, oradan eğer bize bir tehdit varsa ki var, tehdidin cevabı da anında verilecektir. Bu terör örgütlerini ya yok edecekler, onlar etmiyorsa biz yok edeceğiz. Dün, Tel Rıfat'tan Afrin'deki askerlerimize yönelik kalleş saldırı, aldığımız kararın ne kadar isabetli olduğunu göstermiştir. Sınırlarımıza yığılan silahların ve teröristlerin eninde sonunda bizi hedef alacağı gerçeğini bu olay bir kez daha ispatlamıştır. "
"HEM İNSANİ HEM DE TEKNİK İSTİHBARATI KULLANIYORUZ"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Amerika'nın 22 üssünün bulunduğu Suriye'nin kuzeyine, 20 bini aşkın tır silah, araç ve gereç gönderildiğini belirterek, şunları kaydetti:
"Kime geliyor bunlar? Oradaki bu PKK, PYD, YPG, bunlara geliyor. Bunlar vasıtasıyla bunlar kullanılıyor. Bunlar bizim elimize geçince, biz bunların nereden geldiğini, kimler vasıtasıyla da gönderildiğini görüyoruz. Bir insani istihbarat var, bir de teknik istihbarat var. Hem insani istihbaratı kullanıyoruz hem teknik istihbaratı kullanıyoruz. Bunlarla beraber nerede ne var, ne kadar araç geldi girdi, nereye neyi getirdi, bunları da öğreniyoruz. Bunları bizler ilgililere en üst noktada, Sayın Obama'ya da, Sayın Trump'a da bunların hepsini anlatmış bir insanım. Tarihleriyle her şeyiyle. Fakat hepsi de bakıyorsunuz duyar gibi görünüyorlar ama duymuyorlar, gereğini yapmıyorlar. Dedik ya adalet. Bu olmayınca o anda işte o gören gözler bir anda görmez oluyor. Bugüne kadar stratejik ortağız, NATO'da beraberiz, uluslararası birçok kuruluşta beraberiz. Bizimle beraber bu adımları atmayanlar veya atamayanların, bu tür kuruluşlarla hiçbir ilgisi, alakası olmayan ülkelere ne yapacaklarını düşünün."
"GECİKMEYE DAHİ TAHAMMÜLÜMÜZ YOKTUR"
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Türkiye, Fırat'ın doğusundaki terör bataklığına müdahale konusunda yeteri kadar zaman kaybetmiştir. Bundan sonrası için tek bir günlük gecikmeye dahi tahammülümüz yoktur." dedi. Ü
Türkiye'den yeni bir plan istendiğini dile getiren Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
"(Cambaza bak cambaza) oyunu haline getirdikleri Münbiç hikayesiyle bizim dikkatimizi dağıtmaya, kararlılığımızı bozmaya çalışıyorlar. Münbiç, yüzde 80-90 itibarıyla Arapların yaşadığı bir yerdir ama orayı tamamen o terör örgütlerine vermiş durumdalar. Bize söz verdiler, 'Onlardan orayı boşaltacağız. Onları Fırat'ın doğusuna göndereceğiz.' dediler, göndermediler. Şimdi de diyoruz ki 'Temizlediniz temizlediniz, çıkardınız çıkardınız, çıkarmadığınız takdirde biz Münbiç'e de gireceğiz.' Türkiye, Fırat'ın doğusundaki terör bataklığına müdahale konusunda yeteri kadar zaman kaybetmiştir. Bundan sonrası için tek bir günlük gecikmeye dahi tahammülümüz yoktur. Afrin Operasyonu'nda sahada karşılaştığımız manzara, istihbarat birimlerimizden gelen raporlarla tescillidir. Bu veriler bize Fırat'ın doğusunda neler yapıldığını ve şayet hemen harekete geçmezsek, ileride karşımıza neler çıkacağını göstermeye yeterlidir. Şu gerçeğin de bilinmesini istiyorum; Suriye'de attığımız adımlarla sadece kendi ülkemizin güvenliğini sağlamakla kalmıyor, ümmetin ve tüm insanlığın izzetini de koruyoruz."
Erdoğan, hiçbir mezhep fanatizminin bu gerçeğin üstünü örtemeyeceğini vurgulayarak, "Kendi hesaplarının peşinde koşmayan, hakkaniyetle meseleye eğilen herkes, bu hakikati görecektir. Bölgede gerçekten huzurun, adaletin, ahlakın peşinde olanlara düşen, yürüttüğü bu mücadelede Türkiye'ye destek, olmalıdır." dedi.
"KAŞIKÇI CİNAYETİNİN TAKİBİNİ NEREDEYSE TEK BAŞIMIZA YAPIYORUZ"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, adalet konusunda en büyük tehlikelerden birini, "Yargı kurumunun akıl ve muhakemeyi bir kenara bırakıp kendi ideolojik saplantılarının peşine düşenlerin kontrolü altına girmesi" şeklinde açıklayarak, "Türkiye, FETÖ meselesinde bu sıkıntıyı yaşamıştır. Önce emniyet ve yargı içindeki elemanları vasıtasıyla ardından da ordu içindeki militanlarını kullanarak ülkemizde darbe yapmaya kalkışan bu örgütün mensupları, şimdi hukuk önünde hesap veriyor. Yaşadığımız ihanet, ne kadar büyük olursa olsun biz bunlarla mücadelemizi hukuktan, adaletten, haktan ve vicdandan taviz vermeden yürütüyoruz. Rehavete kapılmıyor, kararlılığımızı hep canlı tutuyor ama hukuk devleti ilkesine de titizlikle bağlı kalmayı sürdürüyoruz." diye konuştu.
Hiçbir suçlunun cezasız kalmasına izin verilmediği gibi tek bir masumun haksızlığa uğramasına da rıza gösterilemeyeceğinin altını çizen Erdoğan, konuşmasını şöyle tamamladı:
"Adalet ve onun uygulama aracı olan hukuk, yasalar, yargı mekanizmaları, toplumun tamamı tarafından görüldükleri ölçüde etkilidir. Türkiye bu konuda tarihi bir imtihana maruz kalmış ve süreçten alnının akıyla çıkmayı başarmıştır. Ülkemizin demokrasisine de hukuk devleti niteliğine de hak ve özgürlükler konusundaki samimiyetine de kimsenin söyleyecek bir sözü olamaz. Lafa geldiğinde demokratlığı, özgürlükçülüğü, farklılıklara saygıyı kimseye bırakmayan Batılı ülkelerin, en küçük bir tehdit karşısında nasıl faşizan uygulamalara yöneldiğine hep birlikte şahit oluyoruz. Demokrasi ve hukuku bir makyaj olarak kullananlarla aynı değerleri hayatının merkezine yerleştirenler arasındaki fark, ancak bu tür sınamalar sayesinde ortaya çıkabiliyor. Üzüntüyle ifade etmek isterim ki İslam toplumlarının çoğunun yönetimleri, henüz bu sınamalara dahi maruz kalmayacak derecede adaletten, hukuktan, özgürlüklerden uzak bir görüntü içindedir. Bunu bir öz eleştiri olarak söylüyorum. Merhum Cemal Kaşıkçı cinayeti sonrasında sergilenen tavırlar, bu gerçeği bir kez daha adeta yüzümüze çarpmıştır. Haksız yere bir cana kıymanın inancımızdaki yeri ortadayken, üstelik de gerçekten insanlık dışı bir yöntemle işlenen bu cinayetin takibini neredeyse şu anda tek başımıza yapıyoruz. Bu eksiklerimizi gidermeden, İslam toplumları olarak hak ettiğimiz yere gelebilmemiz, Rabbimizin ve Peygamber Efendimizin bize müjdelediği huzura ve saadete kavuşabilmemiz mümkün değildir. Konferansın tüm bu meselelerin konuşulduğu, tartışıldığı, çözüm yollarının ortaya konulduğu bir platforma dönüşmesini diliyorum."
Konferansa, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, Danıştay Başkanı Zerrin Güngör, İstanbul Valisi Ali Yerlikaya ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Mevlüt Uysal da katıldı.
Konuşmaların ardından, hatıra fotoğrafı çektirildi.