18.10.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:
DERYA SAZAK: Muhsin Bey, Eşkıya gibi filmlerdeki güçlü oyunculuk dönemi ardından sinemaya ara vermiş gibi görünürken, Yazı Tura ile bu kez yönetmen olarak çarpıcı bir dönüş yaptınız ve filminiz Antalya Altın Film Festivalinde neredeyse tüm ödülleri topladı. Güneydoğuda iç savaş ve deprem gibi derin izler bırakan iki sosyal travmayı sinemaya aktarma düşüncesi nasıl doğdu? Sinemayı hep hayal ediyordum. 30lu yaşlarımda kısa filmler çekmiştim, bunlar video türü, sahne performansı için düşündüğüm şeylerdi. İlk defa Ertem Abi (Eğilmez) fısıldamıştı, sen yönetmenlik yapabilirsin, diye... Sinema yapacağım ama ne anlatacağım meselesinde bir projeler adamı olmak mümkün. Mesela Güneydoğu üzerine bir film, başlı başına bir sinema projesidir.Güneydoğuda bir savaş yaşanmıştır ve ben bunun filmini yapayım işte Vietnam sendromu türünden film çekeyim ya da 17 Ağustos depremini çekeyim, sinemasal bir konudur, Yazı Turayı bu tür projelerden hareketle çekmedim. Daha çok kendimden ne çıkacağını merak ettim, doğaldır ki bizim kuşağın gençleri, 1980 öncesi ağır bir siyasi dönemden geçtik. Benim o dönemdeki rolüm zaman zaman militanlığa varacak noktaya kadar geldi. Sempatizanlığı aştı. 12 Eylülde beni Şekspir kurtardı. Tiyatro sevdam vardı, sahneye yakın durduğum, konservatuara girdiğim zaman militan bir tiyatrocu olma çelişkisi nedeniyle çok eleştirildim arkadaşlarım tarafından. UĞUR YÜCEL: Sinema yapmaya yola çıkarken böyle projeler adamı olmayı hayal etmedim aslında. Bir içe dönme süreci yaşıyordum, 1980lerden sonra bizim kuşağın (78liler) dağılması, savrulması söz konusuydu. Ben de o savrulmadan nasibimi aldım. Esasen hem siyaseten hem ruhen durduğum yerden başka yerlere doğru gittim, ama 40ından sonra bütün insanlar kendilerini sorgularlarmış, geriye dönüp ne yaptım diye? Kim olduğunu aramak, bundan sonra ne olacağının tespitini yapmak gibi içsel arayışlara dönerlermiş. Şov sahnelerine çıkmak beni yormuştu ve orada hiç kendime inanmıyordum. Bir komedyen gibi yaşamaktan çok, bir yazar gibi, bir müzisyen gibi yaşadığımı söyleyebilirim. Tabi ki liberal ekonomiyle ya da düşünce tarzıyla ilişki kuruyorum bugün ama doğrusu o yıllardaki namusumu kaybetmediğimi söylemek isterim. 1980 darbesinin üzerinden 25 yıla yakın süre geçti, bugünkü değerler penceresinden geçmişe bakınca ne görüyorsunuz? Belki devrime kalkışmakla hata ettik ama felsefi olarak bir hata görmüyorum. Hepimiz savrulmalar yaşadık, sonra geçişler başladı. Ertem Eğilmezle başlayan Yavuz Turgulun Muhsin Beyi ile devam eden günlerde kendimi sinemacı gibi hissediyordum. Bu kadar yıldan sonra Yazı Turada ticari kaygılardan uzak bir film yaptım. Yurtseverim ve Anadoludaki kültürlerle ilişkideyim. Kürt, Süryani, Ermeni müziği, Yahudinin Hamursuzu, Rumun şarkısı, Türk sanat müziğiyle rakı içmeye varana kadar bu ülkede ne kadar renk varsa bunları yüreğinde taşıyan bir insanım. Böyle bir insan nasıl savaş yanlısı olabilir? Solcu bakış açısı ve değerler... Memleketin dağlarına bahar gelsin Hepsi hayatın içinden örnekler. İkinci Baharın çekimlerini yapıyorduk; bir gün yanıma milli forma giymiş bir genç geldi, bizim Rıdvan gibi Güneydoğu gazisi, altın kolyesi var, madalyası var cebinde. Orada neler yaşadığını, kaç kişi öldürdüğünü anlattı. Giderken 5 milyon para istedi benden. Ya gerçek bir gaziydi ya da böyle bir hayat kurmuş para kazanıyordu. Güneydoğu gazisi iki arkadaşın askerlik dönüşü sürüklendikleri bunalımın öyküsü, Yazı Tura. Gerçekçi ve oldukça sert bir sinema diliyle anlatıyorsunuz.... Evet, orada bir açık kapı bıraktım. Düşman diye öldürüyor! Dağdaki çatışmada öldürülen PKKlılar arasında bir genç kızın Rıdvanın lise aşkı çıkması gerçek mi, hayal mi belli değil... Umut veriyor bunları görmek. Yazı Tura da barış filmidir. Bir şey bitiyor. Acılarıyla birlikte bunları gömüyoruz. Memleketimin dağlarına bahar gelsin. Ben bunu söylemek isterim. Düşünün bir kaval sanatçısı Güneydoğuda savaşıyor, karşı cephede Kürtler var. Dinliyorlar, Güneydoğulu bir türkücünün ezgisi, kavalı çalan adam Türk! Yazı Turadaki öyküler 1999da başlıyor. 5 yıl sonra Kandil Dağındaki PKKlı kızların, silah yerine gitarla dolaştıklarını gösteren röportajlar yayımlanmaya başladı. Bundan sonra aşk filmi çekeceğim Yalnız değilim. Benim gibi etkilenen milyonlarca insan oldu. Güneydoğuda bir savaş varsa, aileler, çocuklar, insanlar parçalanıyorsa bunu yüreklerine gömüyorlar. Biz İstanbulda otururken orada bombanın sesini duyuyoruz. Güneydoğuda 1990ların sonuna kadar yaşanan savaş halinden bir aydın olarak etkilendiniz. Hiç öyle değil. Ben esasında bir filmciyim, politik sinemacı değilim. Bundan sonra aşk filmi çekeceğim. Yazı Tura şöyle doğdu: Sahiden bunaldığım bir gece, yorganlara kapanıp Ben ne yapacağım? diyorum. Sahneye dönmek istemiyorum, oyunculuğumu beğenmiyorum. Kalktım bazı sözcükler çıktı; kar, Güneydoğu, postallar, makineli tüfekler, ölen insanlar. Orada savaş var, ailenizden birileri yoksa sizi ilgilendirmiyor. Televizyonlara baktığımız zaman bütün eller havaya!.. Hiçbir yerde bir keder yaşanmıyor. Aydınlık ve barışçı bir dünyaya doğru gidelim sözünü eden insanların hepsine entel olarak bakılıyor. Ancak bu bir Kürt filmi değil. Ruhum arka sokaklarda dolaşıyor Fikret Mualla neden Moda burnunun resmini çizmiyorsa, Louis Armstrong, trompetiyle farklı bir müziği tercih ediyorsa, oralara akraba bir şey olduğunu zannediyorum. Kendimi içgüdülerime bırakmak istiyorum. Yazı Tura bunun denemesiydi. Meseleye nereden bakıyorum, buradan bir şiir çıkıyor mu? Bir şairin, Ece Ayhanın bir fıkra yazarı olmasını bekleyemezdik, çünkü ruhu orada bir yerlerde duruyordu. Benim de ruhum, memleketin ara sokaklarında dolaşıyor. Yaşım ilerledikçe başka türlü bir hassasiyet başladı. Şov alanı, popüler alanda hiçbir zaman kendimle buluşamadığımı düşünüyorum. Sahnede işin tadını çıkardığım çok az zaman olmuştur. Popüler kültürün yükselişte olduğu bir çağda televizyona rating getirecek diziler ya da stand up yapmak yerine, Güneydoğu, savaş gibi trajik sorunları film konusu yapmak doğru bir zamanlama mı? Bu, 78lilere özgü meydan okuma mı? Yücel: Şimdi kendimi çekiyorum... Sahnede, sinemada hep başkalarını oynadınız. Türkiye barışa gitmek istiyor Askeri kanattan ya da Kürtlerden hiçbir tepki gelmiyor. Hiç kimse artık bu ülkede savaşların olmasını istemiyor. Bir dakika, biz burada savaşıyoruz, sen ne anlatıyorsun kardeşim! diyen çıkmıyor. Ya da Bir yerlerde çatışmalar sürerken, savaş daha küllenmemişken sen niye böyle meseleleri irdeliyorsun? diyen de olmadı. Türkiyenin barışa gitmek istediğine inanıyorum. Ben de bir sanatçı, yurtsever olarak dünyanın bu en güzel topraklarında artık kan lekesinin olmasını istemiyorum. Eğer ki birileri Yazı Turadan çıktıktan sonra Evet, biz de istemiyoruz diyorlarsa, ben siyaseten bir işlevi yerine getirmiş oluyorum. Hele bir de bunu sinema olarak beğeniyorlarsa... Ben filmde adamın ne anlattığıyla değil, nasıl anlattığıyla ilgileniyorum diyen bir kesim de var, onlar da beni çok mutlu ediyor. Sonuç olarak iyi bir başlangıç ilk filmini çeken bir insan olarak. Bundan sonraki aşk hikâyesi olacak ama acılı bir aşk... Ne yapayım, memleketim böyle. Sinema, çağını sorgulama sanatı. Yazı Turayı izleyenler bu hesaplaşmadan memnun mu? Ne tür tepkiler alıyorsunuz? Değil. Esasında arabesk bizden uzak bir kültür. Araplarla akrabalığımız yoktur. Akrabalığımız varsa, Orta Asyalıdır üstelik. Dindaşlıktan başka Araplarla hiçbir kültürel alakamız yok. Batılı da demek istemem ama bizimki Anadoluluk. Doğudan İran kültüründen, Zerdüştten, Budistten etkilenmiş. Yahudilik yaşamış, bir sürü kültürler yaşamış ama en az Araplarla ilişki kurulmuştur. Arabesk bu ülkenin müziği değil, mesela Erkan Oğurun müziğini dinlediğiniz zaman bu daha çok bizim gibi geliyor. Aşık Veyseller, Yunus Emreler, Pir Sultanlar gerçek Anadolu kültürünü yansıtıyor. AB sürecinde Anadoluluk meselesinin önü açılacak. Acılı derken arabesk değil.. Filme hazır değiliz diyen bir kitle var Filme gideceğiz ama hazır değiliz diyen bir seyirci kitlesi var, Anadolu insanı savaştan dönen gazileri ilk defa acılarıyla sinemada karşısında görünce üzüleceklerini düşünüyor. Film 11 ödül aldı, başarı gişeye yansıyacak mı? Söylediklerinize katılıyorum ama bunları tek başına kullanmadım, Filmdeki mesaj önermesi budur dediğiniz, Filmden böyle bir okuma yaptığınız zaman, diyorum ki evet ben bunu anlatmak istemiştim. Türkiyenin kendi içindeki çatışmalara karşı etnik, dini ve cinsel ayrımcılığa karşı barış ve hoşgörü mesajı mı çıkıyor filmden? 1957 İstanbul doğumlu Uğur Yücel, İstanbul Belediye Konservatuvarı tiyatro bölümü mezunu. 1975-1984 arasında Kenter Tiyatrosu, Tef Kabare, Dormen Tiyatrosu, Şan Müzikholünde oynadı. "Aziz Ahmet" adlı dizide yapımcılık, oyunculuk ve senaristlik yaptı. "Arabesk" filmiyle Sinema Yazarları Derneği En iyi Yardımcı Oyuncu, "Muhsin Bey" filmiyle Antalya Altın Portakal Film Festivalinde En iyi Yardımcı Oyuncu ödüllerini, ilk 8 bölümünü çektiği "İkinci Bahar" dizisiyle İletişim Fakültesi En iyi TV Yönetmeni ödülünü aldı. "Gemide", "Lalelide Bir Azize" filmlerinin müziklerini yaptı. Kimdir?