06.05.2013 - 14:05 | Son Güncellenme:
TBMM Tören Salonu’nda Vakıf Haftası’nın açılışında konuşan Arınç, üzerlerinde bir sorumluluk olduğunu, kendilerine maddi manevi külfet yüklediğine inandıkları bir konu bulunduğunu belirterek, bunun belli zamanlarda mahkeme kararıyla dağıtılmasına veya dağılmasına karar verilen vakıflar konusu olduğunu ifade etti.
”Azınlıkların ve farklı inanç gruplarının ellerinden bir şekilde alınmış olan gayrimenkullerinin iadesi ne kadar haklı ve doğru bir keyfiyetse, bizim için de Türkiye’nin geçirdiği zorlu süreçlerde mahkeme kararlarıyla kapatılmış vakıfların yeniden hayat bulmasını temin etmek de öylesine büyük bir mesuliyetti” diyen Arınç, TBMM’de bu yıl kurulan komisyonun, son yıllarda Türkiye’de yaşanan demokrasi dışı gayret ve çabaları incelediğini hatırlattı. Komisyon’un çok önemli bir çalışma yaptığını, iki cilt rapor hazırladığını kaydeden Arınç, şunları söyledi: ”Bu raporun sonuç bölümünde hepimizin dikkat edeceği konular var. Biz kendimizi ilgilendiren konulardan dersimizi aldık. Onlardan birisi şudur: Darbeler, müdahaleler, açık ve kapalı yönlendirmeler, tehdit ve şantajların geçerli olduğu eski Türkiye’de vakıflar ve derneklere büyük baskılar uygulanmış, ihbarlarla, mahkemelere yapılan baskılarla faaliyetleri engellenmiştir. Bu bir gerçektir. Meclis Araştırma Komisyonu da bunu çok açık biçimde tespit etmiş. O zaman bize düşen pay nedir? Biz şuna inanıyoruz; bir gemide, bir kayıkta 10 cani ve içlerinde de bir masum bulunuyorsa, o masumun hatırı için canilerin de hayatı bağışlanır. Yani şöyle düşünmemiz lazım: Bir insanın kendi hususiyetleri içinde bile kötü huyları da vardır ama iyi huyları da vardır. İyi huylarına bakarak onun insan olması hasebiyle her türlü hakka sahip olduğunu düşünürüz. Ben de şahidiyim ki Türkiye’de bazı vakıfların, olağanüstü müdahale dönemlerinde yazı yazılmasına bile gerek duyulmadan bizzat tehdit ve şantajlarla kapatılması temin edilmiştir. Bunlar çok yüksek mahkemelere sirayet edecek kadar da etkili olmuştur, ilk derece mahkemelerinde bu işin başarıldığı zamanlar da olmuştur. Mahkemelere gönderilen belge ve bilgi olduğu söylenen bazı yazı ve kağıtlarda da kendi sübjektif kanaatleri suçlayıcı olarak mahkemeleri etki altına almıştır.
İşte bu dönemde, Türkiye’nin demokratikleştiği, özgürlüklerin alabildiğine büyüdüğü ve güçlendiği bir zamanda, müdahale dönemlerinde açık veya kapalı tehditlerle dağılmasına veya dağıtılmasına karar verilmiş vakıfları yeniden ihya etmemiz gerekiyordu. Uzun müzakerelerden ve araştırmalardan sonra son Bakanlar Kurulu toplantımızda bunu hazırladığımız bir madde kapsamında TBMM’ye gönderilmesine karar verildi. Özeti şudur; 1990’dan başlayarak günümüze kadar dağılmasına veya dağıtılmasına karar verilmiş, aralarından cımbızla seçerek değil, tüm vakıfların yeniden bir prosedür dahilinde ihya olunmasına imkan sağlıyoruz. Yani kurucuları sembolik bir katılımla bu vakıfları tekrar kurabileceklerdir. Bu vakıfların geçmişte ellerinden alınan, şüphesiz Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün idaresine verilen tüm gayrimenkullerini kendilerine iade edeceğiz. Bunu kendimize vazife bildik. Şüphesiz AİHM’e gitmiş ikiyi geçmeyen vakıf dışında, Türkiye yargısından sonra kendisine başka yol seçmemiş tüm vakıflarımız da bundan istifade edeceklerdir. İsimleri malum vakıflardır. Bize göre 20 civarındadır ama sadece 7’sinin gayrimenkulü vardır. Biz hepsinin açılmasına ve yeniden kanunlar çerçevesinde faaliyette bulunmasına izin ve imkan vereceğiz. Şimdiden hayırlı olsun.”