25.07.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:
Mert İnan
Yazı dizimizin son bölümünde eski CHP Genel Başkanı Altan Öymen ile 12 Eylül sonrasında Türk siyasetinde yaşananları, bu süreçteki tanıklıklarını ve CHP’nin yeniden kuruluş sürecini masaya yatırdık.
12 Eylül sonrası süreç CHP açısından nasıl ilerledi?
Cumhuriyet Halk Partisi’nin 100 yıllık geçmişinde 12 yıl süren bir “yasaklılık” dönemi vardır. 1980-1992 yılları arasında uygulanan o yasak, sadece CHP’ye değil, 1980 öncesinde Meclis’te bulunan dört partiye de konulmuştu. Ancak o yasak, CHP için kendine özgü sonuçlara neden oldu.
Yasağı koyan, 12 Eylül 1980’de yönetime el koyan Orgeneral Kenan Evren’in başkanlığındaki “Milli Güvenlik Konseyi”ydi. Fakat o yasak, askeri dönem sona erdikten sonra, Anavatan Partisi’ni kurup sivil başbakan olan Turgut Özal’ın yönetim döneminde de devam etmişti. Yasaklanan partilerin genel başkanları askeri kamplarda gözetim altın da tutulmuşlardı. Parti sorumluları gözaltına alınmış, tutuklanmıştı. Serbest bırakıldıktan sonra genel başkanlara konulan demeç verme yasağını protesto ederek genel başkanlıktan ayrılan Bülent Ecevit de verdiği demeçler dolayısıyla hapis cezalarına çarpılmıştı. Partilerin milletvekilleri ile örgüt yöneticilerine beşer yıl, genel merkez yöneticilerine ise 10’ar yıllık siyaset yasağı konulmuştu. 10’ar yıllığına yasaklılardan biri bendim. Darbe sırasında partide genel sekreter yardımcısıydım.
7 yıl sonra siyasete dönüş
Yasaklar ne zaman kaldırıldı?
Bizim 10 yıllık yasaklarımız, yedi yıl uygulandıktan sonra tartışmalı bir referendum sonucunda kalktı. Fakat yasaklı siyasal partilerin, aynı isimle yeniden açılmasına konulan yasak kalkmadı. Bunu, 1983’ten beri görevde olan Başbakan ve ANAP Genel Başkanı Turgut Özal’ın sivil yönetimi de istemiyordu. Eski siyasi partiler, 12 Eylül müdahalesinde, daha önce yaşanan tüm olumsuzlukların sorumlusu ilan edilmişlerdi.
Özal’ın sahneye çıkış sürecinde neler yaşandı?
1983 yılında genel seçim yapılacaktı. Ve askeri yönetim, o seçime eski partilerden hiçbirinin girmesini istemiyordu. Kendisinin de izin vereceği yeni partilerin kurulmasını, seçime onlardan da sadece iki veya üçünün girebilmesini istiyordu.
3 parti seçime girdi
Seçime girme izni sadece üç yeni partiye verildi. Biri, eski Adalet Partili seçmenlere hitap edecekti. Kurucu Başkanı, Orgeneral Turgut Sunalp’ti. Partisinin adını “Milliyetçi Demokrasi Partisi” (MDP) koymuştu. Öteki parti CHP’den oy alması beklenen partiydi. Adı “Halkçı Parti” (HP) olarak belirlenmişti. Başkanı Başbakanlık Müsteşarlığı da yapmış olan Necdet Calp olacaktı.
ANAP iktidarı
Biri de askeri yönetim dönemindeki Başbakan Yardımcısı olan (Demirel döneminde de Başbakanlık Müsteşarı ve Planlama Teşkilatı Başkanı olarak görev yapmış bulunan) Turgut Özal’dı. Özal, parti kurma görevine kendi talip olmuştu. Anavatan Partisi adını koymak istediği partisini kurup ülkedeki dört eğilimin (AP, CHP, MSP, MHP eğilimlerinin) hepsine birden hitap etme iddiasındaydı. “Milli Güvenlik Konseyi” üyeleri o projeyi, önce kendi belirledikleri projeye aykırı görmüşler ama sonra, “Hadi bir de üçüncü parti olsun. Bizim Turgut Sunalp Paşa nasıl olsa kazanır, Halkçı Parti de ana muhalefet partisi olur, üçüncü parti olmak da Özal’ın partisine kalır” diye kabul etmişlerdi. 1983 yılında askeri yönetimden sivil yönetime geçiş seçimine böyle gidildi. Askeri yönetimin tahmini yanlış çıktı. ANAP birinciliği kazandı. Özal, başbakan oldu. Ve “eskileri”, “memleketi çıkmaza soktular, askeri müdahaleye mecbur ettiler” diye suçlayan bir politika çizgisi oluşturdu.
CHP’nin kapatıldığı dönemde yeni oluşum için kimler elini taşın altına koyarak çalışmaları sürdürdü?
Biz CHP’nin en son Genel Yönetim Kurulu üyeleri 20 kişiydik. Genel Başkanımız Ecevit’le birlikte 21 kişi... Şimdiki Merkez Yönetim Kurulu’nun işlerini yürüten kurulun adı o zaman Genel Yönetim Kurulu’ydu. Genel Sekreterimiz Mustafa Üstündağ’dı. Dört Genel Sekreter Yardımcımız vardı. Gümüşhane Milletvekili Erol Tuncer, Tokat Senatörü Metin Somuncu, Sakarya Milletvekili Hayrettin Uysal ve Ankara Milletvekili Altan Öymen. Genel Saymanımız İstanbul Milletvekili İlhan Biber’di. Üyelerimizin de bir bölümü milletvekili, bir bölümü senatördü. (Yani o zamanki iki Meclisli parlamentonun senatodaki üyeleri.) Senatörlerimiz Ankara’dan Uğur Alacakaptan, Çanakkale’den İmadettin Elmas, Adana’dan Hayri Öner’di. Milletvekillerimizi de illeriyle birlikte söyleyeyim: Özhan Akbulut (Sivas), İsmet Atalay (Kars), Nail Atlı (Bursa), Mehmet Dedeoğlu (Kırklareli), Celal Doğan (Gaziantep), Hüseyin Doğan (Kahramanmaraş), Mehmet Gümüşçü (Kayseri), Avni Gürsoy (Zonguldak), İlyas Kılıç (Samsun), Nebil Oktay (Siirt). Bir de milletvekili olmayan arkadaşımız vardı. OLEYİS Sendikası Başkanı Nusret Aydın.
CHP’nin yeniden açılıncaya kadarki sorumluluğu resmen değil ama gene fiilen o heyetin üzerindeydi. Ecevit’in genel başkanlıktan ayrılmasından sonra genel başkanlığı gene “fiilen” Genel Sekreter Üstündağ yürütüyordu. Üstündağ’ın bir araba kazasıyla aramızdan ayrılmasından sonra kurulumuzun genel sekreter ve genel başkan vekilliği görevine gene “fiilen” en kıdemli Genel Sekreter Yardımcımız Erol Tuncer’i seçtik. Partimiz resmen yasaklıydı ama tüm örgüt kadroları ve üyeleri “gene fiilen” siyasetle ilgilerini sürdürüyorlardı.
CHP 1992’de yeniden kuruldu
Yeniden kuruluş süreci SHP’den CHP’ye uzanan yolu anlatır mısınız?
1991 seçimi sonunda ANAP iktidardan ayrıldı. Yerine Süleyman Demirel’in başkanlığında, Erdal İnönü’nün Başbakan Yardımcısı olduğu DYP-SHP hükümeti kuruldu. Ve bir gün geldi, kapatılmış olan partilerin yeniden açılmasına imkân veren yasayı çıkardı.
Eski delegelerle temas kuruldu
Partimizin fiili sözcüsü Erol Tuncer’in fiili yönetiminde eski kurultay delegelerinin her biriyle temas kurup tüm ülkede 16 bölge toplantısı yaptık. Çoğunluğumuzun isteği, CHP’yi yeniden açmak ve faaliyete geçirmekti.
Baykal seçildi
Kurultay toplandı. CHP’nin yeniden açılarak, görevine kaldığı yerden devam etmesine oybirliğiyle karar verdi. Genel başkanlığa iki aday arkadaşımız vardı: Biri açılış çalışmalarımızın başındaki Erol Tuncer’di, biri Deniz Baykal’dı. Heyecanlı bir seçim oldu. Deniz Baykal kazandı.
Sol partilerin yeniden hep birlikte CHP çatısı altında birleşmesi isteği, hemen gerçekleşemedi. O şekildeki ilk birleşme CHP ile SHP arasında mümkün oldu. Ama CHP, önüne çıkan belirli güçlüklere rağmen, yoluna devam etti ve son yerel seçimlerde açıkça görüldüğü gibi çok yakın zamanda iktidara geleceğinin kanıtlarını ortaya koydu.
O gelişmelerin hikâyesi de ilginç... Başka bir vesileyle, o dönemde olup bitenlerin de hatırlanmasında fayda var. Ama biz şimdi bu söyleşiyi tamamlarken, o konuyla ilgili bir kitaba atıfta bulunayım:
1980 yılından 1982 yılına kadarki dönemde, kapatılmış partimizin yönetimini üstlenmiş olan Erol Tuncer, o dönemi, tüm belgeleri, tutanakları ve anılarıyla anlattı. Sadece CHP’lilerin değil, siyasete ilgi duyan herkesin faydalanabileceği bir kitap.
Son olarak, size, birkaç gün önce rahmetle andığımız kardeşim Örsan Öymen ile birlikte benim de uzun yıllar boyunca mensubu olduğumuz Milliyet gazetesinin tüm mensuplarına en iyi dileklerimi sunarım.
Biber’in evi parti binası oldu
12 Eylül sonrası yaşadığınız zorluklar, yol ayrımları nelerdi?
Artık parti binamız olmadığı için bir çalışma yerine ihtiyacımız vardı. O ihtiyacı Sayman Üyemiz İlhan Biber’in Ankara’daki evini partiye tahsis etmesiyle karşıladık. 12 Eylül’den sonra ailesi İstanbul’a geçmişti. Ankara’da oturduğu evi “artık partimize aittir” diye bizim heyete tahsis etmişti. Orada gayrıresmi toplantılarımızı yapıyorduk.
HALKÇI PARTİ’YE geçenler oldu
Yasaklanan partilerin yerine yenilerinin kurulması başlayınca, örgütümüzden gelen soruların konusu, doğal olarak şuydu: “Calp’ın Halkçı Partisi’ne mi gireceğiz, yoksa yeni bir parti kurulmasını mı bekleyeceğiz?”
O sorunun cevabını vermek güçtü. Çünkü örgütümüzdeki arkadaşlarımızın bir kısmı Halkçı Parti’yle yakınlaşmışlardı. Bir kısmı SODEP’ten yanaydı. Bir kısmı da Ecevit’in kuracağı partiyi beklemeyi tercih ediyordu. Biz 10 yıllığına yasaklı olarak zaten beklemek durumundaydık. Ama yasaksız arkadaşlarımız siyasete alışmışlardı. Bir siyasi oluşumda görev yapmak istiyorlardı. Bazıları Halkçı Parti’den gelen teklifleri kabul etmişlerdi. Gerçi biz SODEP’in kuruluşunu destekliyorduk. Onun güçlenmesinin daha gerçekçi ve parti politikası açısından daha doğru buluyorduk. Ama CHP’nin politikalarını sürdürmek istediklerini belirten öteki partileri de eleştirmiyorduk. Onların temsilcilerine “Zaman içinde mutlaka bir araya gelmelisiniz, birleşmelisiniz” telkinini yapmaya çalışıyorduk.
O arada kaybettiğimiz arkadaşlarımız oldu; İlhan Biber ile OLEYİS Sendikası Başkanı Nusret Aydın. Onları rahmetle anarım
.