ŞiirlerHarname (Eşekname) - Şeyhi

Harname (Eşekname) - Şeyhi

Şeyhi divam edebiyatı şairidir. Asıl adı Yûsuf Sinân olan Şeyhînin asıl mesleği doktorluktur bu sebeple Hekîm Sinân adıyla şöhret kazanan bu büyük şâir Hacı Bayrâm-ı Velî'ye yakınlığı sebebiyle Şeyhî lakabını almış ve böyle tanınmıştır. Şeyhî, kaside ve mesnevide zamanının en ileri gelen şâiri idi. Köyünde uğradığı saldırı üzerine Harnâme (Eşeknâme) isimli mesneviyi yazar. Bu eser ilk fabl türünde eserlerin başında gelir.

Harname (Eşekname) - Şeyhi

HARNAME

Haberin Devamı

Evvel ol bi-zeval-i hayy ü ‘alim
Ahir ol zü’l-celal-i ferd ü kadim
Zahir ol Rabb-ı razık-ı vehhab
Batın ol berr ü bari-i tevvab
Mübdi’-i ka’inat ü fa’iz-i cüd
Ki vücudından oldı her mevcud
Yir ü gök ‘arş ü kürs levh ü kalem
İns ü cin vahş ü tayr vücud ü adem
Kabza-i kudretine la-şeydir
Kamu fani vü baki ol haydür
Toldurup yir ü gögi ‘ibretden
Enbiya viribidi kudretden
K’ideler doğru yollara irşad
Bildüreler nedür salah ü fesad
Ahmed’i kıldı kamudan muhtar
Efdal-ür-rüsl ü ekrem-ül-ebrar
Şeref-i enbiya vü hayr-ı enam
Güher-i asfiya vü tac-ı kiram
Toludur ‘arş ü ferş nurından
Ehl-i küfr anlamaz gururından
Anda ol kıldı ‘izz ile m‘irac
Oldı na’leyni fark-ı aleme tac
Buldugınca cihan sebat ü devam
Ana vü aline salat ü selam
PADİŞAHIN DEVLETİNE DUA
Gine ‘alem cemal-i hurremdür
Din ü devlet esası muhkemdür
Nazarı aftab-ı giti-tab
Eyle olur çün ide feth-ül bab
Yani ol husrev-i Sikender-der
Şah-ı adil dil ü muzaffer-fer
Maksad-ı dil murad-ı can-ı cihan
Şeh-i Sultan Murad Han-ı zaman
Dem-i ruh-i vü ruh-ı ademdür
‘Alem-i can ü can-ı alemdür
Kademi yir yüzini edeli pak
Fark-ı eflaki tozca görmez hâk
Devlet oldıysa halka fahr-i güzin
Fahr idünür adını devlet ü din
Kadrinün bedri şadr-ı devletde
Güneşe zerre diye rif’atde
Nur umar aftab rayından
Ay “şey lillahi” der sarayından
Oldu Ye’cuc-i fıtneden azad
Halk içün tiğı sed çeker pülad
Ayet-i münzel oldı şanında
Feth ü nusret anun zamanında
Eyle korkar ‘adü kılıcından
Ki tamar kanı her kıl ucundan
Ol atadan ki kıldı kısm ana Hak
Çaşnidür bu saltanat mutlak
Meclis-i ayşine ola baki
Mihr ile meh nedim ile saki
Düni ferruh güni sa’id olsun
Günde bir memleket mezid olsun
‘Ömri yir turdungınca ka’im ola
Bahtı gök döndügince da’im ola
Devletinden kamu zemin ü zaman
Toldı şadi vü buldı emn ü eman
Nergis urındı tac-ı zerrini
Geydi susen libaçe-i Çini
Lale destinde la’l sagardür
Goncanun kisesi tolu zerdür
Eyle emn idi yohsul u baya
K’eylemez kimse güç meğer yaya
Toldı şol resme ‘alem içi ferah
Ki ciger-hun degül meger ki kadeh
Çıkdı Çin ü Hıtaya avaze
K’açdı Rum içre ‘adli dervaze
Zevk içinde cihan veli Şeyhi
Yatur uş mihnet ü belada dahı
Bahtı zengi üzi tek ağarmaz
İşi başmaklayın başa varmaz
Rahat umdukça gördi zahmetler
Devlet isteyü buldı mihnetler
Fikr olurken bu haletün sıfatı
Geldi bu kıssanun münasebeti
MÜNASEBET-İ HİKAYET
Bir eşek var idi zâif ü nizâr
Yük elinde kat’i şikeste vü zâr
Gâh odunda vü gâh suda idi
Dün ü gün kahr ile kısuda idi
Ol kadar çeker idi yükler ağır
Ki teninde tü komamışdı yağır
Nice tü kalmamışdı et ü deri
Yükler altında kana batdı deri
Eydür idi gören bu sûretlu
Tan degül mi yürür sünük çatlu
Dudağı sarkmış u düşmiş enek
Yorılur arkasına konsa sinek
Toğranur idi arpa arpa teni
Gözi görince bir avuç samanı
Kargalar dirneği kulağında
Sinegün seyri gözi yağında
Arkasından alınsa pâlanı
Sanki it artuğıydı kalanı
Bir gün ıssı ider himâyet ana
Ya’ni kim gösterür inayet ana
Aldı pâlanını vü saldı ota
Otlayurak biraz yüridi öte
Gördi otlakda yürür öküzler
Odlu gözler ü gerlü göğüzler
Sömürüp eyle yirler otlağı
Ki çekicek kılın tamar yağı
Boynuzı ba’zısınun ay bigi
Kiminün halka halka yay bigi
Böğrişüp çün virürler âvâze
Yankulanurdı tağ ü darvâze
Har-ı miskîn ider iken seyrân
Kaldı görüp sığırları hayrân
Geh yürürler ferâgat ü hoş-dil
Gâh yaylâ vü kışla geh menzil
Ne yular derdi ne gâm-ı pâlân
Ne yük altında haste vü nâlân
Acebe kalur u tefekkür ider
Kendü ahvâlini tasavvur ider
Ki birüz bunlarunla hilkatde
Elde ayakda şekl ü sûretde
Bunlarun başlarına tâc neden
Bize fakr ü ihtiyâc neden
Bizi ger arpa ok u yây itdi
Bunlarun boynuzun kim ay itdi
Didi bu müşkilümi itmez hal
Meger ol bir falân har-i a’kal
Var idi bir eşek firâsetlû
Hem ulu yollu hem kiyâsetlû
Çok geçürmiş zamâneden çağlar
Yükler altında sızırup yağlar
Nûh Peygamber’ün gemisinde ol
Virmiş İblîse kuyruğıyla yol
Dir imiş ben döşedimdüm döşeği
Dirilürken ölüp ’Üzeyr eşeği
Hoş-nefesdür diyü vü ihl ü fasîh
Hürmet eyler imiş humâr-ı Mesîh
Kurd korkar idi kulağından
Arslan ürker idi çomağından
Ol ulu katına bu miskîn har
Vardı yüz sürdi didi iy server
Sen eşekler içinde kâmilsin
Âkıl ü şeyh ü ehl ü fazılsın
Anda k’ıslâh ide tapun şer ü şûr
Har-î Deccâle diyeler ker ü kûr
Menzil-i mü’minîne rehbersin
Merkeb-i sâlihîne mazharsın
Nesebündür mesel hatîblere
Nefesün hoş gelür edîblere
Sen eşeksin ne şek hakîm-i ecell
Müşkilüm var keremden itgil hall
Bugün otlakda gördüm öküzler
Gerüben yürür idi göğüzler
Her biri semîz ü kuvvetlü
İçi vü taşı yağlu vü etlü
Niçün oldu bulara enzâni
Bize bildür şu tâc-ı sultanî
Yok mıdur gökde bizüm ılduzumuz
K’olmadı yir yüzinde boynuzumuz
Her sığırdan eşek nite ola kem
Çün meseldür ki dir benî âdem
Har eger hâr ü bî-temîz oldı
Çünkü yük tartar ol azîz oldı
Bâr-keşlikde çün bizüz fâik
Boynuza niçün olmaduk lâyık
Böyle virdi cevâb pîr eşek
K’iy bilâ bendine esîr eşek
Bu işün aslına işit illet
Anla aklunda yog ise kıllet
Ki öküzi yaradıcak Hallâk
Sebeb-i rızk kıldı ol Rezzâk
Dün ü gün arpa buğday işlerler
Anı otlayup anı dişlerler
Çün bular oldu ol azîze sebep
Virdi ol izzeti bulara Çalab
Tâc-ı devlet konıldı başlarına
Et ü yağ toldı iç ü taşlarına
Bizüm ulu işimüz odundur
Od uran içümüze o dûndur
Bize çokdur hakîki buyrukda
Nice boynuz kulağ u kuyruk da
Döndi yüz derd ile zaîf eşek
Zâr ü dil-haste vü nahîf eşek
Didi sehl ola bu işün aslı
Çünki şerh oldı bâbı vü faslı
Varayın ben de buğday işleyeyin
Anda yaylayup anda kışlayayın
Nice yiyem odun ile letler
Bulayın buğday ile izzetler
Gezerek gördi bir gögermiş ekin
Sanki dutardı ol ekin ile kîn
Aşk ile değdi girdi işlemeğe
Gâh ayaklayu gâh dişlemeğe
Arpa gördi gögermiş aç eşek
Buldı cân derdine ilâç eşek
Değme kerret ki şevk ile karvar
Toprağın bile götürür harvar
Eyle yidi gök ekini terle
Ki gören dir zihî kara tarla
Yiyürek toydı karnı çağnadı
Yuvalandı vü biraz ağnadı
Başladı ırlayup çağırmağa
Anup ağır yükin ağırmağa
Dimiş ol âdemî ki hoş-demdür
Niam oldukda bî-nagam gamdur
Pes idüp cûş içinde eşvâkı
Rast düzdi nevâ-yı uşşâkı
Çeker âvâze tîz ider perde
Hoş ser-âğaz ider muhayyerde
Nice düzmek ki bozdı âhengi
Perdesin açdı ol cihân nengi
Çıkarur har çün enker-ül esvât
Ekin ıssına arz olur arasât
Ağaç elinde azm-i râh itdi
Tarlasını göricek âh itdi
Dâneden gördi yiri pâk olmış
Gök ekinliği kara hâk olmış
Yüreği sovumadı söğmeg ile
Olımadı eşeği dögmeg ile
Bıçağın çekdi kodı ayruğını
Kesdi kulağını vü kuyruğını
Kaçar eşşek acıyaruk cânı
Dökilüp yaşı yirine kanı
Uğrayu geldi pîr eşek nâgâh
Sordı hâlini kıldı derd ile âh
Yermürü inleyü didi iy pîr
Har-ı rûbâh bigi pür-tevzîr
Bâtıl isteyü haktan ayrıldum
Boynuz umdum kulakdan ayrıldum
Benem ol gâm yükinde har-ı leng
Gussalar balçığında vâlih ü deng
Ne yüküm bir nefes giderici var
Ne biraz çekmeğine yarıcı var
Har gedây-iken arpaya muhtâç
Gözedürem k’urıla başuma tâc
İster iken halâldan rûzî
Varım itdüm haramîler rûzî
Ger tonuzlara olmaya buyruk
Âh gitdi kulağ ile kuyruk
Hükm-i sultâna k’ola pâyende
Çarh çâkerdürür felek bende
Kim ola bâri bir iki eclâf
K’ide tevk-i pâdişâha hilâf
Şâh kahrı ne’ûzü-billâh eger
Çarh baş çekse ide zîr ü zeber
Göklere irdi nâle vü feryâd
Dâd iy pâdişâh-ı âdil dâd
Şeyhî uzatma nâle vü âhun
Nüktedândur bilür şehen-şâhun
Ger inâyetden istesen tevfîr
Kılma devlet duâsını taksir
Nice kim bu zamâne-i nâ-sâz
Câhile nâz vire ehle niyâz
Ne kadar kim cihân-ı bî-ihlâs
Ârifi hâric ide âmiyi hâs
Ol şehün işi izz ü nâz olsun
Düşmeninün gam ü niyaz olsun

Haberin Devamı

ŞEYHÎ

Haberin Devamı

GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ İLE

Haberin Devamı

Öncesi o, sonsuz, her şeyi bilen
Sonrası o, ulu, ezelden gelen
Görünen o, bağışlayan, rızk veren
Saklanan o, hayır yapan, affeden
Evreni yaratan, cömert öyle ki
Ne varsa ondan oldu dünyadaki
Levh, Kalem yer ve gökteki katlar
Varlık, yokluk, insan, cin ve hayvanlar
Değil bir şey kudretinin avcunda
Hepsi fani, tek diri o mutlakta
Yeri göğü ibretlikle dolduran
Kudretiyle peygamberler gönderen
Etsinler diye sevk doğru yollara
Deyip ne iyi ne kötü onlara
Kıldı Muhammed’i hepsinden seçkin
Fazileti tüm elçileri geçkin
Nebilere şeref, kamuya hayır
Temizlere inci, başlara taçdır
Gökler ve yer onun nuruyla dolu
Anlamaz münkir engeller gururu
Çıkıca miraca o izzetiyle
Taç oldu nalınları alemlere
Dönmeye devam ettikçe bu dünya
Onun üzerine selam ve dua PADİŞAHIN DEVLETİNE DUA
Yine dünyanın yüzü gülmektedir
Din ve devletin esası sağlamdır
Bakışlarıdır güneşi cihanın
Böyle olur kapısı açılanın
O İskenderinki gibi kapısı
Adaletin ve zaferin ışığı
Gönlün maksadı, cihanın muradı
Sultan Murad, zamanın hükümdarı
Ademin ruhudur, ruhun nefesidir
Alemin canı, canın alemidir
Paklayalı yeryüzünü ayağı
Toprak gökyüzünü görür bayağı
Devlet halk için seçkin bir övünçtür
Devlet ve din de onunla övünür
Değerinin dolunayı ışıldar
Öyle ki güneşe bile zerre der
Güneş ışık umar onun aklından
Ay sadaka dilenir sarayından
Bela Yecucünden kurtuldu devlet
Kılıcı halk için çeker çelik set
Gökten inen ayet oldu şanına
Fetih ve zaferleri zamanına
Öyle korkar ki düşman kılıcından
Kanı damlar her kılının ucundan
Öyle ihsanlar verdi ki ona Hak
Saltanat ona bir çeşnidir ancak
Onun meclislerinde ay ve güneş
Sunsun içki olsun sohbete eş
Gecesi mutlansın günü kutlansın
Toprağı günde bir ülke çoğalsın
Ömrü yer durduğunca devam etsin
Bahtı gök döndüğünce devam etsin
Devletinden bütün zaman ve zemin
Buldular mutluluk oldular emin
Nergis takındı altından tacını
Susam giyindi ipekli kaftanı
Elinde sessizlik kadeh lalenin
Kesesi altın doldudur goncanın
Zengin fakir emindir şüphe etmez
Yayından başkasına güç göstermez
Öyle ferahdır ki alem kalmadı
Kadehin ciğerinden başka kanlı
Çin ile Hata’da duyuldu namı
Ülkesindeki adaletin şanı
Dünya zevk, sefa içindedir ama
Şeyhinin nimeti zahmet ve bela
Bahtı, zenci yüzü gibi, ağarmaz
İşleri ters gider hep, düze çıkmaz
Rahat ümid etti, gördü zahmetler
Zenginlik istedi, buldu hep dertler
Düşünürken izahını halinin
Geldi münasebeti bu kıssanın MÜNASEBET-İ HİKÂYET
Zayıf bir eşek vardı
Yük çekmekten anası ağlardı
Bazen odun çeker, bazen su taşırdı
Gece gündüz sıkıntılıydı
O kadar ağır yükler taşıdı ki
Yaralardan tüyü kalmadı
Eti ve derisi de kalmadı
Teri yükler altında kan gibi akıyordu
Onu görenler
Sanki bir iskelet gidiyor diyordu
Dudağı sarkmış, çenesi düşmüştü
Arkasına sinek konsa yoruluyordu
Gözü bir avuç saman görünceye dek
Teni kıyım kıyım doğranırdı
Kargaların derneğini dinler
Sineğin gezip dolaşmasını izlerdi
Sırtında palan alınsa
Geri kalan sanki bir köpekti
Bir gün sahibi onu himaye eder gözetir
Ona iyilik eder
Sırtından palanını alır ve otlamaya salar
Eşek otlayarak ilerler
Otlakta yürüyen öküzleri görür
Gözleri ateşli, göğüsleri gergin ve dolgun
Otlağı sömürüp yerlerdi
Ki kıllarını çekince kanları damlardı
Bazılarının boynuzları ay gibi
Kimisinin de halka halka yay gibi
Böğürdüler mi dağlar
Çın çın öterdi
Miskin eşek gezip dolaşırken
Sığırları görünce şaştı kaldı
İçleri rahat yürüyorlar
Bazen de dinleniyorlardı
Ne yular dertleri vardı ne palan üzüntüsü
Ne de yük altında hasta ve şikayetçiydiler
Eşek bu hali garip buldu çok şaşırdı
Kendi durumunu gözünün önüne getirdi
Dedi ki “Biz bunlarla aynı yaratılışdayız
Elde ayakta şekilde aynıyız
Bunların başına taç giydirilmesi neden
Bize bu ihtiyaç ve yoksulluk neden
Gerçi bizi arpa özlemi ok ve yay haline getirdi
Bunların boynuzunu kim ay etti
Dedi ki “Eşeklerin en akıllısı falancadan
Başkası bu müşkilimi halledemez
Gerçekten de kavrayışlı bir eşek vardı
Hem üst sınıfta hem zekiydi
Yük altında yağları eritip
Çok çağlar görmüş geçirmişti
Nuh’un gemisine girerken
Şeytana kuyruğuyla yol vermişti
Üzeyr’in eşeği öldükten sonra dirilirken
Yatağını ben serdiydim dermiş
Sesi güzeldir, ustadır diye
Mesih’in eşeği ona hürmet edermiş
Kulağından kurtlar korkar
Çomağından arslan ürkerdi
Bizim miskin eşek o ulu eşeğin yanına vardı
Yüz sürdü dedi ki ey yüce kişi
Sen eşekler içinde en olgun eşeksin
Akıllısın şeyhsin ehilsin, fazılsın
Senin bulacağın çözümlerle kötülük ortadan kalkarsa
Deccal eşeğine sağır, kör diyecekler
Sen müminlere yol gösterici menzillerine götürücüsün
Tanrı yolunu tutmuş kişilerin eşeği olma şerefine erdin
Soyun sopun hatiplere konu oldu
Ediblere de nefesin hoş gelir
Kuşku yok sen eşeksin bilgesin büyüksün
Benim bir sorun var kerem eyle bunu hallet
Bugün otlakta öküzler gördüm
Göğüslerini gererek yürüyorlardı
Her biri semiz ve kuvvetli
İçleri dışları yağlı etli
Bize nedenini açıkla. Şu sultanlık tacı
Niçin bunlara layık görüldü
Gökyüzünde bizim yıldızımız yok mu
Yeryüzünde boynuzumuz olmadı
Eşek nasıl sığırdan aşağı olur
Çünkü insanlar şu örneği veriyor
Eşek hakir ve anlayışsız olsa da
Yük taşıdığı için azizdir
Madem yük taşımakta biz onlardan üstünüz
Peki neden biz boynuza layık olmadık
Pir eşek dedi ki
Ey bela bağına tutsak olmuş eşek
Bu işin aslını astarını dinle
Aklında noksanlık yoksa nedenini anla
Yaratan Allah öküzü yaratınca
Öküzleri rızk nedeni kıldı
Öküzler gece gündüz buğday işler
Buğday otlar buğday dişlerler
Aziz buğdaya bu öküzler besep olduğu için
Allah bunlara o yüceliği verdi
Devlet tacı başlarına kondu
İçleri ve dışları yağ ile et ile doldu
Bizim büyük işimiz odundur
İçimize ateş koyan o değersiz nesnedir
Gerçek buyruksa
Boynuz bir yana kulak ve kuyruk bile bize çoktur
Cılız, hasta, dertli eşek
Pir eşeğin yanından dertleri artmış olarak ayrıldı
Kendi kendine bu işin aslı kolaylaştı dedi
Çünkü kitaptaki bölüm açıklandı
Gideyim ben de buğday işleyeyim
O işte yazlayıp kışlayayım
Daha ne kadar odunla dayak yiyeceğim
Öküzler gibi buğdayla uğraşıp yücelikler bulayım
Giderken yeşermiş bir ekin tarlası gördü
Sanki o ekine kin tutardı
Aşkla tarlaya gidip işlemeye başladı
Bazen ayağıyla çiğniyor bazen dişiyle yiyordu
Yeşermiş arpayı gören aç eşek
Can derdine ilaç buldu
Arpayı istekle kavradığı her keresinde
Toprağını da eşek yüküyle götürdü
Ekini öylesine iştahla yedi ki tarla çıplak kaldı
Görenler ne acayip ekilmemiş tarla derdi
Yiye yiye karnı doydu müziğe başladı
Yere yattı yuvarlandı ağnandı
Söyleyip çağırmaya
Ağır yüklerini anarak anırmaya başladı
Bir nüktedan kişi demiş ki
Nimetler ezgisiz olunca gam olur
Sonra içindeki neşesi taşınca
Neva-yı uşşak makamını tutturdu
Gitgide sesini yükseltti
Muhayyer makamda anırmayı sürdürdü
Cihanın yüz karası sesini öyle yükseltti ki
Nağme düzmek bir yana ahengi bozdu
Eşek seslerin en çirkinini çıkarınca
Ekinli tarlanın sahibi sesini duydu
Eline sopayı aldığı gibi yola çıktı
Tarlasının halini görünce inledi
Gördü ki tarla ekinden temizlenmiş
Yeşil tarla kara toprak olmuş
Küfretmekle yüreği soğumadı
Eşeği döverek kendisini yatıştıramadı
Bıçağını çekip başka yerlerini bıraktı
Ama eşeğin kulağını ve kuyruğunu kesti
Eşek gözyaşı içinde kan dökerek
Canı acıyarak kaçmaya başladı
Yolda aniden karşısına pir eşek çıktı
Ne olduğunu sordu, eşek feryat figan
Yalvarıp inleyerek dedi ki ey pir
Koca tilki gibi kurnaz ve hilekar eşek
Batıl isteyerek haktan ayrıldım
Boynuz umdum kulaktan ayrıldım
Gam yükünü çeken ve tasa balçığına
Şaşkın sersem bir halde saplanan o topal eşek benim
Ne ağır yükü kaldıracak halim var
Ne de taşımama biraz yardım eden var
Arpaya muhtaç yoksul bir eşekken
Başıma taç konmasını beklerdim
Helalinden rızk isterken
Bütün servetimi haramilere kaptırdım
Eğer o domuzlar için buyruk çıkmazsa
Ah, gitti bizim kulak ile kuyruğumuz
Padişahın hükmüne
Felek kuldur köledir
Bir iki baldırı çıplak da kim oluyor ki
Padişahın nişanlı buyruğunun tersine hareket edebilsin
Padişahın öfkesi ki eğer
Felek başkaldırsa onu bile yerle bir eder
Benim inleme ve feryatlarım göklere çıktı
Adalet ey adil padişah adalet
Şeyhi, inilti ve ahını fazla uzatma
Senin şahlar şahı büyük padişahın nüktedandır, bilir
Onun lütuf ve ihsanının artmasını istersen
Devlet için dua etmekte kusur eyleme
Varsın bu uygunsuz, ters işler yapan zaman
Cahile naz, ehil olanlara da niyaz verirse de
Fesat dünya her ne kadar
Bilgiliyi dışarda tutup cahili has dostlar arasına soksa da
O padişahın işi izzet ve naz etmek
Düşmanın işi de gam çekmek ve yalvarmak olsun

Yazarlar