“Erişilebilirlik binalara ve kamusal alana olduğu kadar, hizmetlere erişimi de kapsayan çok boyutlu bir kavram. Bu nedenle erişilebilirlik tartışmaları mimari tasarım kadar, eğitim, sağlık, istihdam ve devlet hizmetlerine erişimi de kapsıyor. Ayrıca erişilebilirlik, dışlayıcı bakışlara maruz kalmadan görünür olma hakkını da içeriyor. Tüm bu farklı boyutlar birbirinden bağımsız değil; birbirini pekiştirir nitelikte. Örneğin, mekanın erişilemez olması, engelli kişinin evin özel alanına kapanmasına yol açtığı için, zamanla kişinin kamusal alanda, iş yerinde, konser salonunda, okulda görünür olmaması “NORMAL”, kişinin bu mekanlardan yararlanması, hatta yararlanmayı talep etmesi “ANORMAL” addedilebiliyor. Yeni “normal” kişinin eve kapanması olunca, mekanı ve hizmetleri erişilebilir kılmanın bir gereklilik olduğu düşüncesi kolaylıkla gündem dışı kalıyor. Oysa toplumsal hayata katılım, onu şekillendirme, orada görünür olma hakları temel vatandaşlık hakları. Dolayısıyla erişilebilirliği tartışmak vatandaş olmanın anlamını tartışmakla eşanlamlı. Sadece engelli bireyler açısından değil, herkes için…”
Koç Üniversitesi İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Dikmen Bezmez’e ait bu sözler beni çok etkiledi. “Normal” dediğimiz kavram nedir? Kime göredir? “Anormal”lik neye göre belirlenir? Bugün normal olan, yarın anormal olabilir mi? Olabilirse neden tanımlar bu kadar keskin? İnsanlar neden bu tanımlar karşısında bu kadar acımasız? gibi pek çok soru canlandı kafamda. Ayrıca “erişmek” ve “var olmak” üzerine de çokça düşündüm. Örneğin gündelik yaşamınızda yaptığınız sıradan bir şeye erişemiyor olduğunuzu düşünün. Çünkü önünüzde çeşitli engeller var. O zaman kendinizi nasıl hissedersiniz? Varlığınızın ne kadar kabul gördüğünü düşünürsünüz? Erişme hakkınız elinizden alınarak engelleniyor olmak, kendinizi önem ve değer verilmeyen biri gibi hissettirir mi?
“Erişiyorsam Varım” Projesi
Tüm bunları bana geçen hafta katıldığım bir toplantıda konuşulanlar düşündürdü. İsveç Başkonsolosluğu, Ruh Sağlığında İnsan Hakları Girişimi Derneği (RUSİHAK) ve Engelli Kadın Derneği (ENGKAD) işbirliği ile yürütülen, engelli bireylerin binalar ve kamusal alana olduğu kadar toplumsal hayata katılımı konusunda da farkındalığı artırmayı amaçlayan “Erişiyorsam Varım” projesi Koç Üniversitesi Rumeli Feneri Kampüsü’nde 24 Ekim’de başlıyor. İsveç ve Türkiye’den engelli bireylerin hayatlarını konu alan 22 portreden oluşan fotoğraf sergisi ile başlayacak etkinlikte, atölyeler, seminerler ve film gösterimleri olacak. Proje 3 Aralık 2018 Dünya Engelliler Günü’nde Sevgi Gönül Kültür Merkezi’nde düzenlenecek “Farklı Bedenlerle Dans” gösterisi ile sona erecek. Herkesin katılımına açık olan proje ile ilgili ayrıntılı bilgi ve etkinliklere kayıt için erisiyorsamvarim.ku.edu.tr adresini ziyaret edebilirsiniz.
İsveç ve Türkiye farkı…
Toplantıda dikkatimi çeken başka bir konu ise proje eş koordinatörü İdil Seda Ak’ın söyledikleri oldu. İsveç ve Türkiye’de engelli hareketi aynı amaçla 1960’lı yıllarda başlamış ama daha sonra yapılan düzenlemeler ve uygulamalarla çok farklılaşmış. İsveç, engelli bireylerin bağımsız yaşama hakkına önem vererek, kişinin birey olarak toplumda var olabilmesi için uygulamalar geliştirmiş. Türkiye’de ise daha çok engelli kişiye bakım hizmeti ve ailesine yardım odaklı çalışmalar yapılmış. Yani biz engelli bireyi toplumsal hayata katmaktan çok, ailesine para verelim, o da evde baksın mantığındayız.
“Engelli” kime denir?
Dünya Engelliler Günü yaklaşırken, yine pek çok etkinlik yapılacak, toplumsal farkındalık arttırılmaya çalışılacak. Fakat bence önce zihinlerimizdeki “engelli” kavramını yeniden yazmalıyız. Çünkü eminim pek çoğumuz doğru bilmiyoruz. Hollanda Anayasası’na göre, engellinin tanımının, toplum içinde beklenen işlevleri yerine getiremeyen kişiye dendiğini biliyor muydunuz? Böyle bakınca ne kadar geniş bir kavram değil mi? Örneğin ruh sağlığı ile ilgili sorun yaşayan insanlar da engelli sayılıyormuş. Ya da kalp krizi geçiren insanlar 2 yıl engelli olarak nitelendiriliyormuş. Ben bilmiyordum açıkçası.
İnsanca yaşam hepimizin hakkı!
Dünyada 1 milyar engelli var. Bu dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 15’ine denk geliyor. Türkiye’de ise 2011 yılında yapılan Nüfus ve Hane Halkı Araştırması’na göre 4.8 milyon engelli varmış! (nüfusun yüzde 6.9’u) Rakamlar ne kadar doğru bilmiyorum ama bir an önce kafamızdaki kavramları yeniden düzenlemeli ve algılarımızı değiştirmeliyiz. Bugün normal olan yarın anormal olabilir, bugün engelsiz olan yarın engelli olabilir. Her ne olursa olsun hayatın her alanına eşit katılım ve insanca yaşam hepimizin hakkı!