Yoga yapıyordum bir süredir, hatta eğitmen bile olmuştum. Ama sonra tamamen güzel tanışıklıklar sayesinde, Ankara ziyaretlerimin birinde, Hindistan’dan gelen Guruji ile tanışmış, bir hafta sonu grubunda kendime yer bulmayı başarmıştım. Şans tamamen. Ve çok bambaşka yaklaşımlarından, öğretilerinden, benim üstümde bıraktığı etkilerinden tam anlamıyla büyülenmiştim! Oradaki tecrübelerim apayrı bir yazının konusu.
Neyse, akabinde hemen Hindistan İndore şehrinde bulunan ashrama yani Guruji’nin terapi enstitüsüne gitmeye karar verdim. Gerekli yazışmalar, ayarlamalar, ödemeler derken o senenin yazı için işlemleri başlattım. Sıra gelmişti vizeye. Şimdi hala öyle mi emin değilim ama o sırada söylenen Hindistan’ın bireysel başvuru kabul etmediği, bir acenta üzerinden işlemlerin yürütülmesi gerektiğiydi. Benim hikayemde de bu şarttan dolayı birisiyle yapıyoruz işlemleri.
İki ay kalacağım, ödemem yapılmış okula, uçak gidiş dönüş biletim alınmış, okulda konaklayacağıma dair bir yazım dahi var ve başvurduk biz turist vizesi için. Tam üç buçuk saat konsoloslukta bir fiil bekledikten sonra işlemlere başladılar, parmak izi falan. Ön gişe çalışanları, Hintliler pek tatlılar; yoga eğitimi falan dediğinde iyiden iyiye bir samimiyet ki şahane! Neyse ben çok heyecanlıyım. Evraklarımın olduğu, pek özenle hazırlayıp şansa yer bırakmadığım dosyam detaylı incelenmek üzere arkaya elden ele gönderildi; azıcık sert bakışlı bir amcaya.
“Çağıracağız seni” dediler, “git bekle…” dediler bir de. Hani olur ya, hepimiz biliriz o duyguyu, herkesin işi, dosyası, onayı, sevgilisi, neyi kimi bekliyorsa gelir içeriden tıkır tıkır, seninki çıkmaz, görünmez bir türlü o kapıdan. Alır bir dert, sarar bünyeyi derininden bir stres o andan itibaren! Kesin bir terslik var, belli dersiniz… Neyse velhasıl böyle oldu. Hintli amca kapıdan el etti, “sen bir gel” diye. Ağlamaklı sezercik gibi olmuştum çoktan, girdim içeri.
Dedi ki; “Bak, sana bugün vize vermiyorum.” Ben o sırada zaten bitmiş, kalbim durmuş, okeye dönüyordum ki tahminim bu durum yüzümden çokçana belli oldu. Devam etti; “dediğimi anladığından emin değilim, sana bugün vermeyeceğim dedim, hiç vermeyeceğim demedim, tamam mı, önce bunda bir anlaşalım.”
Haa tamam peki dur amca bir nefes alayım o zaman. “Evet ama neden?” dedim.
“Bir okula gidiyorsun anladığım, iki ayını verebilecek kadar zaman, emek, para ayırmışsın ama turist vizesiyle başvurmuşsun.
“ Ee evet nolmuş” der gibi bir malak bakış attım. “Öğrenci vizesiyle başvurman gerekirdi, başvurunu yinelemen lazım, haftaya tekrar başvuru yap” dedi, dedim hooop! Ben öğrenci değilim ki, o defteri kapatalı çok oldu. İnsanın aklına hemen üniversiteden de mi bir şey almam gerekecek, diploma falan, öğrencilik bağlantıları, bütün o prosedürler geliyor. Her Türk kadını gibi kanırtayım bakayım, zorlayım şartları, bir çirkefleşeyim, bir oluru var mı bakayım dedim ama yok, ‘bu şekilde vermem’ dedi. “Peki!” dedim, ne diyeceğim ki başka :)
Sonra; bana baktı ve uzunca süre her anlattığımda, düşündüğümde gözlerimi doldurup, tüylerimi diken diken yapan cümleleri şöyle sıraladı; “Bak çocuğum; böyle yolculuklara çıkarken niyetimizi doğru koymalı, işlerimizi bu doğrultuda yapmalıyız, yolumuzdan sapmamalıyız. Sen bir eğitime gidiyorsun sözde ama turist vizesiyle başvuru yapıyorsun. Olacak iş mi bu? Eğer bu şekilde gidersen gezer gezer gelirsin, eğitim karman bozulur. Okulundan bir yazı daha iste, okul olduklarına ve orada eğitim alacağına dair, öğrenci vizesine başvur, beni bul, pazartesi öyle vereceğim vizeni, şimdi var git yoluna!” dedi.
Dedim, amca beni ret edeceksen böyle ret et! Gözlerim doldu, her anlatışımda hala çok ama çok etkilenirim. Düşündüm; siz hepiniz mi yogisiniz, hepiniz mi gurusunuz, rehbersiniz bize, hepiniz böyle mi yaşıyorsunuz, nasıl bir öğretiniz, kültürünüz var! Çok şükür o amcaya. Sadece Hindistan gezime değil, tüm hayatıma dokundu söylediğiyle. Eşime dostuma tüm anlattıklarıma rehber oldu. Sizlere de olsun, niyetlerinizi önce güzel belirleyin sonra sapmayın, vardır bir hayır ters gidiyor gibi görünen işlerde bile…
Ve gittim, amcanın dedikleri zihnimde. Kaldığım süre boyunca tapınaktan çıkamadım bile, gezmedim, gezemedim :) Başka bir Hindistan gezisine artık! Ve iki ay sonra ben, ben olarak gelmedim tabi. Hayatımda o noktadan sonra hep Asya olsun istedim, evimdi, çok sevmiştim. Ve evet, çoğu yoga yapmıyordu ama yogayla yaşıyorlardı, gündelik sözleriyle davranışlarıyla öğretiyorlardı.
Aşkla. Om.
Mukta Müge
(12Ağustos2015,Çarşamba.
Bangkok Chiangmai Treni - 17:00)