Türkiye gündemi oldukça yoğun ve tatsız, biliyorum. Ama konunun az kenarından dolanıp size, bize neler yaptıklarını minik gündelik bir örnekle anlatmak isterim. Bize bir şeyler yapıyorlar biliyorsunuz, reklamlarla, söylemlerle, medyayla, ellerinde ne araçları varsa acımadan, birlik olup, bizlere, biz hiç farkında olmadan, bilmediğimiz bir şeyler yapıyorlar, yönlendiriyorlar, sürüklüyorlar. Biz de dünden hazır mıyız nedir yoksa zaten uğraşacak çok derdimiz varda kendi beynimizi, bedenimizi, dahası cebimizi, hayatımızı önemseyecek, düşünecek zamanı bir şekilde kendimize ayıramıyoruz, bilemiyorum.
Şimdi, batılı malum beyaz, hatta beyaz adam diyorlar hani. Beyazın elli tonu tadında takılıyoruz. Sonra bu beyazlar kadınlı erkekli, bazı dayatılmış güzellik algıları uğruna ve hatta acınası bir biçimde cilt kanseri olma pahasına, saatlerini güneşlenerek geçirebiliyorlar. Bronz olabilmek adına önce bir kıpkırmızı ciğer gibi oluyorlar yani, bazen acı bile çekiliyor bu uğurda ilk bir iki gün. Yetmedi diyelim bu doğal güneşlenme çabası, ya da bir şekilde güneşe çıkılamadı, bulunamadı, gidilemedi, yeterince bronz olunamadı, daha da fazlası istendi. Çözümü mevcuttu, yine aynı beyaz adamların bazıları soruna çözüm getirmişlerdi, tutmaması söz konusu değil zira insanlar cilt kanseri olmayı göze almışlar diyorum, kimyasal kullanmaktan mı korkacaklar, lütfen! Türlü türlü kozmetikler, solaryumlar ve benim bilemediğim yöntemlerle bronz olmaya, güzel olmaya, seksi olmaya, çekici görünmeye çalıyoruz, öyle olduğumuzu düşünüyoruz çünkü buna çok güzelce inandırılmışız.
İşte bütün Asya’da, benim şu anda yazımı yazdığım Tayland’da durum tam tersi. Halk birlik ve beraberlik içinde kendini beyazlatmaya çalışıyor. Böyle bir şeyden haberdar olmadığım için çok inanılmaz geldi başlangıçta, ta ki işte aksinin de var olduğunu hatırlayıncaya kadar. Bütün kremler, losyonlar, temizleyiciler, cilt bakımları, güneş kremleri yani aklınıza gelebilecek bütün kozmetik ürünleri cildi beyazlatıcı bir madde içeriyor. Onların motivasyonu bambaşka tabi, esmer olan koyu tenli olan çalışan sınıfı, alt sınıf. Ve evet bir statü, sınıf atlama olarak, güzel beyazlara yaklaşabilmek için yapıyorlar.
İşin özü şu, olduğumuz gibi olamayalım şu hayatta. Hep ama hep başka şeylere ihtiyaç duyalım, hep gereksinimlerimiz olsun. Hep bir yarım kalmışlık, çoğunlukla geç kalmışlık, ama en önemlisi asla dolduramayacağımız eksiklik hislerimiz olsun. Asla tam olamayalım, tam hissetmeyelim. Yanımızdaki o kişi olmadan korkularla dolalım, yarım hissedelim. Bedenimizden, halimizden hiç ama hiç memnun olmayalım, uzunsak kısalara kısaysak uzunlara özenelim, hem de onların sıkıntılarını hiç bilmeden. Kıvırcık saçlıysak düz olmasını isteyelim, çok düzlerse pırasa gibi ne bu böyle diyip kıvırcık dalgalı olmayı deneyelim. Renk konusuna hiç girmeyelim, onu hep değiştirelim zaten.
İster kozmetik gibi daha önemsiz görünen gündelik bir konu olsun ister politika gibi içinde yaşadığımız ülkeyi etkileyen görece önemli sayılabilecek bir konu olsun önemli değil. Toplumlarımızda, içine doğduğumuz ülke neresiyse artık bizimle, beyinlerimizle, düşüncelerimizle, zevklerimizle, algılarımızla oynuyorlar, bizi etkiliyorlar, mutsuzluğa sürüklüyorlar. Öyle ya kendimizi tam hissetsek ne alırız ? Olduğumuz gibi olsak, olabilsek, bize ne satabilirler ? Tam olsak, aslında tamız da tam olduğumuzu fark etsek neyimizi değiştirmek isteriz ki? Ama o zaman bu yüzyılın kapitalist çarkları nasıl döner ki? İstemezler ki tam hissetmemizi bizim. Hatta buna rehberlik eden stüdyoları komik gerekçelerle kapatmaya çalışırlar, görünürdeki neden hep basittir, tütsü yakıyormuşsun derler ama alttan alta meditasyon yayılsın ve insanlar kendilerini, özlerini bulsunlar, sahip olduklarıyla çok mutlu olabileceklerini görsünler istemezler.
Yoganın yazıya dahil olduğu yer işte burası olur. Diyorum ya bedensel terbiyeler çok önemli ama hayatımıza yansıtmadıkça yogayı, hep bir yetersiz. Yoga yapmadan yoga yapmak diye bir şey var, asana yapmadan yogayla yasamak. Ben bulmadım, hocalarımdan öğrendim, Hindistan’daki insanların öyle yaşadığını gördüm, sonunda ben de yapabildim ondan yazıyorum. Bunları görebilmek! Bizlere ne yaptıklarını önce fark edebilmek! Sonra buna izin verip vermemek! İşte bu bizim elimizde.