Çok sevdiğim ve beğendiğim bir kadının dediği gibi; “Gelinlik giyeceğiz diye çektiğimiz çilelere bak!” :)
Evlenmesi çok güzel, hiç lafım yok. Gel gelelim, aylarca, her gece birlikte ağlayarak, çok sevişerek, birbirini anlayarak, evlendiğin zaman kadar ve olabildiğince güzel yönetebilsen de tüm ayrılık sürecini, yine de boşanmak çok üzücü. İnsanın içini paramparça ediyor. Anestezisiz ameliyat gibi, tüm acıyı bütün benliğinle hissediyorsun zira hem hayallerin yıkılıyor hem emeklerin havaya uçuyor. Yani, kendimizi anda kalmaya ne kadar eğitmeye çalışsak da insanlığımızın, alışkanlıklarımızın sonucu andan kopuyoruz; zira geçmişimiz ve geleceğimiz eş zamanlı elimizde patlıyor. O sırada hangi anda kalmak, hangi anda yaşamaktan bahsedebiliriz! Yok öyle bir şey; alabildiğine acılı köfte gibi oluyorsunuz. Çiğ köftenin içindeki acıdan mayhoşlaşan maydanozlar gibisiniz yani biraz… Kaçışınız da yok.
Ne toplum ne de devletimiz düzenlemeleri de bu süreçte size hiç yardımcı olmuyor, diyesim bu aslında bu yazıda. Evlendim, soyadım değişti diye öncesinde daha yeni aldığım yeni düzenleme bordo pasaportum çöp olmuştu. Gittim yenisini aldım, yeni soyadı yeni medeni durum falan filan gıcır gıcır. 10 senelik alıştım tabi ki, çünkü kimse kendine kondurmuyor bu tarz süreçleri, hayaller hep birlikte yaşlanmalı. 3-4 sene oldu olmadı işte, tekrar aynı süreçler, bu sefer ters istikamete ama sonuç; bir defter parası daha ödemek ve büyük zaman kaybı. Tabi her şeyden önce dava kararının onanmasını, nüfus sistemlerine yansımasını bekliyoruz. Sonra ilk iş nüfus cüzdanını tekrar yenile. Bir bak “A a!” Sanki hiçbir şey değişmemiş, babacığının evinden çıktığın gibisin. Eskiden yıllarca çok ama çok iyi bildiğin, sen olan, özümsediğin, evlenirken belki de kopmakta zorlandığın soyadın önünde duruyor. Ama bana ne kadar uzak geldiğini, hislerimi anlatamam. Artık o da değildim ki, ne zeybektim ne mağdendim; iyi de geri dönemiyor muydum soyadıma kimliğime pat diye… Oralar karışık, hisler alt üst, kimlik karmaşası gırla. Şu gereksiz toplumsal olguların yeri geldiğinde üzerlerimizde yarattığı stresin, üzüntünün haddi hesabı yok diyeyim ben size. Peki; kendimce zihnimde, sosyal hayatımda buldum biz çözüm, oldum Mukta Müge, attım soyadını falan…
Sonra motorumu satmaya çalıştım. Trajikomik. Ben Antalya’da canım alıcı İstanbul’da, noterde anneme vereceğim vekaletle hemen yapacağız satışı, ama ne mümkün; ruhsattaki soyadım eski eşimin soyadı. Ee ben parayı aldım, motoru verdim ya! Yok, illa olmaz, “Emniyetten ruhsat yenileyeceksiniz ancak öyle satış olur” dediler; vay anasını alisami! İstanbul gibi yerde, tüm eş dost nasıl satışı yapmadan verirsin; ya kaza yapsa, hırsızlık olsa başına bin türlü iş gelse dese de verdim gitti, al dedim hayrını gör. Korkmadım, aksine benim yerime noterde hak aramalarını sevdim, benim mahcubiyetimi utancımı görüp beni telefondan uzaklardan avutmalarını sevdim, gönüllerini sevdim. Benim tatil bitip bir hafta sonra dönünce yaptık işlemleri. Tekerleri düz bassın! Ee ama nerede kaldı TC kimlik nosu bıdı bıdısı, tüm sistemler şöyle senkronize, böyle bişi bişi. Yine yok öyle bir şey. Kadın uğraşsındı.
Biter mi bitmez; bankalar, hesaplar, kredi kartları, resmi bütün işlemler. Haber salınsın, gidilsin, imzalar verilsin, iptalleri istensin, yenileri beklensindi bir süre boyunca hayat. Sil baştandı, kadın uğraşsındı. Çünkü evlenmek, gelinlik giymek istemişti; dişi kuştu, yuvası olsun istemişti.
Yetmez, çok hevesli gibi sosyal medya hesaplarınızı da evlenir evlenmez, sanki ananız babanız sizi evde sıcak borularla bekliyormuşçasına, kaçarcasına, hemencik değiştirdiyseniz hepsini ama hepsini yenileyin. Facebook, twiter, instagram, gmail, gmailinize bağlı tüm her şey ve bunlarla işlem yaptığınız bütün resmi kurum prosedürleri. Bütün iletişim bilgileriniz de tekrar yenilensin. Tamam; savaşmayın bence sıra sıra yapın ne kadar yorucu olsa da, zira değişim, yenilenme dünyamızın, doğamızın gereği. Ama derim ki keşke işimiz ülkemizde azıcık daha kolay olsaydı. Kadın bu kadar uğraşmasındı.
Bitti mi, yok benimki bitemedi! Eğer peşine ötesine önceden alınmış planlanmış bir uçuşunuz varsa ki benim vardı, bilet şirketi aransın haftalar süren yazışmalarla biletin yenisi düzenlensin, pasaportla uyumlu hale getirilsin, aman diyeyim unutulmasın. Uluslar arası olmasına gerek yok, tüm uçuşlarda esas olan isim soy isim bilgisi, her türlü kimliğin eşleşmesi lazım.
Hayır, daha bitmez elbette ama işin toplusal, sosyal, algısal, duygusal kısmına girmeyelim şimdilik.
Dul oldum, evet. 31 yaşındayım. Böyle kimliklerle şahsen benim hiç işim yok, sadece genel geçer tanımı bu olduğu için, aile arasında uzunca bir süre herkesi bu cümlemle sinir ettiğim için böyle söylüyorum. Enteresan mesela, gerçekten sinir oldular çevremdeki bütün kadınlar; “Ne biçim cümle o öyle, ne kadar çirkin bir şey söylüyorsun be müge!” vs dediler sürekli. Neden? Boşanmak, dul olmak kötü bir şey miydi ki! Görüyorsunuz, demek istediğim daha zihinlerimiz kabul etmiyor bu durumu sosyal açıdan. Ben bendim oysa. Önce evli kadın sonra dul kadın olmamda bir sakınca görmüyordum çünkü özümde gerçekten aynıydım. Bu üzerimize yapıştırılan sıfatlar, kimlikler, konumlar mı tanımlıyordu, bizi biz yapıyordu? Okuman, öğrenci olman beklenir, çalışman bir yerde olman beklenir, evlenmen beklenir sonra da anne olman beklenir. İşte o yüzden diyorum ki hepsi sosyal baskılar, toplumsal beklentiler. Ve yine diyorum ki “Anne olamadım, olmadım ben anne, anne olmayı istemedim; dul oldum! İyi mi?” Yoksa nüfus idaresi bile uygulamasını değiştirmiş, bekar yazıyor geçiyor.
Ha ama tabi çok ağladık, çok canımız yanıyor, ne zaman geçer bilmiyoruz ama ikimizin de yolu açık, hayalleri farklı.
Rahmetli anneanneciğime, daha öncesinde kaybettiğimiz dedemi sorduklarında; “Allah benim beyimden razı olsun, beni hiç üzmedi.” derdi, o kadar iyi kötü yaşanmışlıklara rağmen… Zihnimde çınlayandır.
Bir de son olarak diyenler varsa ki; ‘ee değiştirmeseydin soyadını orada burada’ ya da ‘ikisini de kullansaydın’. İkisini kullansan da aynı süreçlerle uğraşılacak bu bir. İki, evet şimdiki aklım olsa zaten hep saçma bulduğum bu gereksiz değişikliklere girmezdim, değiştirmezdim. Gelin görün ki bu aşamada da ortalama bir Türk ailesindeki ve sosyal çevresindeki sessiz baskıyı yine sadece kadın olanlar anlar; acaba neden kocasının soyadını kullanmıyordu, bizim neyimizi beğenmiyordu, bu ne burnu büyüklüktü de falan filan.
Ha bu sırada erkeğe mi ne oluyor! :) Girdiği gibi çıkıyor bürokratik süreçlerden, bir zahmet kimliğini yeniliyor sadece.
*Bu yazıyı özellikle babamdan ama aynı zamanda annemden çok özür dileyerek paylaşıyorum. Malum çok uzaklara atsan da kendini, onlar yakın takipteler. 9 ayını bir fiil birinin içinde geçirip alien gibi çıkmışın, her şeyini biliyor ana dediğin, diğerinin küçük kızı olmuşsun hep. Tabii ki üzülmeni ağlamanı hiç istemiyorlar ancak hayat hepimize aynı şekilde davranıyor sonuçta değil mi, derslerimiz var. Yazı eskiden canım aile, aman diyim aile krizine dönmesin, iyiyim iyiceyim valla :)
(Bir ara paylaşılmak üzere demişim yazıyı yazdığım tarihi yazarken. Artık 32 yaşındayım misal :) Zaman geçiyor. Yazı 12 Ağustos 2015 Çarşamba, 14:30, Bangkok-Chiang Mai treni)
Aşkla. Om.
Mukta.