Kanser...
Duyulduğu andan itibaren hissedilen duygular çok başka. Bu kelimeyi ilk duyduğumda 9 yaşındaydım. En yakın arkadaşım Ayfer ( allah rahmet eylesin) okula gelmemeye başlamıştı. Anneme, babama sorduğumda anlatmaktan kaçınıyor, "o hasta olmuş iyileşince gelecek " diye beni oyalıyorlardı. Her gün beraber oynadığımız arkadaşımın evine giremiyor, onu göremiyordum. Bir gün annesi ile sokakta karşılaştım. Ayfer'i çok özlediğimi ve onu görmek istediğimi söyledim. "Bana gelebilirsin" dediği anda havalara uçmuştum.
Arkadaşım hasta diye düşünerek hep birlikte topladığımız papatyalardan toplamış ve ona götürmeye karar vermiştim. Her zaman ki gibi evlerine gidip kapıyı çaldığım da annesi çiçekleri olduğum yere bırakmamı, biraz beklememi, ellerimi oradaki sıvı ile yıkadıktan , bana uzattığı maskeyi taktıktan sonra onu görebileceğimi söylemişti. O anı ve sonrasını hiç unutmuyorum. Ayfer yatağında yatıyor, yüzü şişmiş, saçları , kirpikleri dökülmüş. Yanına gidip sarılmıştım maskemle, onunda maskesi vardı "hep gel demişti hep gel. " Sonra hep gittim izin verildikçe. O yaz Ayfer'i kaybettim. Kanser demek ondan sonra Ayfer demekti.
Yıllar sonra yakın çevremden çok kişiyi kanserden kaybettim. Kanser ile yüzleşmem, konuşabilmem yıllarımı aldı. Bir çok dernekte gönüllü olarak çalıştım. Halen aktif yer aldıklarım var, hala da kanser denildiğinde başka oluyorum. Kanser görülme sıklığı dünyada her geçen gün artıyor. Sevdiklerimiz kanser olmasın desekte oluyor. Erken tanı çok ama çok önem kazanıyor.
Herkesin kanser hikayesi başka. Eski çalışma arkadaşım Pembe İzler Derneği Başkanı Arzu Karataş'ın meme kanseri hikayesini anlattığı bu söyleşiyle kaybettiklerimi sevgiyle anıyorum.
Sevgili Arzu “Kanser, Kadın, Pembe İzler Derneği Nasıl başladı?
Öncelikle kanser şöyle başladı. 2014 Ocak ayıydı, çok yoğun çalışıyordum. Her sabah olduğu gibi hastanede işe gittim, yine çok yoğun bir tempodayım. Geç saatte eve gittim. Normalde hayatım boyunca koltuk altıma ve mememe dokunmadım, tanımıyorum. Şöyle birisiyim duş alıyorum çıkıyorum, duş alıp çıktıktan sonra bile kağıt havluya kolonya döküp koltuk altımı temizlerim. Ter kokusu ile ilgili ciddi hassasiyetim var. Hiçte bu işlemi bedenime dokunarak yapmadım. Bir gün televizyon seyrederken burnuma ter kokusu geldi elimi koltuk altına sürdüm ve 'hay allah kahretsin ter kokuyorum, hastanede çocuklara da ter koktum ' dediğim anda elime ceviz büyüklüğünde bir şey geldi. Sonra o gece çok önemsemedim herhalde lenf iltihaplanması vb oldu dedim. Ertesi gün bir ultrason yaptırayım dedim, unutuyorsunuz aslında. Sabah temposuyla işe daldım doktoru aradım “bir ultrason yaptırmam lazım” dedim, akşam saat 5 civarında doktor meme de ultrason yaparken yüzündeki ifadeden durumu anladım;
-Arzu hanım siz hiç mamografi yaptırmadınız mı?
-Yok hayır
Yüzünün şekli değişti malum aynı zamanda arkadaşım, gözleri doldu. Tekrar “sana bir mamografi yapalım “ dedi “yapalım ok” dedim ama sorun olduğunu anladım. Hemen mamografi yaptık, mamografi yaptıktan sonra sağ tarafta beş yerde kitle olduğunu gördük ama en büyüğü koltuk altındaydı. Bu tabi sıçramış manasını taşıyor ve kitle 5,5-6 cm civarındaydı.
Durumu anladım. İstanbul'daki bir çok arkadaşım ile görüştüm, radyologlara gösterdim, bir şey yapmam lazım ama bu sırada işin peşine düşüyorum. Tanı almadığınız için kısmen sizi rahatlatıyor. Uykun kaçıyor, gece saat ikide yattım. Rüyamda 'kesinlikle kanser değilsin allahım sana şükürler olsun ' diyerek dörtte uyandım. Ertesi gün saat 11'de kontrole gideceğim. 25 senedir sağlık sektöründe çalıştığım için herkes durumdan haberdar oldu. Ama kendi çalıştığım yerde de bir şey yaptırmak istemiyorum Çünkü herkes öğrensin, bilinsin istemiyorum. Acıbadem Maslağa gittim Cihan Hoca ( Prof Dr Cihan Uras) kapıda karşıladı. Cihan hoca karşılayınca gözlerim dolmaya başladı. İlk reaksiyonum ' bunların hepsini alın. Hepsini alın ve beni kurtarın '
'Sakin ol, biyopsi yapacağız, şunu yapacağız, vb' sürekli ağlıyorum ve “yok, yok ne olur kurtarın' diyorum.
Onlar zorla beni ultrasona götürdüler. Biyopsi yapılıp, meme işaretleme yapılacak. Bütün bunları yaşarken senin için öyle bir plan yapıyorlar ki hepsini görüyorsun. Biyopsiden çok korkarken biyopsinin çok kolay olduğunu anladım. Orada işaretlemeleri yapıp tümörümden bir parça aldılar. Hiç aklıma gelmeyecek hayal edemeyeceğim bir şey. Tümörden bir parça alıp -20 derecede saklıyorlarmış bir gün metastaz yaparsa onu aşı şeklinde kullanabiliriz diye.
Aynı gün Cihan hoca beni onkolog ile tanıştırdı, oraya götürdü. Ben 'niye götürüyor biyopsi sonucu çıkmadı ' diyorum ama hoca anlattı '%90 böyle bekliyoruz ama sizi ileri evre kabul ediyoruz yaşınız da genç size hemen kemoterapi başlamakta fayda olur.'
Tabi içinde bulunduğum durum çok kötü. Tanıdığım bütün cerrahlar, bütün onkologlar, çevremdeki herkes arıyor: 'Ona git ondan görüş al. Buna git ondan görüş al. '
Ben bir sonucu bekleyeyim, Bütün bunlar aynı gün oldu. Akşam yanımda çok yakın arkadaşlarım. Sağ olsunlar beni hiç yalnız bırakmadılar. “Beni bir bırakın, nefes almak istiyorum ne olur yanıma kimse gelmesin yalvarıyorum” dedim.
Tarabya oteline gittim. Yeşim, işim gereği en kötü senaryoları biliyorum. Kemoterapi alırken alerjik reaksiyon gösterip ölen hastayı biliyorum yakın çevremde çok ileri evre olup kaybedilen hastayı biliyorum ve bedenimin beş yerinde tümör var. Bir taraftan da diyorum ki “yok canım daha biyopsi sonucu çıkmadı kanser de bu kadar olamaz pataloglar çalışacak günün sonunda onlar bu kadar da anlayamaz” diyorum. O gün çarşambaydı, iki gün otelde kaldım. Bütün onkolog dostlarım arıyor konuşuyorum, O gece ağladım, ağladım. İnsanın ruh sağlığı o kadar ince bir pamuk ipliği üzerinde ki sağ ve sol tarafa geçmen çok mümkün. Sağ tarafa geçip şöyle diyorsun “kemoterapiler alacaksın, saçın dökülecek, kaşın dökülecek, işe gidemeyeceksin, miden bulanacak, çalışamayacaksın. 1000 kişinin arasındasın onlar sana nasıl bakacak Buna son ver tedaviyi reddet. bu dünyayla vedalaş.” Diğer taraftan da diyorsun ki “bütün kanser hastaları ölüyor mu acaba nasıl ölüyor acaba? “ Orada beni tek hayatta tutan şey annem, abim ve yeğenim oldu. Kendimi de düşünmüyorum ben intihar edersem onlar kimbilir ne yaparlar? Onlar nasıl üzülür? Hadi dedim ben bu işin yarını olsunda bir pataloji sonucu çıksın.
Herkesin bir yorumu var “acaba önce ameliyat mı olsaydın, acaba kemoterapi mi? ” sonuç patoloji raporu çıkacak ve konsey yapacaklar. Bu sırada asla internete girmedim hiç bir şeye bakmıyorum. Tek başımayım.
Cihan Hoca Gökhan Hoca ve Bülent Hoca telefon açtım perşembe sabah 07 de toplanıp konsey yapacaklar. “Siz düşünün ki kız kardeşinize teşhis koyuldu siz de benim velimsiniz siz şu toplantıda şunun kararını verin bana yol haritası çizin. Tek ricam var bana yalan söylemeyin benim için hiç bir raporu değiştirmeyin sizden rica ediyorum benimle ilgili her şeyi bilmek istiyorum. Diyin ki Arzu yol haritası bu kemoterapi alacaksın.şöyle olacak böyle olacak. Tartışın hiç bir şeyi sorgulamayacağım ilacın adını dahi öğrenmek istemiyorum. Bir an önce kurtulmak istiyorum.”
O sabahı hiç unutmuyorum, saatler geçmek bilmiyor 7-9 arası bitmek bilmiyor. 9'u beş geçiyor telefon açtılar :
“biz şu an konseydeyiz seninle ilgili kararı açıklıyoruz “ dinliyorum dedim “önce dört kez ağır bir kemoterapi dozu vermek istiyoruz. Üç haftada bir vereceğiz. Ondan sonra artı dört daha vereceğiz. Ya da artı 12 vereceğiz. Zaten tümörlerini işaretlemiştik, biz bu tedaviden fayda göreceğini düşünüyoruz. Tümörün sıfırlanacağını düşünüyoruz. Ameliyat olacaksın ardından radyoterapi”
tamam dedim telefonu kapattım. Hiç bende yorum yok. Sonra tekrar telefon açtılar “biz bu programa hemen başlamak istiyoruz. Hemen yapmak istiyoruz” tamam dedim. “Yarın akşam gel venal portunu takalım cumartesi de kemoterapiye başlayalım” , o kadar hayal gibi geliyor ki şöyle düşünüyorum. Sanki kendinle ilginle konuşulmuyor, Yeşimle ilgili bir şeyler anlatıyorlar da sen orada yoksun , sen orada başka bir oyuncusun cuma akşamı gittim portumu taktırdım. Cuma akşamı portumu taktırmaya hastaneye giderken yanıma pijama almamışım.
Arkadaşım diyor ki :
- Bir şey almıyor musun?”
“-Yok ne gerek var”
diyorum.
Sanki ertesi gün çıkacağım da yoluma devam edeceğim. Bilinç o kadar reddediyor ki. Cumartesi kemoterapi başlayacak . Orada kendimi sıkıyorum, sıkıyorum. Kemoterapinin ilaçlarının etkilerini anlatıyorlar o kadar gerildiğim belli ki , Gökhan Hoca “bize müsade edin” dedi herkes yanımda tabi. O iki günde bile duyanlar 'sen çok güçlüsün, güçlü kadınsın, bunu yenersin' hoca herkesi çıkardı 'Arzu Hanım burası güçlü olacağınız alan değil iş değil, ailenizin yanı değil bırakın kendinizi ağlayın kemoterapi olacaksınız rahat bırakın artık” dedi. Böğürerek ağlamaya başladım ilk gün ki gibi. Neyse kemoterapi başladı sonra kemoterapi aldıktan sonra odaya birileri geldi kafamın ölçüsünü alıyor. Herkes biliyor ki benim için saçlarım, kaşarım çok önemli, protez saç yaptıracaklarmış. Aldılar iyi tamam hep biri bir şey söylüyor peki tamam diyorum.
Kemoterapiyi aldım alır almaz bir an önce insan evine koşma duygusu var malum. Eve gittim tek başıma 13 gün evden dışarı çıkmadım pijama tişörtümü terlediğimi için değiştirdim. Onun dışında iletişim kurmuyorum hiç kimseyle farkına varamıyorum duygumun. Gerçekten kanser miyim? Bu şaka mı nerden çıktı? Nasıl oldu ? Üç - dört gün ruhsal olarakta kötü olduğum için zor geçti, 13-14. gün 'dışarı çıkayım mı, yok çıkmayayım acaba hiç çalışmasam mıydım, yok çalışayım. Kopmasam mı kopayım. ' hiç unutmuyorum o cumartesi gününü. “Arzu kendine gel” dedim süslendim püslendim giyindim toplantıya katıldım. O ilk temas çok önemliydi. Şöyle zannediyorsun insanlar sana ne diyecek. 30 kişilik bir toplantı kimse kanserimle ilgili bir şey söylemedi. Çevredeki reaksiyonda çok önemli. İlk çıkış anı zordu ya zinciri kırdıktan sonra geçti. Hani bir de kemoterapi zordu midem bulanacaktı vb o da olmadı. 16 kez kemoterapi aldım hiç birinde olmadı. İlk üç gün yatıyorsun kalkıyorsun; koskoca et yiyemiyorsun da beyaz peynir yiyorsun çorba içiyorsun böyle şeyleri var. Ondan sonra dedim ki 'Arzu bu yoldan hayırlısıyla çıkacaksın.” Kemoterapiler vb sürerken hep şunu söylüyorum “bu duyguyu yaşamam lazım herkesin yaşadığı duyguyu yaşamam lazım. Saçım Nasıl dökülecek” herkes diyor ki “saçını kazıt”, Hep bir umut diyordum ki belki dökülmeyecek, belki benimki dökülmeyecek öyle bir inancım var ya. 14 Şubat 2014 onlarda parça parça dökülmeye başladı, iki gün tülbentlerle vb tuttum çalışırken pat diye dökülmesin diye. Yastığa dökülüyordu o günde onunla vedalaştık protez taktım ( saç) yoluma devam ettim. Bütün bu işler yapılırken kendi aramızda da konuşuyoruz “ben bu kadar zorlandım şöyle mi yapsak böyle mi yapsak” bir taraftan da kemoterapi alıyorum kafamda da tasarlıyorum. Sonra içinde doktorlarımın da olduğu bir grup beraber olup dernek kuralım dediler, Kuralım da başkanlığın bana hediye olacağını hiç bilmiyordum.
DERNEĞİ BANA HEDİYE ETTİLER!
Kemoterapi süreci bitti . Yazın Bodrumdayım, cuma kemoterapi alıyorum pazartesi işe geliyorum. Cuma akşamı sabahlara kadar sohbet ediyorum. Sonrasında büyük bir ameliyat geldi devamında, temmuzda brc genimde pozitif olduğu için “iki memeyi de boşaltıp implant yerleştireceğiz” dediler peki tamam “azıcık kalsaydı olmaz mıydı?” olmazmış iki ameliyatı da oldum. Kemoterapilerden sonra ameliyattan bir hafta sonra neredeyse dans edebilirsin :) sonra 28 seans radyoterapi . İşte ben tam radyoterapiye başladığımda bana hediye edilmiş dernek başkanlığında buldum.
'Artık istemediğim hiç bir şeyi yapmıyorum hayatımda' dedin ? Nedir son durum hayatında? Pembeizler gerçekten istediğin bir iş mi? Neden Pembeizler?
Herkese aynı şeyi anlatıyorum, Gerçekten kanser hayatım kadar eğlendiğim bir dönemim olmadı.
Daha önce kendim için bu hayatı yaşamadım. Kanser olduktan sonra benim için önemli ilk onu saymam istendiğinde ilk üç işten sonra ona gelemedim.
Gerçekten şunu yapmayı çok istedim. Bilinçaltımda da bu var, hepimizin yaşamında da bu var . Sen de söyledin iş, iş iş, çok çalışıyoruz ama insanın yaşamında besleneceği bir faaliyet olmalı. Bir yetenek olabilir . Keman çalmak, resim yapmak gibi yeteneğim yok. Ben Pembeizler’de kendimi buldum. Mesai saatleri içinde, dışında birisini dinlemekte dokunmakta kendimi buldum.
O bana o kadar iyi geliyor ki . Karşındakine çıkarsızca, koşulsuzca tek yaptığın iş bu Yeşim. Bunun maddi bir kazancı yok maddi beklentisi yok orada tamamen isimsizsin. Arzu'sun Acıbadem yöneticisi olduğun için saygı duyulmuyor sen gerçekten orada onunla aynı kategoridesin. Sende kansersin aynı statüdesin. Paramızın geçmediği yerler hastalıklar ve kanserler. Aynı tecrübeyi yaşıyorsun. Dolayısıyla aynı tecrübeyi yaşayan insanların birbirine dokunması çok anlamlı. Çok zengin olmanın bir anlamı yok. Kanser geçirip tecrübeni paylaşmak değerli.
Sen kanseri yaşamış bir kadınsın ve bununla ilgili anlaşabiliyorsun Arzu'cum. Tabiki herkes kendi hikayesinden yola çıkarak anlatıyor. Kanseri yaşamış ve atlatmış bir kadın olarak bize ne söylemek istersin?
Bundan sonra hayatımda tüm samimiyetimle söylemek isterim ki “artık bir yerde yediğim yemek, sevdiğim insanlarla olmak”gerçekten ne istiyorsam onu yapıyorum. Gerçekten çok istiyorsam paraya kıyıyorum. Yaşamımda o kadar derin bir temizlik yaptım ki hayatımda olması gerekenler var olmaması gereken çıkar ilişkileri artık yok. Benim için içtiğimiz kahvenin anlamı çok büyük, yaptığımız sohbetin anlamı çok büyük bu kıymetli olan.
Enerji vampirleri hayatımızı emiyorlar ve hayatımızdan çıkartmamız gerek diyorum. Zaman çok değerli, sağlığı zaten satın alamıyoruz anın da tekrarı yok. Sana çok teşekkür ederim zamanını ayırdığın ve bunları konuşuyor olduğumuz için. Hayat çok hızlı akıyor ve başımıza ne zaman ne geleceği belli olmadığı gibi. Peki hiç neden dedin mi Arzu neden ben? Neden başıma geldi?
Hayatımda çok ironik bir şey var biliyor musun bilmiyorum. 21 Ocak 2012'de anevrizma ameliyatım var (beyin kanaması) 21 Ocak 2014 meme kanseri teşhisi. Daha çok neden dedim. Neden dedim ya kime ne yapmış olabilirim? Çok şükür anevrizmayı atlattım, ölmedim sağım neden aynı şey şimdi ne olacak kanserin geri dönüşü yok gibi hissediyorsun. İnanç ve sevgi dostlukla kanseri yeniyorsun. O kadar keyifli hale geliyorsun ki sabır ve tevekkül var. Tümörüm 5cm'di şükür 3,5 cm düştü. Tümör üçtü ikiye düştü belli yok oldu. Aşama aşama yaşıyorsun ki öyle bir mutluluk geliyor ki. Önce duvara tosluyorsun şok, hayattan kopmak tedaviyi reddetmek istiyorsun . Ama aslında her anın, her nefes kıymetli ki sonra onun kıymetini anlamaya başlıyorsun. Ben hiç unutmuyorum mesela en son ameliyata girmeden önce hep aynı hoca ultrasonumu yapıyor kadın tümör arıyor anladım yok. Üstümde jel vb var kadının üzerine atlayacaktım usg yapan kadın “tümör bulamadım” dedi. O kadar önemli ki tedavi olmuşsun ve yüzde yüz cevap vermiş. Vermeyebilirdide her gün başka bir krizle karşılaşabilirsiniz. O yüzden yaşadığımız her an çok değerli.
Neden ben sorusunu ilk bir hafta 10 gün sordum sonrada bunda da bir hayır var vesile var.
KANSERDEN SONRA HAYAT NASIL DEĞİŞİYOR?
Kanserle birlikte hayatında çok değişen ne oldu? Pembe İzler Derneği dışında kendin için ne yapıyorsun?
film seyretmeyi çok seviyorum. Eskiden de severdim ama çok vakit ayıramazdım. Şimdi izliyorum. Günde bir saat ya da yarım saat mesajlardan uzaklaşıyorum. Görmek istediğim yerleri görüyorum. Senede iki üç günde olsa kapalı devre yaşıyorum. Çok önemli farkındalıklarım. Keşkelerim vardı eskiden, annem “sekreterini arayıp randevu istesem gelip seninle konuşabileyim” derdi. Şimdi haftada iki gün kesin ve kesin onlara zaman ayırıyorum. Ailemden biri aradığında benim için hayat duruyor. Bu bende önemli bir fark, günün sonunda aslında ailen, birinci derece yakınların ve çok yakın arkadaşların senin hayatın. Yine önemli bir tespitim gerçekten kardeş olmak için kan bağı olması gerekmiyor. Benim o kadar yakın kardeşlerim var ki, çok üzülürdüm kızkardeşim yok ablam yok diye. Yakın kardeşlerim var onların kıymetini bilmeye çalışıyorum. İyi günde insanlar birbirinin kıymetini biliyorlarda acılarında üzüntülerinde hüzünlerinde yanlarında olmaya çalışıyorum. Hayal ediyorum bir gün kanun çalmayı istiyorum yeteneğim var mı onu tespit etmeye çalışıyorum. Şöyle hayaller kuruyorum üç beş sene daha çalışayım sonrasında çalışmamayı hayal ediyorum. Para dışında, koşturma dışında işin başka boyutu olduğunu düşünüyorum. Günün sonunda hepimiz aynı türk kahvesini içiyoruz aynı yemeği yiyoruz önemli olan keyif alabilmemiz
Pembe İzler farkındalık oluşturuyor. Destek gruplarınız var mı? Sen psikolojik destek aldın mı? Kadınlara bunu öneriyor musun? Konuşabilir miyiz?
Bir kere farkındalık Türkiye'de çok konuşuluyor, hep farkındalık erken teşhisi konuşuyoruz, Pembe İzlerDerneği'nde farkındalıkta bizim bir rolümüz ama asıl rolümüz bir insana kanser teşhisi koyulduktan sonra yaşadıklarına ortak olmak hiç bir tedavi imkanı olmayan ( sosyal güvenlik imkanı olmayan parası olmayan kişilere) kişilere tedavi olmasına imkan sağlıyoruz. Bunu çok arka planda yapıyoruz. Bu bizim medyaya görünen yüzümüz değil hem de bilinmesini istemiyoruz hem hastanın mahremiyeti açısından hem de gizliliğini istiyoruz.
Saç kaş konusunda bende acı duyguları yaşadığım için ihtiyaç duyanların peruklarını temin ediyoruz. Bir kol bilekliği projemiz var şahsım içinde geçerli. Meme kanserinden sonra koltuk altı çıkarılan hastalarda hangi taraftan yani hangi koltuk altı çıkarıldıysa onu kullanmamanız, damar yolu açılmaması, ağır taşımamanız gerekiyor,. Türkiye de bu durumda çok fazla kadın var ve bir kaza geçirebilirsiniz kendinizde olmayabilirsiniz. Sağlık profesyonelleri hangi kolunuzu kullanacağını bilmeyebilir. Sokakta bile başınıza gelebilir. Kan şekeriniz düşer bayılırsınız ' bu kolumu kullanmayın' diye bir bileklik projemiz var. Şu an da 1800 kadına ulaştık tamamen ücretsiz yolluyoruz Bunların hepsi meme kanseri ver koltuk altı çıkarılmış kadınlar. Bu projeyi çok önemsiyoruz.
Bir insanı daha tedavi ettirebilmek bir insana daha katkıda bulunabilmek amacımız. Psikolojik tarafını çok önemsiyorum. Hem hekimler boyutunu hem de hasta tarafını. Onun dışında insanların konuşabileceği bağımsız birisinin olmasını istiyorum. Psikolog da olabilir en yakın arkadaşınız da. Sizi koşulsuzca dinleyen, size kanser olduğunuzu hatırlatmayan sizin duygularınıza ağlamanıza fırsat veren birilerinin olması gerekiyor. Türkiye'nin en büyük zaafiyeti bu. Şu anda kanser hastasının yanındaki insanların hepsi o kadına ya da erkeğe şunu söylüyor 'ağlama, moralini bozma, şöyle olacak Ali'nin başına da şu gelmişti Veli'nin başına da bu gelmişti o öyle kaybolmuştu öyle saçı dökülmüştü” Buna hiç gerek yok orada sadece bir dinleyiciye ihtiyacınız var. Duygunuzu akıtmak için birine ihtiyacınız var. Güçlü kadın, güçlü erkek olmanız gerekmiyor. Bu bir tedavi süreci önemli olan onu keyiflendirmek.
Mesela çok önemli örneklerimden bir tanesidir. Ben o yakın arkadaşlarım sayesinde kendimi daha iyi hissediyorum. Onlara şöyle mesaj atıyorum. “Yeşil salatamı yedim, şu kadar proteinimi aldım, iyi geceler.” Bazen öyle noktaya geliyorsunuz ki onlar sizi öyle motive ediyorlar ki o kadar kıymetli onlar benim için kendin bile bazen kendini unutuyorsun. 5 saat telefonlarımı açmadığım zaman kaygılanacaklardı bildiğim için “iyiyim, yiyorum şu an sadece tembellik yapıyorum beni aramayın “ diye mesaj atıyorum çevrenizde böyle insanlara ihtiyacınız var.
“ Etrafın baskısından mahalle baskısından kanserimi yaşayamıyorum' demişti bir arkadasım gözlemlerin bu yönde mi? Gerçekten böyle bir şey söz konusu mu? Müdahale çok mu fazla?
Benim de başıma geldi Yeşimcim. İnsanlar sevdikleri için yapıyorlar tabiki. Kanser oldum bir hafta sonra evimin önü kolilerle doldu organik beslenmem için meyve sebzeler. Ben şu anda zencefil ve zerdeçallı görmeye tahammül edemeyecek kadar rahatsızım çünkü hep size birileri bir şey yapmaya çalışıyor. Bir kere her hastalık kişiye özel. Her kişide farklı reaksiyon gösteriyor. Birinde tedaviye cevap verirken diğerinde başka bir ilaç reaksiyon verebiliyor bu manada yiyecek içecek konusunda çok baskı var.
Askında kanserken de hamileykende bedeninizin kabul edebildiği kadar zorlamadığınız temiz ve taze beslenme gerekiyor.
İnsanlar kanserin en başında da olsan en sonunda da olsan ' bunun her dileğini yerine getirelim' diye davranıyorlar. Senin yanlış diye savunduğun tezi bile “ ya bu kanser . Boşver şimdi doğru olduğunu savunalım gülelim” gerçek hayattan kopuyor insanlar, öyle bir şey yok. Gerçek hayattan kopmamak gerekiyor. Güçlü kadın değilim ya. Mahalle baskısı çok yoğun.
Güçlü kadın değiliz tabiki. Ağlamaksa ağlamak kadınız biz Arzu'cum .
Güçlü kadınsam atlatacağım, güçlü değilsem atlatmayacağım öyle bir dünya yok.
İnsanların en korktuğu hastalığı yaşamış bir kadınsın en zor süreçleri geçirmişsin. Bugün karşımda kızıl saçlarınla, kaşlarınla, kirpiklerinle güzel gülümsemenle karşımdasın. Kansere karşı güçlü olman gerekmiyor bu senin kanserin. Burada laf söylemek bana düşmez Ben ancak yanında olabilirim. Elimi tut dediğinde elini tutabilirim ama istemediğin zaman hayatına karışmak bana doğru gelmiyor. Pembe İzler Derneği böyle de bir mesaj verecek mi?
Yeşim, biz o hastaların kolunda omuz olmayı hedefliyoruz. Ben ve bütün arkadaşlarım şunu yapıyoruz. İşimde de bunu çok yapıyorum.
Bir hasta örneğini vermek isterim. Meme kanseri olmuş tüm hastalarla görüşmeye çalışıyorum. Onkoloji merkezlerini her gün dolaşıyorum, dün yaptım mesela. Bir hastaya rastladım, asansöre biniyordu.
- Tedavi mi görüyorsunuz?
- Evet
- Öyle mi? Geçmiş olsun
- Meme kanseri sıçradı benimkisi
- Nereye sıçramış?
Konuşmak istemiyor çok net ifadesi.
“ Benim de sıçramıştı bakın o meme kanserinden böyle bir hikaye çıkıyor “ dedim.
Kadın inanamadı dehşete kapıldı.
- Şaka yapıyorsunuz
- Şaka yapmıyorum diyerek hemen fotoğraflarımı gösterdim.
- Görüntüde farklılık var mı ?
- Yoooo
- Bir süre bedeninizin soyunduğunu düşünelim . Karşınıza daha sonra böyle bir şey çıkacak
O kadar etkilendi ki. Bunları göstermek, bunu yapmak gerekiyor.
Bir hasta çift taraflı meme kanseriydi yanında eşiyle birlikte geldi. Geçmiş olsun dileklerimden sonra.
-Eşiniz mi?
-Evet ama artık olmayacak benim iki göğsüm alacaklar dolayısıyla boşanacağım dedi
Adam da hiç reaksiyon göstermiyor .
-Nasıl yapacaklar? İkisini birden alacaklar belki implant koyacaklar. Bence de boşanabilirsiniz ama neden biliyor musunuz? Şimdi o memeleri boşaltıyorlar ya, içine iki tane protez koyuyorlar. O kadar güzel oluyor ki beyfendiyi siz boşamak isteyebilirsiniz :)
- Şaka yapıyorsunuz dediği anda;
- Beyfendi müsaade eder misiniz? Çıkarmışsınız
diyerek kadına kendi implantımı gösterdim.
Gerçekten o an aslında kafasında meme kanseri oldum. Hayatta bitti , koca da beni bırakır hayatıma onsuz devam ederim vb o kadar bilinmezlikler var ki . İşte biz bunu değiştirmeye çalışıyoruz özetle.
Yaşadığımız tecrübeleri ve geldiğimiz noktayı paylaşmayı çalışıyoruz. Hayallerini gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Bazen kaybettiğimiz öyle hastalar var ki. Onların hayali oluyor. Onun çevresinden öğreniyoruz, onun adına yapmaya çalışıyoruz.
Bir hastamızın 3-4 aylık ömrü vardı. Eşi terk etmişti. Hayatında hiç doğum günü kutlaması yapmamıştı. Hayatında devlet hastanesi dışında özel hastaneye gitmemiş, tedavi için çift kişilik odalarda yatmıştı. Biz son iki ayında tedavisini özel odada yaptık . Ona doğum günü partisi yaptık. Bu doğum günü sonrası yaşama o kadar bağlandı ki yaşama mutlu veda etti. Onun o hayali yaşaması, mutluluk duygusunu tatması benim için hayatımdaki en büyük hediye.
KANSER PAYLAŞILMALI MI?
Kanser olunca insanlar kanserli halini paylaşmaktan korkuyorlar. Kanser paylaşılmalı mı?
Yüzde yüz her safhasının paylaşılması gerektiğini düşünüyorum. Kel halimi de paylaştım, protezli halimi de paylaştım. Her safhasını paylaştım. Kanser utanılacak bir hastalık değil. Kronik bir hastalık. Şu an bir şeyim yok şükür beni gördüğünüzde “aaa bu kadında kanser olmuş geçmişte” demezsiniz. Tek fark eden çok sıkı takip ettirmemiz gerekliliği.
Aslında yapmamız gereken bu.
Kadınlara mesajımız şudur ki meme muayenesi düzenli olarak yapın, yılda bir kez usg, 40 yaş üstü mamografi ve doktor kontrolü.
Yılda bir kez jinekoloji hekiminize gitmeniz sizi üç aşamalı kanserden kurtarır, rahim, rahim ağzı ve yumurtalık. Sadece bir meme kontrolü meme kanserinden kurtarır. Unutmamak gerekiyor ki 60000 kadın kanser oluyor. Ne kadar paylaşırsak o kadar kişinin kurtarılacağını düşünüyorum. Bakın bu iki yıldır çevremdeki kişilere zorla mamografi, usg yaptırıyorum. 10'a yakın hasta tespit ettik. Hiç birisi kemoterapi, radyoterapi olmadı. Bu o kadar anlamlı ki .. Sadece kendi bilgisinde kalan hastalar var. Hiç kimsenin bunları yaşanmasına gerek kalmayabilir.
Belki 'bana verilen hediyeydi kanseri yaşamak , hayatımı yeniden şekillendirmek adına' demişti bir tanıdığım. Başımıza gelen her şeyin gerçekten anlamı var. Son söz olarak kendin için rahatlamak açısından sen ne yapıyorsun? Yoga, meditasyon vb var mı hayatında?
Dua çok ediyorum, çok kitap okuyorum. Gelmiş, geçmiş gelecek çok sorguluyorsun. İnancım hep vardı süreci farklı yaşıyorsun. Ben artık günlük yaşıyorum. Bugün çok şükür yemeğimi yedim, kahvemi içtim, sevdiklerimle oldum, işimi düzgün yaptım, başımı yastığa koydum çok şükür. Yarının bana şu an katkısı yok .
Yoga meditasyon zamanım yok koşturma içinde olduğum için. Ama bütün bunların dışında kendim için bir şey yapma arayışındayım.
Belki fotoğraf çekeriz birlikte, belki sana fotoğraf çekmeyi öğretirim :)
Olabilir, süper olur...
Hepimizin yapabileceğimiz çok şey var. İnsanların yapmadığı şeyleri hayatına sokarız kim bilir?
Yeşim Mutlu