Yazarlar
30.09.2015 21:00
| Son Güncelleme:
`;loginAccount.classList.add('login');loginAccount.innerHTML = GetShortName(full_name);loginAccount.setAttribute("href", "javascript:;");loginAccount.innerHTML += userProfile;loginAccount.addEventListener("click", () => {loginAccount.classList.toggle("opened");}, { passive: true });const footerUyelikButton = document.querySelector('#uyelikButton');if (footerUyelikButton) {footerUyelikButton.setAttribute('href', '#');footerUyelikButton.setAttribute('data-redirecter', "popup");footerUyelikButton.addEventListener('click', function (event) {event.preventDefault();showProfile();});}}if (h16Header) {h16Header.setAttribute("href", profileLink);let loginPlaces = document.querySelectorAll(".login-user");[].forEach.call(loginPlaces, element => {element.innerText = GetShortName(full_name)});}if (gmConnectBtn && gmLoginAfter) {gmConnectBtn.remove();gmLoginAfter.remove();[].forEach.call(gmLoginContainers, element => {element.classList.add('gm-show');});[].forEach.call(gmLoginInfoElements, element => {element.innerHTML = GetShortName(full_name);});[].forEach.call(gmLogoutButtons, element => {element.setAttribute("href", "javascript:void(0);");});}function showProfile() {DM.profile.showPopup();};document.getElementById("showProfileButton").addEventListener('click', function () {showProfile();});}function onFailure(error) {popupShowRule();setCookie("firstLogin", false, -1);if (document.getElementById('logoutbtn') != null) {document.getElementById('logoutbtn').style.display = 'none';}let loginAccount = document.querySelector('.header__external--account');let h16Header = document.querySelector(".h16-header");if (loginAccount) {loginAccount.classList.remove('login');}if (h16Header) {loginAccount.setAttribute("href", "javascript:void(0)");let loginPlaces = document.querySelectorAll(".login-user");[].forEach.call(loginPlaces, element => {element.innerText = "GİRİŞ";});}console.log('onFailure', error);}function popupShowRule() {let isReferralValid = false;let isWebSiteFirstVisit = false;let isMainPageAutoReload = false;let documentReferrer = document.referrer;if (documentReferrer.includes(".milliyet.com.tr") || documentReferrer.includes("localhost") || documentReferrer == "") {isReferralValid = true;}if (isReferralValid) {if (getCookie("isWebSiteFirstVisit") == "") {setCookie("isWebSiteFirstVisit", true, 1);isWebSiteFirstVisit = true;}if (isWebSiteFirstVisit == false && getCookie("isPopupShow") == "") {setCookie("isPopupShow", true, 7);let googleFastLoginControlText = document.getElementById("googleFastLoginControl").value;if (googleFastLoginControlText == 1) {console.log("OneTap: Mobile, Web On");loadGoogleTapOneJs("https://accounts.google.com/gsi/client");}else if (googleFastLoginControlText == 2 && IsMobile()) {console.log("OneTap: Mobile On, Web Off");loadGoogleTapOneJs("https://accounts.google.com/gsi/client");}else if (googleFastLoginControlText == 3 && !IsMobile()) {console.log("OneTap: Mobile Off, Web On");loadGoogleTapOneJs("https://accounts.google.com/gsi/client");}}}}function setCookie(cname, cvalue, exdays) {const d = new Date();d.setTime(d.getTime() + (exdays * 24 * 60 * 60 * 1000));let expires = "expires=" + d.toUTCString();document.cookie = cname + "=" + cvalue + ";" + expires + ";path=/";}function getCookie(cname) {let name = cname + "=";let decodedCookie = decodeURIComponent(document.cookie);let ca = decodedCookie.split(';');for (let i = 0; i < ca.length; i++) {let c = ca[i];while (c.charAt(0) == ' ') {c = c.substring(1);}if (c.indexOf(name) == 0) {return c.substring(name.length, c.length);}}return "";}function IsMobile() {return /iPhone|iPod|Windows Phone|Opera Mini|BlackBerry|webOS|Android.+Mobile/i.test(navigator.userAgent);}function GetShortName(full_name) {if (full_name) {let names = full_name.split(' ');full_name = names[0];if (names.length > 0) {full_name = names[0][0] + '.' + names[names.length-1][0] + '.';}}return full_name;console.log("Version update v3");}}} catch (e) {}});
“AŞK”
Aşkın genel bir tanımı olduğunu, herkese aynı şeyi ifade ettiğini ve sınırları çizilmiş belirli bir çerçeve içinde yer aldığını düşünmüyorum.
Aşk herkesin zihninde farklı çağrışımları harekete geçirir.
Kimi için bir tutkudur “aşk”, kimi koşulsuz sevgiyi “aşk” diye tanımlarken kimi çok zor kazanılmış emek verdiği şeye “aşk” der. Kimi bir kokuyu “aşk” olarak tarif eder kimi ise mide kramplarını…
En nihayetinde yüzyıllarca tartışılmış, insanlık tarihinde her zaman var olmuş ve hatta tüm yaşantılar aşk üzerine sarmalanmış, niceleri aşk uğruna dağları delmiş, canını vermiştir.
Geçmişten günümüze uzanan efsaneler aşkı ulaşılamaz yaşantılanamaz bir yere koymuş, bir türlü kavuşamayan aşıkların anlatıldığı o efsaneler bize aşkın zorluğu ve imkansızlığını anlatıp durmuştur.
Belki de aşkı aşk yapan şey bir türlü çok istememize rağmen elimizden kayıp gitmesi, ona kavuşamamamızdır.
Ömür boyu mutlu yaşamış hiçbir zorlukla karşılaşmamış bir aşk hikâyesi var mıdır? Anlatılması kolay olan bir şeyin üzerine yüzyıllar boyunca şiirler, şarkılar, öyküler, efsaneler, masallar vb. yazılması mümkün müdür?
İşte biz de hayatımız boyunca o masal ve efsanelerde anlatılan aşkı ararız. Kim istemez kendisini canını feda edecek kadar sevebilecek bir Leyla ya da Mecnun’u bulmayı... Hangi kadın kendisi için dağları delen bir Ferhat’ı beklemez…
Hem ulaşmaya çalışırız aşka hem de ulaşılmaz olsun isteriz. Hem çekeriz aşkı kendimize bir yandan da iteriz. En büyük aşklar nefretle başlar deriz. Yani aşkın içinde nefreti de barındırdığını biliriz. Tüm zıtlıklar aşkın içindedir. Yoksa nasıl imkansızı zorlar aşk…
Bu yüzdendir ki durmadan aşkı yaşadığımız kişinin sınırlarına dayanırız. Bunu yaparken amacımız karşıdaki kişinin gidip gitmeyeceğini kontrol etmek, onu yoklamak, nereye kadar dayanabileceğini, ne kadar durabileceğini görmektir. Karşı taraftan ne kadar mükemmel sevildiğimizi görmek isteriz. Sevgi de aşk da kusur kabul etmeyiz. Çünkü aşk koşulsuz ve kusursuz yaşanandır diye düşünürüz.
Ancak koşulsuz sevgi bize en başında annemiz tarafından sunulan sevgidir. Her ağladığımızda bizi sütüyle besleyen, o bütünleşik, onun daha hala bir parçası olduğumuz, henüz ayrışmadığımız zamanlardaki o herşeyin mükemmel olduğu bağdan bahsediyorum.
Daha sonrasında büyüdükçe annemizden ayrışır, kendi ihtiyaçlarını dile getiren ve karşılayabilen, sorumluluk alabilen, yaşamını idam ettirebilen bireyler haline geliriz.
Ancak o bağın izleri bizimle birlikte kalır ve yine o koşulsuz-mükemmel sevgiyi aramaya koyulduğumuzda “aşk” işin içine girer. Aşkı ararken aslında annemizle olan o bağı tekrar bulmak için yola çıkarız. Sınırları zorlamamız da çatışmalarımız da bu yüzdendir. İşte o çok geride kalmış arkaik duygular bizi kendisine çeker ve biz ona ulaşmak için “aşk” dediğimiz şeyi aracı olarak kullanırız.
Evet, aşkı aşk yapan zorluğudur, aşkı efsanelere konu yapan imkansızlığıdır. O anneyle bir daha geriye dönemeyeceğimiz simbiyotik bağın uzantısıdır belki de…
Peki, “aşk”ı imkansızlığının dışında yaşamak ve yaşatmak mümkün müdür?
Bence, “aşk”ı ulaşılabilir kılmak için karşınızdaki kişiyi yıpratmak ve zorlamak çözüm olmayacaktır. Aşkı imkânlı hale getirmek bizim elimizdedir.
Peki bunu nasıl yapabiliriz?
Elbette “aşk” diye adlandırdığımız o duyguyu yakaladığımız kişiyi ve ona neden bunları hissettiğimizi anlayarak…
Karşılıklı olarak birbirini anlayan çiftler “aşk” olarak adlandırdıkları bu yoğun duyguları sürekli hale getirmek ve hareketli tutmak için emek vermelidirler.
Aşk sizin için her neyse onu yaşanabilir kılan şey karşılıklı gösterilen emek ve özendir diye düşünüyorum. Bunu yakalayabildiğiniz sürece imkansız olan “aşk”ı en azından yaşantılanabilir hale getirebilirsiniz…
Bu yazıyı okuduğunuzda aşkın imkanlılığı ve imkansızlığı arasında kafanız karışabilir ve yazının çelişkili olduğunu düşünebilirsiniz. Çünkü aşk tam da bu sebeple herkese göre değişir ve farklılık gösterir. Kimi yaşadığını düşünür, kimi hayatı boyunca hiç yaşayamaz…
“Aşk” olarak hissettiğiniz her neyse onu anlamanız, yaşamanız ve sürdürmeniz dileğiyle…
Psk. Eda ŞENTÜRK
edasenturkk@hotmail.com